TRT AKP'nin çiftliği mi?

Daha önce Yeniçağ’ın sorduğu soruyu bu kez Cumhuriyet sordu. Çünkü TRT, şimdi de zabıt kâtibinden, Adli Tıp ve Et-Balık Kurumu memuruna onlarca alakasız kişiyi, yayıncı kadrosuna aldığı iddiasıyla gündemde


TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in göreve gelmesinin ardından çeşitli bakanlıklardan ve kamu kurumlarından 41 kişi kuruma geçiş yaptı. TRT’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın, kendi özel kalem müdürünü kuruma aldırırken, iki devlet bakanlığı, Bayındırlık, Maliye, Adalet, Dışişleri, Tarım ve Köyişleri, Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm bakanlıklarının müşavirleri de TRT’nin “ballı” kadrolarından yararlandı. Kuruma geçiş yapanlar arasında adli tıp memuru, zabıt kâtibi, kimya öğretmeni ve arkeolog da yer aldı. KESK’e bağlı Haber-Sen’in hazırladığı rapor, TRT’deki kadrolaşmanın boyutlarını tüm netliğiyle gözler önüne serdi. Rapora göre, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan 8, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan 5, Türk Telekom’dan 4, PTT’den ve İçişleri Bakanlığı’ndan 3, Başbakanlık, Maliye Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’ndan 2, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Devlet Personel Başkanlığı, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Et Balık Kurumu ve Muğla Üniversitesi’nden 1’er kişi kuruma transfer oldu.

Zabıt kâtibi bile var!
TRT’ye geçen ve etkili makamlara getirilen bazı isimler şöyle:
Selami Karanfil: İçişleri Bakanlığı’nda kontrolör iken TRT’ye alım ikmal dairesi başkanı olarak atandı.
Metin Yıldırım: Amasya Merkez Milli Eğitim Müdürlüğü’nde şube müdürü iken TRT Personel Dairesi Başkan Yardımcılığı’na atandı.
Süleyman Erdal (Genel Müdür Müşaviri): Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın özel kalem müdürü iken kadrosu TRT’ye alındı.
Rukiye Karacaaltıncaba (Genel Müdür Uzmanı): Kanal 7’de muhabirdi. Sonra Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun özel kalem müdürü iken kadrosu TRT’ye alındı.
Birol Uzunay (Genel Müdür Müşaviri): Bayındırlık Bakanlığı Basın Müşaviri iken TRT’ye alındı. Bayındırlık Bakanlığı’na alınmadan önce Aksiyon Dergisi Ankara Temsilcisi olarak çalıştı.
Çetin Tüzün (Genel Müdür Uzmanı): AKP Batman Milletvekili Ahmet İnan’ın danışmanı iken kadrosu TRT’ye alındı. Tüzün daha önce Et Balık Kurumu’nda görev yaptı.
Tunç Tuncel (Spiker): Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Basın Müşaviri iken TRT’ye alındı.
Ertan Ömeroğlu (Genel Müdür Uzmanı): Kanal 7 muhabiriydi. Önce Milli Eğitim Bakanlığı’nda özel kalem müdürü yapıldı sonra TRT’ye alındı.
Ahmet Turan Ayhan (Genel Müdür Uzmanı): Kültür ve Turizm Bakanlığı Basın Müşaviri iken TRT’ye alındı. Bakanlıktaki görevinden önce Zaman gazetesinde editör olarak çalışıyordu.
Cengiz Yel (Genel Müdür Uzmanı): Milletvekili danışmanı iken kadrosu TRT’ye alındı. Adalet Bakanlığı’nda zabıt kâtibi olarak görev yapıyordu.
Sibel Tokgöz (Genel Müdür Uzmanı): Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in basın müşaviri iken TRT’ye alındı. Türkiye gazetesinin AKP muhabiriydi.
Güzen Köksal (Uzman): Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda arkeologdu.
Hasan Bahçivan (Muhasebe ve Finansman D. Bşk. Müdür): Diyanet Vakfı’nda muhasebeciydi.
* Fırat Kozok / Cumhuriyet


Bunlar da şanslı muhabirler
TRT’ye geçiş yapan isimler ve geldikleri kurumlar da şöyle:
Abdülkadir Beşikçi (Aksiyon dergisi), Rahmi Şener (Samanyolu TV), Murat Nuhoğlu (Kanal 7), Anda Ayva (Kanal A), Burhan Torunlar (CHA), Volkan Makar (CHA, Faruk Ayaz (Kanal 24), Ercan Baysal (Kanal 7), Gökhan Kulaş (CHA), Nuri Coşar (CHA), Fettah Erdurur (CHA), Halil İbrahim Özemiş (CHA), Murat Demirci (Kanal S), Hasan Basri Erden (CHA), Yasemin Demirhan (Kanal A).


++++++

Gün gelir, Şahin’den hesap soracak siyasetçi bulunur
TRT yağma Hasan’ın böreği mi?

İbrahim Şahin göreve geldiğinden beri, sendikası isyan edecek, personeli, izleyicisi isyan edecek... Ama biz, TRT’nin kamu yayıncılığında çığır açtığı balonunu şişireceğiz. Öyle mi?
Pompayla hava basmıyoruz ki, naçizane klavyemizin tuşlarıyla tarihi yazıyoruz... Yarın birilerinin bugünü okuma, araştırma ihtiyacı duyacağını biliyoruz. Keşke Şahin de bilse. Keşke yarın birilerinin bugünü sorgulama, hatta yargılama ihtiyacı duyacağını aklının bir köşesinde tutabilse...
Alın işte bir kadrolaşma iddiası daha. Çarşaf gibi yazmış Fırat Kozok. İsim isim, kurum kurum... Ne bekliyorlar medyadan? Kadrolaşma iddialarını görmeden.. Yolsuzluk iddialarını duymadan.. Ekranda boy gösteren ‘tek tip’lere aldırmadan.. Kaynağı cebimizden çıkan vergiler olan paranın ‘el öpenlerin çok olsun evladım’ hesabı, bol keseden dağıtıldığına bakmadan.. Kendimzi kerizlenenlerden saymadan... “Alâ, pek alâ” mı diyelim?
‘TRT Sabah haberlerinde Yeniçağ gazetesi neden okunmuyor?’ diye sorduk; ne yalancılığımız kaldı, ne üslupsuzluğumuz...
O ‘had bildirici’ açıklamadan sonra, bakıyoruz; bir okunuyor, iki okunmuyor. Kaldı ki mesele Yeniçağ değil. Yeri geldiğinde başka gazeteler de okunmuyor. Çünkü okunacak manşetleri ‘TRT Haber Dairesi’ özenle seçiyor.
Halkın nelerden haberdar olması gerektiğine, ne izlemesi, ne hissetmesi, kime inanması, kimi zengin etmesi gerektiğine Şahin karar veriyor!
Gel de sorma şimdi: TRT İbrahim Şahin’in çiftliği mi?
Yine ‘hakaret ve tehdit’ dolu bir cevap gelir belki; ne gam! İçimde hesap verebilirliğin huzuru ile soruyorum: Nereye kadar?
Bu ülkeye elbette, İbrahim Şahin’e hesap soracak bir siyasi iktidar gelecektir. O zaman ne olacak? Hangi arada derede, hangi iddianın üzeri örtülecek? Maddi ve manevi varlığınız, hangisinin bedelini ödemeye yetecek?

++++++

GÜNÜN SÖZÜ
Kral Abdullah’ın Erdoğan’a verdiği hediyeleri soran avukata, “Bizde bilgi yok” denilmiş.
AKP iktidarının Bilgi Edinme Kanunu’nu AB’ye gösteriş olsun diye çıkardığı
nasıl da belli...
* Haldun Ertem

++++++

Lobi yardakçılarının tarihçesi
Mütareke döneminin gazeteleri ’1 milyon Ermeni kayboldu’ derken, dönemin Dahiliye
Nazırlığı’ndan, Batı ’Türkler adam olur’ desin diye ’1 milyondan da çok’ sesleri yükselmişti
Atatürk döneminin yakın tanıklarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1973 yılında, Cumhuriyet’in 50. yılı nedeniyle düzenlenen seminerde Osmanlı’nın son demlerini anlatıyor:
- Kâh İngiltere’ye meylederiz, kâh Fransa’ya meylederiz, kâh Almanya’ya meylederiz. Bu suretle onlar da ”Aman Türkiye’yi elimizden kaçırmayalım“ derlerdi. Çünkü Türkiye onlar için daimi bir açık pazardı. Şimdi de ... bizi üye olarak kabul buyurmaları, bizi el altında bulundurmak içindir...
Karaosmanoğlu, mütareke devrinden söz ediyor:
- O devrin bir kısım muhalefeti, gazeteleri, Ermeni katliamından falan bahsetmeye başladılar...
Hatta bugünkü gibi hatırlıyorum, onlar kaybolanların miktarına bir milyon diyorlarmış, bizim gazetecilerden birkaçı, o zamanın Dahiliye nezaretinde bulunan bir şahıs... bir milyondan fazladır diye iddia ederlerdi... Bu ne içinmiş? Efendim, ” Türkiye’de demek ki doğruyu söyleyen, itiraf edenler var, o halde Türkler adam olabilir “ diyeceklermiş de Türkiye’ye ellerini uzatacaklarmış...
Batı’daki lobilere yaranmak için onlarla ağız birliği yapanların tarihi bu kadar eski... Yalakalık bugün de sürüyor... Bugünün yalakaları ne o günü yaşamış, ne o olayları onaylamış bir nesli suçlu durumuna düşürmek için özür dileme kampanyası açıyor. Hiç utanmadan...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Taraf’ın ‘Önder’i askere takıldı
Taraf’a açık mektubuma köşenizde yer verdiniz, teşekkür ederim.
Reklam arasında ben Önder Aytaç’a “Yaa arkadaş, ben parti değilim,örgüt değilim, dernek değilim, konumuz polisin hak ihlali iken sen neden işin içine askeri de çekiyorsun, dikkatleri başka yöne çekiyorsun, askerin oğlum Baran Tursun olayıyla ne ilgisi var” dediğimde Önder Aytaç: “Konu güvenlik konusudur, asker de güvenlikten sorumlu değil mi” diye cevap verdi.
Velhasıl siz bu Önder denen Taraf yazarına “Emniyetin çatı onarımı, boya badana işi ne oldu” diye sorsanız bile cevabın içine bir yerde askeri sıkışıtıracak, mümkünatı yok bunun önüne geçemezsiniz, çünkü Taraf’ın ’Önderi’ böyle proğramlanmış.
* Mehmet Tursun / İzmir


++++++


İki yüzlü Fransa
Ayrılıkçı BASK örgütü, aynı Türkiye’ye yönelik saldırıları için Irak’ı üs olarak kullanan PKK gibi Güney Fransa’yı kullanıyor. Geçen yıl ETA’nın 1 numarasını ele geçiren Fransız polisi, onun yerini alan kişiyi de geçen ay yakaladı. İkisi de İspanya’ya teslim edildi. Son olarak yakalanan üç şüpheliden birinin, örgütün yeni askeri kanat lideri olduğu öne sürülüyor. O da teslim edilecek.
ASALA’nın döktüğü kanlarda Fransa’nın sorumluluğu vardır.Başka bir ırkçı terör örgütü olan PKK da yıllardan beri bu içten pazarlıklı dostumuzun (!) himayesinden yararlanıyor. ETA formalı teröristleri yakalayıp yerine teslim eden Fransa, ticaretini yaptığı uyuşturucu ile gençlerini zehirlediğini ve oradaki misafir Türk işçilerini haraca bağladığını bile bile bu haydut sürüsünü korumaktan, Türkiye’ye iade etmemekten utanmıyor. Koynunda yılan beslemenin bedelini Ermeni ASALA’ya yataklık ederken ödeyen Fransa, PKK konusunda geç kalmadan uyanır mı acaba? Bunu bilmiyoruz ama Kuzey Irak’taki Barzani yönetimi bir an önce uyansa çok hayırlı olur!
* Güngör Mengi / Vatan


++++++

‘Hijyen mijyen yok abi!’
Bir korsan kasapla yapılmış röportajı izledim. Kurbanlıkları, hayvan dışkılarının ortasında parçalayan adam, ‘burada hijyen var mı?’ sorusuna karşı, “hijyen de yok, başka birşey de yok..” diye cevap verdi. Muhtemelen hijyeni bir hayvan hastalığı zannetti. Kurbanlarımızı da, iftar yemekleri gibi aramızda ‘al gülüm-ver gülüm’ usulü dağıtmak gibi bir alışkanlığımız var. İhtiyaç sahibine, garibana, yoksula ulaştırma zahmetine girmediğimiz gibi, bunu bizim adımıza yapan ‘resmi’ kurumlara da vekalete yanaşmıyoruz.
Yani ‘kurbanımı ille de ben keseceğim, etini de elimle kapı kapı dağıtacağım’ diyor vatandaşımız. Vatandaşa, ‘kurban kesme yassak’ mı diyeceğiz? Yoksa, yer gösterip, bu işin dini ve teknik usulünü bilen görevliler mi tayin edeceğiz? Mezbahalardaki sistemim oturmadığı ortada. İbadeti bile rüşvete bağlayacaklarına, hem halkın ruh ve beden sağlığı, hem dini değerlerimizin yozlaştırılmadan yaşatılabilmesi için kurban trajedisine karşı önlem almanın zamanı gelmedi mi?


++++++


‘İlerici Bakan’ın köhne egosu!
Ne yapsam! Ne etsem! Sol diye bilinen partiden dönsem, Türkiye sağının yeni parlayan yıldızı ”İslamcı liberal partiye“ geçsem, seçilip bakan olsam.
Vali nerde vali! Vali’yi göremiyorum! Diye diklensem!
Korksalar, ezilseler. ”Vali il dışında“ deseler.
Yeniden bağırsam: ”Hangi il.. Kime vekâlet verdi.. Vali yoksa yardımcısı nerede.. Bakan bir ile girince ya vali ya yardımcısı o bakanı karşılar..” diye korku salsam.
Bakan Ordu’da bağırdı. Giresun’da duyuldu. Bu Bakan ileri derecede keskin sosyal demokratlıktan seçime üç gün kala iktidar partisi AKP’ye geçen, seçilen ve sonra da Kültür ve Turizm Bakanı olan Ertuğrul Günay’dı. 2009 yılına girilmesine üç hafta kala 79 yıl öncesinin yani 1930’lar Türkiye’sinin “tek parti-tek şefçi-bürokratik-sultacılığın ürünü olan valiler bakanları şehrin il sınırında karşılar, rapor verir” köhnemiş devletçiliğini yaşatıyor. Bu Sayın Bakan halkın çizgisini yakalamış ilerici mi sayılmalıydı, yoksa köhnemiş bir gerici mi?
Bakan Günay, ilerici!
Egosu gerici!
Ordu şehrinin girişinde vali yardımcısını tek parti döneminin demir yumruk şiddetiyle öyle bir azarlıyor ki, bir gün sonra gittiği Giresun şehri sınırında Giresun protokolü Bakan’ı tam kadro (İl Jandarma Komutanı, Emniyet Müdürü, Belediye Başkanı dahil) 2 polis arabasıyla karşılayıp, “hoşgeldiniz hazıroluna” geçiyorlar. İlerici Bakan, sorumluluğuna giren işleri “devlet adamlığı titizliğiyle” izlemiş olsaydı MNG Holding’in Güllük Körfezi’ne doldurduğu kaçak molozları, bu holdinge yalatması gerekirdi. İstanbul’da Ayasofya’nın dibine çelik ayaklar çakılarak kondurulan Four Seasons Oteli rezaletini de, söz verdiği gibi, “üçüncü katı yıktırarak” temizleyebilirdi. MNG’ciler şen-şakrak! F. Seasons’cılar gülüyor. Bakan’ın kendisi ilerici! Tavrı bürokratik sultacı! Egosu köhnemiş!
* Necati Doğru / Vatan


++++++

GÜNÜN SORUSU
Maliye Bakanlığı, internet ortamında yapılan alışverişlerden alınan KDV’yi kaldırmaya hazırlanıyormuş...
Neden? Cumhurbaşkanı’nın oğlundan sonra başka “mahdum bey”ler de mi internette ticaret yapmaya hazırlanıyor?
* Mustafa Mutlu

++++++

MİNİ YORUM
Dönekler ucuza gider

Başka bir gün olsa konu etmezdim. Çünkü dil olarak da, bilgi, tecrübe birikim, ufuk olarak da çukurdan gelen çamurla lekelenmeyecek kadar yukarıdadır Nihal Atsız. Ama, 11 Aralık 1975’teki vefatının tam 33. yılında, ‘okuruna verdiği sözü tutup, anırmayı dahi becerememiş biri’nin, ‘kendine verdiği söz’ uğruna makamdan, mevkiiden, para ve ünvandan geçmiş Atsız’ın eserlerine ‘ucuz’ demesi hadsizlikten başka ne olabilir? Onur, karşılığı ödenemeyecek kadar pahalıdır. Şuur da öyle. Ve Atsız’ın eserleri okuyana bu iki hazineyi birden kazandırır. Ya, döneklik? O üç kuruş eder mi?
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları