Trabzonspor teknik direktör almadı ki!

Yukarıya astığım başlıktaki sözler bana ait değil... Aynen böyle demek istemişti Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu. Ne zaman mı?

18 Temmuz 2020'de.

Daha net bir ifade ile aktaracak olursak; "Kulübümüzde teknik adam değişikliği olmadı. Ünal Karaman gitti, yardımcısı göreve devam etti. Karaman'ın yerine başkasını getirseydik onun adı değişiklik olurdu" demiş idi.

Onun için, önce Beşiktaş karşısında alınan 3-1'lik mağlubiyet, ardından da ilk hafta Göztepe'den 5 yiyen Yukatel Denizlispor ile kalınan golsüz beraberlikten sonra, Ahmet Aağaoğlu çıkıp; "Teknik direktör almadık ki! Hüseyin Çimşir gitti, yardımcısı Newton göreve devam etti" diyebilir.

Çünkü gerçek manada teknik direktörlük yine Sayın Ağaoğlu'nun; "Çimşir'in yerine başkasını getirse idik, bunun adı değişiklik olurdu" diyeceği şekille olabilirdi.

Bu durumda şöyle diyebilir miyiz?

Newton; "Tam olarak teknik direktördür hesabıyla seçilmiştir!"

Başkanın beyanlarına bakar, 2 maçı da kenar yönetiminin gereken müdahaleleri yapıp-yapmadığı açısından değerlendirir isek zor!

Peki, bu haftaki Malatyaspor maçında da muhtemel bir kaza yaşanırsa ne olabilir?

Newton'un yardımcısı kimdir? Ona mı bakılacak?

Ezcümle; Trabzonspor'a gömleğinin büyük gelmeyeceği teknik direktör lazım.

***

Yukatel Denizlispor maçında kenarda gömleğe uygun teknik adamdan, sahada da liderden yoksun Trabzonspor da gözden kaçmayan birkaç ayrıntıdan söz edelim.

İkinci yarının ortaları ve maç golsüz devam ediyor. Top bir geri pası ile kaleci, kaptan Uğurcan'a geliyor. Uğurcan, topu nerede ise bir dakikaya yakın gezdirdikten sonra uzun bir vuruşla oyuna sokuyor. Adeta skordan memnun imişcesine!

Gelelim Sosa'nın gidişinden sonra rakip ceza sahasına yakın serbest vuruşların kullanılmasına. Yeni transfer Baker kazanılan ilk vuruşu iyi kullandı. Denizlispor kalecisi kurtardı. Birkaç dakika sonra aynı noktaya yakın bir yerden tekrar atış kazanıldı. Ayağında güç eksikliği bulunan Abdulkadir Ömür topun başından uzaklaşmadı ki Baker az önce kalecinin kurtardığı topu bu kez ağlara göndersin.

Az önce dedik ya; lider kim belli değil. Kaleye yakın serbest vuruşları kimin kullanacağı da…

Yeri gelmiş iken, Trabzonspor camiasının topyekün şikayetçi olduğu stoperlere de değinelim. Tamam 4-3-3 veya 4-2-3-1 sistemiyle oynandığı zaman görevlendirilen 2 stoper bu defansı dik tutmayı beceremiyordu. İyi de bu kez 2 kişinin görevi 3 stopere (Edgar-Campi-Hüseyin) bölünmedi mi? Demek ki 3 oyuncu 2 kişilik bile iş yapamadılar.

Peki; Serkan ile Abdurrahim'in orta beşli hesabına savunmanın sağ ve sol kanatları için yapılan görevlendirmenin getirisi ne oldu? Serkan'ın maçın sonralarına doğru ceza sahasına girip de, penaltı gerektiren sert müdahaleye maruz kalması dışında hiçbir şey! Hele hele Abdurrahim, adeta sıfır çekti. Bu durumda kanatlardan birini alıp (örneğin Abdurrahim'in yerine sol ayakla oynayabilen Edgar konarak) maçtan 1 değil de 3 puan almak için hücuma bir ilave yapılamaz mıydı? Hadi o yapılmadı! Allah aşkına Afobe ilk maçı da olmasına rağmen hedefiniz galibiyet ise sahada kalmalı değil mi idi?

Biraz fazla teknik direktörlüğe soyunduk değil mi?

Ama ne yapayım? Newton böyle devam eder ise, maç yazısı yazan yorumcu arkadaşlara geçmişte sürekli yaptığım; "Ne olursa olsun, teknik direktörden fazla teknik adam olmayın. O derece akıl vermeyin" öğüdümü görünen o ki kendimi tutamayacağım!

***

Başkan Ahmet Ağaoğlu ile başladık, Denizli beraberliğinden sonra taraftarlardan birinin gönderdiği maili aktarıp bugünlük tamamlayalım:

"O sene de asla bu sene değil. Başkan Ağaoğlu, özellikle geçe sezonun son maçlarından itibaren sanki bir içine kapanıklık, bir ifade yoksunluğu, bir baskı, bir boş vermişlik havasında! Yöneticiler ise sadece alınan galibiyetlerde sahnede. Sonrasında kimseden ses seda yok. Gereksiz transferler, olmaması gereken satışlar saçma sapan bir hal aldı. Taraftarı, camiayı takımdan soğutmak, futbola küstürmek için adeta başkanın sessizliğine eklenen hatalar zinciri herkesi hayretler içinde bırakıyor."

***

Son cümle; göz göre, bile bile Leipzig'e gönderilen Sorlöth'un; "Türkiye'de futbolun kaderini siyaset belirliyor" sözünün ne anlama geldiğini, herkesin kendi hesabına kasketi önüne koyarak düşünmesi için bir kere daha hatırlatıp, "Türk futbolu nereye gidiyor?" sorusuna sağlıklı bir cevap aranması isteğimizle tamamlayalım.

Yazarın Diğer Yazıları