TRT'de büyük yalan

10. Cumhurbaşkanı Sezer’den vetolu TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, “sahte canlı yayın” skandalına imza attı

Başbakan Erdoğan’ın, “sadece ahlaksızlığını aldık” dediği Batı’da halka yalan söylediği ortaya çıkan yönetici istifa ederken, skandalın başkahramanı TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin işi pişkinliğe vurmayı tercih etti.

TRT-2’de her pazar canlı yayınlanan “1+100” programı, Genel Müdürü İbrahim Şahin’in konuk olduğu bölümde banttan çekilmesine karşın, “canlı yayın” gibi verildi.

TRT ve Yerel Televizyonlar Birliği’nin (YTB) birlikte hazırladığı program her hafta bir konuk ağırlıyor. Yerel televizyon yöneticilerinin programa telefonla bağlanarak, konuklara soru sormaları sağlanıyor. YTB Başkanı Şeyda Açıkkol’un sunduğu “1+100” ün 3 Şubat’taki konuğu ise TRT Genel Müdürü Şahin oldu. Konuklarını “canlı” olarak ağırlayan program, Şahin için 1 Şubat’ta banttan çekildi. Cuma günü gerçekleşen çekimler sırasında televizyon yöneticilerine yine “canlı yayında” olduğu gibi telefonla bağlanıldı. Ancak yöneticiler bu kez stüdyodaki konuğu göremedi. Sadece bağlantı süresi kadar Şahin’in konuşmasını dinleyebilen yöneticilerden bazıları, sorularına verilen cevapları pazar günü izleyebildiklerini kaydetti.

Programa ilk telefon bağlantısı ise Şahin’in memleketi Amasya’dan ART’nin Genel Müdürü Orhan Karataş ile yapıldı. Karataş, karşısında bir yayın olmadığı halde önce, “Programınızı izliyoruz. 15-20 dakika süresi zarfında, başkanımızın sürekli başarılarından bahsettik. Bu kadar başarıya sahip bir kişi, kalitesiyle TRT’yi de çok iyi seviyeye getireceğine inanıyoruz” dedi, sonra sorusunu yöneltti. Bu sırada Şahin, Karataş’ın sözlerine tebessüm ederek “Ben de buradan memleketim Amasya’ya bolca selam gönderiyorum. Orhan beyi de tebrik ediyorum” diye konuştu.

Birbirinden haberi olmayan Karataş ile Gaziantep Olay TV’nin Genel Müdürü Erol Maraş’ın da programda aynı soruyu sorması dikkat çekti. Şahin, Maraş’a “Arşivle ilgili soruya, Oğuzhan Bey’e biraz önce açıklama yapmıştım. O cevap yeterli” yanıtını verdi. Ancak yayın banttan olduğu için Maraş, Karataş’ın sorusunu ve Şahin’in yanıtını duymamıştı. Programa daha sonra Karadeniz Ereğli Demokrat TV Genel Müdürü Doğan Gönüllü, Karabük BRT Genel Müdürü Remzi Tüfekçi, Mardin Kanal 47’den Ferhan Ademhan ile bağlantı kuruldu.

Bakü’ye gidecektim
Hürriyet’e konuşan Şahin, “1+100” ün banttan çekilme gerekçesini “O pazar Bakü’ye gidecektim” diyerek açıkladı. Şahin, televizyon yöneticilerinin çekim yapılırken, sıraları geldiğinde telefonda hatta beklediklerini dile getirerek, “Ayrıntıları iyi yakalamışsınız” tepkisini verdi.
* Hürriyet

+++++

İttifakın
kırılma noktaları

Kendilerine “liberal” etiketini yakıştıran bir grup yazar ile dinci politika yapan ve “muhafazakâr” olduğunu açıkça ifade eden AKP arasındaki ittifak, temel çelişkileri bağrında barındıran bir birliktelikti.

***

Peki bu “zıt kardeşler” nasıl müttefik olmuştu?
Tarihe, felsefeye, topluma, siyasete ters olan bu ittifak nasıl gerçekleşmişti?

***

Her ittifak bir düşman arar.
Kendi içlerinde karşıt ve hatta düşman olan gruplar, bir “ortak düşman” karşısında ittifak eder.
Ayrıca her ittifak menfaat arar:
Birliktelikten doğan, büyüyen ve paylaşılan bir menfaat.

***

Önce düşman yaratıldı:
Laik ve demokratik düzen, “laikçilik”, “otoriterlik”, “militerlik”, “ceberrutluk” adı altında karalandı.
Menfaat birliği ve çıkarların paylaşılması ise iktidar olma ve iktidarın nimetlerinden yararlanma ile sağlandı.

***

Oysa bu ittifak daha baştan sakattı:
Siyasal İslamın Amerikancı olması çok güçtü.
AKP bunu tabanına kabul ettirmekte zorlanacaktı.
Yine siyasal İslamın, “temelden karşı olduğu” Batı uygarlığını temsil eden AB’ye bağlanması daha da zordu.
AKP, muhafazakârlığın ötesinde, dinciydi.
Özgürlükçü değil, dinci düzenlemeler yapıyordu.
Nitekim AKP iktidarı uzadıkça, bu çelişkiler keskinleşti, belirginleşti, üstlerinin örtülmesi zorlaştı.
Hiç kuşkusuz kendilerine “libe-
ral yaftası” yapıştıranların arasında da namuslu insanlar vardı.
Gerçek bazen bu kadar yalındır!
* Emre Kongar/Cumhuriyet

+++++

Can dost Memecan mı?
Milliyet’in kulis yazarı Serpil Yılmaz, Sabah’ta yaşananları isim vermeden yazdı: Gazetenin koridorlarına yansıyan bilgilere bakılırsa, Babahan’ın ’türban karşıtı’ manşetleri tepki çekmiş ve uyarı almış. Sabah’taki bir “can dostu”, durumdan vazife çıkartıp, yakın ilişkisi olan Cumhurbaşkanı Gül’e konuyu aktarmış. Rivayete göre, Gül de TMSF Başkanı Ertürk’ü aramış. (medyatava.com)
Sabah’ta neler olmuş?

Geçen hafta Sabah binasında toz duman, göz gözü görmüyor. Son dönemde attıkları “türban karşıtı!” diye yorumlanan manşetler, TMSF’nin Sabah’a atadığı 6 yönetim kurulu üyesinin tepkisini çekmiş. Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan küçük bir uyarı almış. Kendisine yardımcı olarak Metin Yüksel görevlendirilmiş.

Yüksel, TMSF Sabah’a el koyduğunda, Ahmet Ertürk’ün Star’dan Takvim’e getirdiği bir isim. Kendisinin “cemaate” yakın bir isim olduğu bir sır değil. Babahan da kendisine rağmen yapılan bu atamayı prensip meselesi yaparak istifa etmiş. Bu olay gazete çevresinde oldukça üst düzey bir diplomasiye yol açmış ve Babahan vazgeçmiş istifadan.
Çalık’a ayıp olmuyor mu?
Gazetenin koridorlarına yansıyan bilgilere bakılırsa, Babahan’ın Sabah’taki bir “can dostu”, durumdan vazife çıkartıp, yakın ilişkisi olan Cumhurbaşkanı Gül’e konuyu aktarmış. Rivayete göre, Gül de TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ü aramış.
* Serpil Yılmaz / Milliyet

+++++

GÜNÜN KEŞFİ
Hemen söyleyeyim: Geldim gördüm, burası hiç de öyle çamur attıkları gibi “dinci minci” falan bir yer değilmiş. Herkes benden şık ve çağdaş,
ben tapon kaldım.
* Yeniden SABAH’çı Engin Ardınç

++++

Güneş
Rıza Zelyut

Kosova örneği

Yugoslavya’nın parçalanması ile ortaya yarım düzineye yakın devletin çıkartılmış olması; Türkiye’nin üzerinde önemle durması gereken bir konudur. Kosova’nın bağımsızlığını Avrupa Birliği ve Amerika boşuna istemedi.
Batı emperyalizmi; bugünkü milli devletleri daha küçük parçalara bölmek için müthiş bir mücadele vermektedir. Böylece; AB ve ABD’ye bağlı, zayıf devletçikler yaratılmaktadır. Kosova bunun son örneğidir.
Bizler; Kosova’nın bağımsızlığına sevinsek de bu örnekler yaygınlaştırılırsa; iş, en fazla Türkiye’yi etkileyecektir. Kürt kökenli yurttaşlarımız arasına PKK eliyle sokulan ayrıştırıcı/bölücü zihniyet; kendisine böylece meşru bir örnek bulmuş olacaktır.
Unutulmasın ki; NATO’da ve Amerika’daki bazı askeri-stratejik kuruluşlarda çizilen yeni Ortadoğu haritasında; Türkiye’nin güneydoğusu, Kürdistan adlı bir devletin parçası gibi gösterilmektedir.
Bu haritalar; yarın öbür gün Türkiye’nin doğusunda da Kosova’lar yaratılacağının bir işaretidir.

***

Bilinmesi gereken diğer konu da şudur: ABD’nin bugün Ortadoğu’da uyguladığı politika sadece Bush ve ekibinin işi değildir. Bu politika Demokrat Partili Başkan Bill Clinton’ın Balkanlar’da devreye soktuğu parçalayıcı siyasetin devamıdır. 2008 kasım ayında ABD’de demokrat bir aday da Başkan seçilse; bu politikalar biraz yontulur ama sürdürülür. Bu yüzden Türkiye de hesabını ona göre yapmak zorundadır.

***

Orta Avrupa hattında başlatılıp Irak’ta sürdürülen parçalama siyaseti ile PKK’nın yeniden canlandırılması arasında kuvvetli bir bağ vardır. Dünyayı; Batı emperyalizminin elinde tek bir devlete dönüştürme hesabı, Türkiye’ye de terör olarak yansımaktadır. Bunun ekonomik alanda; yüksek faizle borçlandırma ve verimli milli kuruluşları küresel emperyalist sermayeye devretme biçiminde yürütüldüğü de açıkça gözlenmektedir.

İşte bu kuşatma altında Türkiye; ileride karşımıza çıkacak Kosova’laşma sürecine izin vermeyeceğini son Kuzey Irak harekatı ile ortaya koymuştur. Eğer bu harekat yapılmasa idi; Türkiye’nin; Kosovalaştırma karşısında pasif olduğu; bu işlemin Türkiye sınırları içinde de kolayca devreye sokulabileceği konuşulacaktı. Bu da PKK’ya ve küresel destekçilerine güç verecekti.

Yazarın Diğer Yazıları