TRT derebeyliği mi?
Devletin televizyonu “İbrahim Şahin’in çiftliği mi?” diye yanlış sormuşuz. Bir idareciye personelini 4 saat binaya kilitleme hakkını ancak feodal düzen verir. Ortaçağda mıyız?
“TRT İbrahim Şahin’in çiftliği mi?” diye sorduk; yer yerinden oynadı. Kurum “çiftlik” derken ne büyük hata yaptığımızı, yolladığı açıklamalarla olmasa da uygulamalarıyla kısa zamanda gösterdi.
Ağalarla ilgili ’marabalarına karşı despot ve zorbadırlar’ diye bir genelleme yapılamaz.
Kahyaların hepsi de kayırmacı değildir...
İletişim teknolojilerini kullanmanın bu kadar yaygın olduğu bir zamanda, duyuru veya bilgilendirme için personelini binaya kilitlemek yoluna başvuran bir kurum aklıma başka sorular getiriyor:
TRT diktatörlük mü?
İbrahim Şahin diktatör mü?
TRT’de feodalite mi ilan edildi?
Ortaçağ çooookkk gerilerde kalmamış mıydı?
Acaba TRT’yi yönetenler de, ülkenin ‘tam açık cezaevi’ne dönmesinden mi etkilendiler? Onlar da kendilerini “yeniden yapılanma davasının savcısı” ilan edip, personele potansiyel mahkum muamelesi mi yaptılar?
Radikal’in haberine göre, “TRT İstanbul binasında önceki gün saat 14.00’te çalışanlara ilginç bir açıklama yapıldı. TRT Personel Kanunu’ndaki değişikliklerin yürürlüğe girmesi nedeniyle yapılacak ”yeniden yapılanma“ gerekçe gösterilerek çalışanların binadan ayrılmaması istendi. Bu arada çıkış kapılarının kapatıldığı dikkat çekti. Tam dört saat binada mahsur kalan TRT çalışanlarına saat 19.00’da yeniden yapılanma işlemlerinin tamamlanamadığı ve konuyla ilgili açıklamanın daha sonra yapılacağı belirtilerek evlerine gidebileceği söylendi. Yapılan işlemlerin ”çıkışa izin vermeme“ uygulaması nedeniyle binada kalan personelin tamamını ilgilendirmediği anlaşıldı.”
Umarım bir yönetici çıkar da, “toplu e-posta veya cep mesaj sistemleri, telefon-faks-bilgisayar gibi cihazlar varken padişah fermanını okumak için halkı meydana toplama adetine dönecek değiliz ya, bu haber külliyen yalan” der.
+++++
Mir’in ‘iyi çocukları’na Ergun kalkanı
Fatih Altaylı Kemal Kılıçdaroğlu ile Dengir Mehmet Mir Fırat’ın karşı karşıya gelmesinin ardından Haber Türk’te yorum yaptı. Altaylı ciddi bir iddiayı seslendirdi!
Fatih Altaylı AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mehmet Mir Fırat’ın Mersin’deki bir sigara kaçakçılığı olayıyla ilgili Sabah Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan’ı arayarak: “Bu çocuklar iyi çocuklardır, iyi tanırım, bu haberi kullanmayın” dediğini ileri sürdü...
Fatih Altaylı bu telefon görüşmesinin ardından haberin Sabah gazetesinde yer almadığını da iddia etti.
* Superpoligon
+++++
Yandaşlık yarışı sonuçlandı
Star altını kaptı
İktidar medyasının amiral gemisi, en yakın rakibi Vakit’e fark atarak Kılıçdaroğlu’nun belgeli iddialarına karşı gözü kapalı Mir’i savundu.
Milliyet’in manşeti “Çok şey öğrendik”. Öğrendiklerimiz Fırat’ın MENAS ile ilgili yanıtlayamadığı iddialar! Hürriyet’in manşeti “Türkiye not verdi”. 1.5 saat sonunda Kılıçdaroğlu’nun daha ikna edici olduğu yazıyor. Akşam “Kılıç Yarası” manşetiyle, sürekli savunmada kalan, belgeli iddialara yanıt veremeyen Fırat’ın puan kaybettiğini savundu. Vatan “İki yeni suçlama” manşeti ile Fırat’ı sıkıştıran hayali ihracat dosyalarını açtı. Cumhuriyet “Fırat yanıt veremedi” manşetiyle çıktı. Taraf dahi “İlk maçta nakavt yok” derken, Fırat’ın yıprandığını gizleyemedi. Sabah “İşte özlenen üslup ve tablo” manşetiyle, içerik değil biçime dikkat çekerek durumu kurtarmaya çalıştı. Yeni Şafak tartışmayı değil Uğur Dündar’ı öne çıkardı. Star ne yaptı dersiniz? “Dosya fiyaskosu” manşeti atarak, önceki gün mecliste hakkındaki iddiaları fıkralarla geçiştirmeye çalışan Fırat değilmiş gibi, Mir’in 52 kamera önünde aklandığını savundu. Bu çizgisiyle Star, yandaş medyanın amiral gemisi sıfatını haketti. En yandaş gazete yarışını da rakiplerine tur bindirerek kazandı. Hedef şaşırtma yolunu seçen Vakit ise “Müfteri damgasını silemedi” başlığıyla gümüş madalya ile yetinmek zorunda kaldı.
Bronz mu? Kılıçdaroğlu’nun iddiaları o kadar su götürmezdi ki, Mir avukatlığı yapan başka gazete çıkamadı. Ama belki Fatih Altaylı’nın iddiasından sonra Ergun Babahan’ın Sabah’ına geriye dönük bir iade-i itibar ödülü verilebilir!
+++++
Tek kişilik istihbarat ordusu
Ergenekon Davası ile ilgili son operasyonun ardından bazı gazetelere yapılan özel haber servisini dikkatle izliyorum.
Bunlardan biri dünkü Yeni Şafak’ta yayımlandı.
“Saçan çuvalladı” manşeti ile sunulan haberde, gözaltına alınan eski polis şefi Adil Serdar Saçan’a, Tuncay Güney’in evinden alınan iki çuval dolusu belgenin nerede olduğunun sorulduğu anlatılıyor.
Haberde, Saçan’ın bu sorular nedeniyle “şok olduğu” da vurgulanmış. Demek ki haberi, soruşturmayı yürüten polis birimi servise koymuş.
Yeni Şafak, Tuncay Güney’in kaybolan belgelerinde nelerin bulunduğunun bir listesini de veriyor. Buyurun, okuyalım:
“Bankalardaki yolsuzluklar; Mesut Yılmaz ile ilgili iddialar ve Budapeşte’deki yumruklama olayının iç yüzü; Karamehmet’in nasıl batırıldığı; Cem Ersever cinayeti; Hizb-ut Tahrir dosyası; İranlı Simko cinayetinin perde arkası; Ömer Lütfü Topal cinayetinden sonra sanıkların mahkemeye yansımayan gizli ifadeleri; Kenan Evren’in, Doğu Perinçek’e verdiği zırhlı Cadillac marka makam otosuyla ilgili belgeler; 28 Şubat’ın perde arkası; Susurluk’un bilinmeyen ayrıntıları ve Tuncay Güney’in cep telefonu konuşmalarının dökümü!”
Tuncay Güney’in sahip olduğu “tehlikeli bulunduğu için yok edilen” bilgilere bakın!
Her birini toplamak için bir bölük özel ajan çalıştırılmış olmalı.
Tuncay Güney’in Kanada’da “haham” olarak çalıştığı biliniyor.
İki olasılık var: Ya Tuncay Güney, hayal gücü gerçekten çok geniş bir senaryo yazarı.
Ya da Tuncay Güney öyle bir kişilik ki Türkiye’nin sahip olduğu bütün resmi istihbarat olanaklarından daha fazlasına sahip!
Eğer bu ikincisi doğruysa şunu öneriyorum: MİT’i, Emniyet ve Jandarma İstihbaratı’nı, MASAK’ı tek çatı altında birleştirelim, başına da Tuncay Güney’i getirelim!
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++++
Tehditle emeklilik
TRT’de ‘yeniden yapılanma’ ile çalışanlar yerlerinden ediliyor. Bir TRT’ci ile konuşurken “12 Eylül’de bile yapılmayan bu kez ‘yeniden yapılanma’ adıyla yapılıyor. O zaman 101 kişi gönderilmişti. Bugün emeklilik ve yer kaydırma yoluyla yandaş kadrolar getiriliyor” diyor. Yeni yasaya göre İstanbul, Diyarbakır, Erzurum, Antalya, Trabzon ve Çukurova Bölge Müdürlükleri kaldırıldı. Çok sayıda yönetici ‘araştırmacı’ kadrosuyla Ankara’ya tayin edildi. ‘İstanbul Bölge Müdürlüğü’, ’İstanbul Müdürlüğü’ne dönüştürüldü ve bu makama Erhan Anzerlioğlu atandı.
Yayın Denetleme Kurulu üyelerinin bir bölümü de, araştırmacı kadrosuna atandı ve bulundukları yerlerden -okulların açıldığı bir dönemde- Ankara’ya gönderildi. Bu kişilerin özellikle denetimlerini Cumhuriyet’e ve Atatürk ilkeleri doğrultusunda yapan, kamu hizmeti yayıncılığına özen gösteren, TRT yayın ilkelerini göz önünde tutan insanlardan seçilmesi dikkat çekiyor.
TRT Yasası’nda değişiklik yapan düzenleme sonucu, emekliliği gelen personelin %30’u emeklilik ikramiyesi primi ile emekliliğe teşvik edildi. Buna önce 500’ye yakın kişi başvurdu. TRT yönetimi bu sayıyı yetersiz görünce çalışanlara baskı yapıldı. “Emeklilik dilekçesi verin, aksi takdirde rotasyona tabi tutulacaksınız” denildi. Yaklaşık 300 kişi daha emeklilik dilekçesi vermek zorunda kaldı. Böylece ayrılan sayısı 800 -bazılarına göre 900- olurken, ikinci dalga da tayinler oldu... Bu atamaların sayısının da 400-500 arasında olacağı söyleniyor.
* Yalçın Bayer / Hürriyet
+++++
Muhalefete böyle yer veriyormuş
CHP’den suç duyurusu
CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, TRT 2’de yayınlanan “5 Gün-5 Gündem:Yüzleşme” programı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Okay,Etyen Mahcupyan’ın yorumcu olarak katıldığı programla ilgili şunları söyledi: “Öncelikle programın konusu ’anamuhalefet partisi boşluğu’ peşin hüküm cümlesi içerdiğinden bu programda anamuhalefet partisi olan CHP’nin halkın gözünde küçük düşürülmek istendiği çok açıktır. Bu programda şüpheli sunucunun program yorumcusuna yönelik sorularında ve konuşmalarında yer alan beyanları, programın gerçek amacını ortaya koyması açısından özellikle dikkat çekicidir.” (ANKA)
+++++
MİNİ YORUM
Taha amcanın hâlâ umudu var
Bizim Taha amca kendisini ‘iktidarı göğe uçuran melek’ sandığı günlerde, kucağında pışpışladığı nur yüzlüleri mutlu etmek için milliyetçilere ne hakaretler etmişti. “Alma mazlumun ahını” demişler... Bir zamanlar Don Kişot’u olduğu iktidarı Taha Amca’ya karşı savunan “Sende mi satıldın”cılar türemiş şimdi. Çok ağrına gitmiş “vallahi de satılmadım, billahi de satılmadım” diyor. Durup durup, “yanındakiler hata yaptırıyor, onlar yanlış biliyor” türküsünü söylüyor. “O yanındakiler olmasa benim Başbakanım yanlış yapmaz” tavrına bakılırsa Amcamın hala iktidarlılar sınıfında yaşama umudu var. Haline bakıp yatıp kalkıp şükretmeli, iyi ki zamanında ideoloji diye tükürdüğünü yalayıp yutmayı öğretmemiş milliyetçi gençlere!
* Selcan TAŞÇI