Toplumu siyasiler gerdi...

Akil adamlardan birisi televizyonda konuşuyor... “Biz Hükümetin çözüm programını ve içeriğini bilmiyoruz. Toplumda kavga kültürü var. Bu kavgayı önlemek ve toplumla siyasiler arasında elçi olmak istiyoruz” diyor.
Aslında akil adamların kendileri ne yaptığını bilmeyince, doğal olarak toplum da hem hükümetin hem de akil adamların ne yaptığını bilmiyor. Ne var ki bu açıklamayı yapan aynı zamanda siyasileri suçlamış oluyor. Gerçekte siyasiler, özellikle son aylarda toplumu iyice gerdiler.
Başbakan önceki gün “Cahiller başkanlığı krallık zannediyor” diyor ve “lakabı çoban olanlar şimdi İşçi Partisi’nin koyunu oldular” diye ilave ediyor. Dünkü gazetelerde bu haberin yanında da Başbakanın, “Topçu Kışlası AVM ve rezidans olacak” sözü yer alıyordu. Başbakanın bu konuşması, muhalefet yanında, başkanlığın Türkiye şartlarına uygun olmadığını savunan bizim gibi insanların tümüne de hakarettir. Elbette ki böyle bir anlayış toplumu da germektedir.
Kamuoyu Topçu Kışlası’nın bir kültürel miras olarak yeniden yapılmasını beklerken, Başbakanın buraların rezidans olacağını açıklaması, kültürel mirasımızın nasıl kullanıldığını ve söylenenlerin tersine nasıl yok edilmek istendiğini ortaya çıkarıyor. Taksim Meydanı 24 Nisan’da Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayanlara açıldığı halde işçilere kapatılıyor. Bu toplumu germez mi? Sorun yalnızca iktidarda değil, CHP içinde de soykırım var diye özür dileyenlerden birisi genel başkan yardımcısı, birisi de Parti Meclisi üyesidir. Bunların ikisini de Kılıçdaroğlu bizzat ve üstünde durarak partiye davet etmiştir. Çözüm gerektiren bir olayı veya atılan bir adımı veya bir projeyi toplumu ikna etmek yerine, başkalarını suçlamak şeklinde alışılmış bir kültür, insanları bu çözümlerin karşısına iter, şartlandırır. CHP’ye genel başkan olur olmaz ilk konuşmasında Kılıçdaroğlu’nun Başbakana “Recep Bey” diye hitap etmesi, demokrasilerde alışılmamış bir kültürdür. Başkasını aşağılama, toplum tarafından bir kompleksin dışa vurması olarak algılanır. Başbakan da eğer bu anlayışa aynı seviyede cevap vermeseydi, toplum nezdinde değeri artardı.
Yine çok açıktır ki bir fikri küfür yoluyla açıklamak, haklı olanı haksız duruma düşürüyor.
CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’e yönelik olarak, “Acaba Atatürk bu Cumhuriyet’i kurmasaydı o makamda oturacak mıydınız? Otursaydınız hangi tarikat mensubu kitlenin, bilmem kaçıncı hanımı durumuna düşerdiniz?” dedi. Kamer Genç’in Atatürk’e karşı yapılan yanlışları ortaya koyması ve gerçekleri söylemesi çok doğru. Ancak bunu yaparken bakana hakaret etmesi, hem kendisini zora sokuyor, hem de Atatürkçü anlayışa yakışmıyor. Savunduğu düşünceye de tam tersine zarar vermiş oluyor. Türkiye’nin eksik demokrasi kültüründe küfür ve kavga yeni bir olgu değil. Dünkü, İnönü-Bayar, Demirel-Ecevit, Özal-Demirel, Çiller-Yılmaz tartışmaları hafızalardan silinmedi. Ancak bugünkü küfürlerin yanında dünkülere yalnızca tartışma diyebiliriz.
Siyasette kendi düşüncesine ve kendine güvenen ve saygı duyan, bu düşüncesini pekala ikna yoluyla ve örnekler vererek açıklayabilir. Ancak eğer bir insan kendine güvenmiyor ve savunduğu fikre de inanmıyorsa, bu defa karşısındakine hakaret eder. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, MHP Grup Başkan Yardımcısı Oktay Vural için, “Hekime gitsin psikolojik destek alsın” derken, Oktay Vural da “Asıl o, Manisa’da doktora gitsin” diyor. Bu şekilde hakaretler, arada savunulmak istenen gerçekleri kamuoyunun gözünde ikinci plana itiyor ve küfürler ön plana çıkıyor. Balık baştan kokar... Önce Başbakan ve muhalefet liderleri, küfür savaşından vazgeçerek, makul ve reddedilmesi zor akıl yoluna başvursalar, diğer siyasiler de onları takip eder ve toplumun daha fazla gerilmesi önlenmiş olur.

Yazarın Diğer Yazıları