Tribündeki yüzde 30 kaç eder?

Bir yandan; Bilim Kurulu Üyeleri'nin açıklamalarına kulak veriyorsun; "Eylül-Ekim'de pandeminin artma beklentisi yüksek" diyor ve toplu olmaktan kaçınmaya davet ediyorlar.

Ama öte yandan TFF; "Yeni sezonda maçlara kapasitenin yüzde 30'u oranında seyirci alınarak maçlar oynanacak şekilde hazırlık yapıyoruz" diyor.

Nasıl denir? "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!"

Sanırsınız ki, TFF'nin açıkladığı "Yüzde 30" rakamı, 30-40 kişi!

Hadi diyelim "3-4 bin kişi!"

Böyle bir şey yok!

Örneğin Trabzonspor'un Akyazı'da maçlarını oynadığı stat yaklaşık 40 bin kişilik. Yüzde 30'u ne eder? 12 bin kişi.

Tamam tribünde seyirciler stadın kapasitesine göre 2 şer koltuğu boş bırakarak oturabilecekler.

Ama oturacaklar mı? Bu bir!

Sonra, 12 bin kişi stada gelirken birlikte olmayacak mı? Bu iki!

Dahası, kapılardan girerken sıralamada 2'şer metre arayla kuyruk olabilecekler mi? Bu etti 3!

Bir de, maçı izlerken yaşanacak heyecanlarla tribünlerde sık sık bir araya gelmeyecekler mi? Bu da etti mi sana 4!

Anlatmak istediğim o dur ki, "Seyircisiz maç tuzsuz peynire benziyor" diyerek, peynire tuzun bolca atıldığı Trabzon'un meşhur Aho peynirinden bu şekilde yemeye kalkılırsa önce hasta, sonra da mevta olunur!

Pandemi Bilim Kurulu üyeleri de böyle diyor zaten.

***

Gelelim Trabzonspor'a…

2020-21 sezonuna Beşiktaş ile başlamak, PAOK karşısındaki rakibi gibi olacak ise Trabzonspor için şans. Çünkü Beşiktaş'ın görünen eksikleri gidermesi bu kadar sürede zor gibi gözüküyor. Ama bu maçların havası başkadır! O da bir gerçek.

Genelde fikstür 6'ıncı haftadaki Fenerbahçe maçı haricinde Trabzonspor için iyi gözüküyor.

Tabii iyiliği icraatları ile iyi futbola dönüştürüp puanlara devşirecek olan futbolcular.

Söz sırası futbolculara gelmiş iken, görünen tablo içinde Newton'un ilk 11'i 4-2-3-1 şekline göre şöyle:

Uğurcan-Pereria-Campi-Hüseyin-Marlon-Flavio-Trondsen-Nwakaeme-Ekuban-Abdulkadir Ömür-Sörloth

***

O ki Beşiktaş'ın ilk turda elendiği Şampiyonlar Ligi'ne gidemeyen Trabzonspor'un bu nedenle uğradığı maddi zararın bedelini kimin ödeyeceğine değil de, hesabını kimin vereceğine, ya da hesabın kime kesileceği sorusunun da bugüne kadar cevaplanmadığını bir kere daha hatırlatalım.

Yani, bunlara yönetim veya idari anlamda sebep olanların, bunca zarar yanına kâr kaldı gibi bir şey!

***

İki kelime de, öncekinin gitmesinin elzem olduğunu ifade ettiğimiz yeni MHK'ya gelelim.

"Doğmamış çocuğa don biçmek" misali kalem oynatıp, söz söyleyip ithamlarda bulunmaya alışkın olanların kötü senaryolarına rağmen ben Serdar Tatlı ve ekibinden umutluyum. Bu umudumun baş kaynağı da birlikte hakemlik yaptığım dönemden de iyi tanıdığım Hikmet Öksüzoğlu gibi has adam ve dürüst olduklarını düşünmemdendir.

Yazarın Diğer Yazıları