Ters köşeye yattılar

ÜMRANİYE’DE
ZEMİN KAYMASI

Ters köşeye yattılar

‘Gittiği yere kadar gitsin’ diyen ‘Orada dur’ demeye başladı. ‘Usulü boşver içeriğe bak’ diyen hukuku hatırladı. 12. dalganın, yandaşların birbirini çürütmesine neden olan bir sırrı olmalı

Ümraniye soruşturması, başladığından bu yana operasyonların adresine, gözaltına alınan, tutuklanan, ifadesine başvurulan ve bütün bu safhalardan geçirilmek üzere hedef gösterilen kişi / kurumların temsil ettikleri değerlere bakılarak, emniyetin taktığı “Ergenekon” adından başka adlarla da anıldı.
Amaçlar; ‘muhalifleri sindirmek’ten bir ‘korku ülkesi’ yaratmaya kadar farklı biçimlerde dillendirildi. Yöntem; tahkikat komisyonundan, MacCartizm’e kadar farklı uygulamarın hatırlatılmasına yol açtı. Sivil darbeden, yeni rejime geçiş ayarı yapıldığına kadar türlü teori inşa edildi.
Bütün bu kuşku ve itiraz çeşitliliğine dahil olmayan tek cephe vardı: Soruşturmaya tek tipleşmiş tepki veren yandaş medya. 12. dalga, o yek vücut görüntüyü çatlattı. Zannediyorum son dalga, yanlışlıkla da olsa ‘yandaş’ kavramının ‘aidiyetinin’ sorgulanmasına neden olacak bazı şifreleri kırdı.
Son dalgaya gelene kadar bu cephede “usule değil içeriğe bakın” cümlesinde ifadesini bulan kayıtsız şartsız destek, hatta kimi zaman gazetecilik ilkelerini çiğnemek pahasına soruşturmanın parçası olma gayreti söz konusuydu. Yandaş medya kalemşörleri yazılarına, örtülü adreslere gönderdikleri “Asrın davasına ortak olma onurunu yaşattığınız için sonsuz teşekkürlerimle” minnetiyle başlıyorlardı.
Önceleri ’çetelerle mücadele’, ’karanlıkları aydınlatma’, ’faili meçhul kalmasın’ gibi kılıflarından ötürü “neden” diye sormak “Ergenekoncu”lukla yaftalanmak riskini taşıyordu. Mehmet Altan’ın “Ergenekon dünya sisteminin Türkiye’yi tedavisidir” itirafından sonra, bu misyona ortak olma hevesinin “işbirlikçilik” olduğu da tescillendiği için, “her nedense” şeklindeki kuşkumuz meşruiyet kazandı.
Belki sadece ‘kuşkuların meşrulaşması’ paniğiyle, belki bu kaygan zeminde, frenlerinin tutmadığını ve kafa kafayla tosladıklarını farkettikleri için... Nihayetinde bir çuval incirin berbat olmaması gayretiyle, tekerlerine çomak sokulması karşısında siper alma refleksi sergileyen yandaş medyanın her bir cephesi, durumu kendi yöntemleriyle kurtarma gayretine girmiş gözüküyor. Stratejiden sapma veya sahaya taktiksiz çıkıp, topa gelişine vurmanın yarattığı dağınıklığı toplarken artık her “oyuncu” şahsi ataklara başvuruyor.

Tutumlararası yırtılma
Ali Bayramoğlu’nun dünkü yazısına başlarken kullandığı “tutumlar arasında yeni yırtılmaların oluşması” ifadesi bir “durum tespiti” sayılabilir.
‘Ergenekon’ adı verilen ‘ortaya karışık’ sepette elmalarla armutların, siyah ile beyazın, mafya ile hukuk adamının, asker ile teröristin, Atatürkçü ile Atatürk’ün kapattığı mason localarını hortlatanların özdeşleştirildiğine daha önce sayısız kere dikkat çekilmişti. Bütün bu ikazlara rağmen, adı Ümraniye soruşturmasında geçen isimlere dair “silahlı bir suç örgütünün azılı katilleri / azmettiricileri olmaları” biçimindeki ’önyargısı’ değişmeyen Bayramoğlu, 12. dalgaya gelindiğinde bir anda ‘sokaktaki adamın kafasını karıştırmamak’ kaygısına kapıldı. Oysa sokaktaki adamın da, olayın bire bir muhatabı olan sanık, zanlı ve avukatların da kafası karışalı hayli zaman olmuştu.
Bayramoğlu “saygınlığıyla ve önemli kamusal çabalarıyla tanınan bir öğretim üyesinin evinin aranmış olması” karşısında önceki yazıları düşünüldüğünde nispeten şaşırtıcı olan şu ifadeleri kullandı:”Saylan’ın evinin aranmasına ilişkin hukuki gerekçeler bu denli muğlakken, durum kişi haklarıyla ilgili ciddi sorunlar yaratıp, şüpheler uyandırırken, Samanyolu TV’de yapılan kimi yayınların bu gerekçe boşluğunu adeta doldurur bir görüntü taşıması olmuştur.” Bayramoğlu, ÇYDD’ye yönelik misyonerlik suçlamaları, PKK’ya burs verme iddialarının haber yapılmasından duyduğu rahatsızlığı, STV’yi hedef alma pahasına açıkça dile getirdi.

Herkese uzanmasa da olur
Türkan Saylan’ın evinin aranması ve Doğan Grubu’ndan Tijen Mergen’in gözaltına alınmasını da kapsayan 12. dalga, “Kime / kimlere uzanırsa uzansın tam tasfiye gerçekleşene kadar bu sürecin durmaması” konusunda net tavra sahip olan, hatta iktidara da bu yönde telkinde bulunan Fehmi Koru’ya da geri adım attırdı. Koru, son dalgaya kadar birer “demokrasi ve hukuk kahramanı” ilan ettiği savcılara “iyi saatte olsunlar”ın göründüğünü yazacak kadar ’cüretkar’ itirazlar taşıdı köşesine. Sanki bunu bir çeşit ‘aile’ meselesi yapmıştı.
“Ergenekon gibi zor bir davayı, eriyip muma dönmüş bir kadının görüntüsüyle özdeş hale getirmek hangi aklın işidir?” Koru’nun bu satırlarını “eriyip muma dönmüş Kuddusi Okkır fotoğrafı”na karşı sergiledikleri yoksayma düşünülünce “vicdan” ile izah etmek mümkün mü?
“Savcıların yerinde ben olsam ”Bu iki ismi listeye kim ekledi?“ sorusunu ciddi biçimde sorardım. Cevap ”Ben“ veya ”Biz“ olursa, o takdirde ciddi bir göz bozukluğu kuşkusuna düşerdim” diyen Koru, savcıların “aslında ne görmesi gerektiği” konusunda kesin bir yargıya mı sahip? Peki ama nasıl?
Koru, “soruşturma intikamcı duygularla yürütülüyor hissi verilmesin” diyor. Bu acel-tecel hatırlanan insaniyetin arkasından “Saylan’dan kim intikam almak ister?” sorusunun cevabından duyulan dehşetengiz korku çıkar mı dersiniz?
Yenişafak’tan esen yeller akla tek soruyu getiriyor: Neyin / kimin / hangi niyetin deşifre olmasından korkuyorsunuz?

Sivil darbeciler
Taraf yazarı Etyen Mahçupyan, aynı gemiyle seyahati yeğlediği Bayramoğlu’ndan ayrılıyor Saylan konusunda. Operasyona Türkan Saylan üzerinden getirilen eleştirileri “duygu sömürüsü” olarak nitelendiriyor ve “Olay bir ’hukuk suistimali’ haline getirilerek, Saylan’dan bir ’demokrasi havarisi’ üretilmek isteniyor. Saylan cüzamla savaşan, topluma katkısı olan bir aktivist. İyi de, cüzamla savaşanların darbeci olamayacağına mı inanmamız gerekiyor? Ergenekon darbe girişimi, kendisini destekleyen bir sivil toplum ayağı da yaratmış, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de bunlardan biri... ” diyor tereddüt etmeden. Ümmetçi Mahçupyan’a göre Saylan’ın ‘ne şeriat, ne darbe’ sloganı bile bir delil. Çünkü “şeriat” hayali bir tehlike!..

Diyalog masal oldu
Mahçupyan’ın yeni Osmanlıcılık, azınlıkçılık gibi fikirleriyle birlikte bir çağrışımı daha var zihnimizde: diyalogçuluk.
Mahçupyan’ın da yazı misafiri olduğu “Dinlerarası Diyalogcu gazete” de ÇEV hakkında, hem de birinci sayfadan, hem de Ali Bayramoğlu’nun keyfini kaçıran haberleri vermekten çekinmiyor: Kiliseler Birliği’nden düzenli bağış almış. Medeniyetler İttifakı’na dört elle sarılan, üç dinin ibadethanelerinin tek çatı altında toplanmasını özendirmeye çalışan, inanca ılımlı açılımlar getiren gazetenin “Kiliseler birliği” bağışlarını bugüne kadarki bütün diyalog iddialarını çürütecek bir suç delili gibi yansıtmasına neden olan paniğin kaynağı nedir?
Ümraniye soruşturmasıyla ilgili tartışmalar hep istihbarat birimleri veya devlet içindeki güç dengelerinin el değiştirmesine, tahteravalli gibi dönüşümlü egemenlik git-geline yorulmuştu.
Son birkaç gündür beliren manzara, benzer dengelerin yandaş medyanın içinde de harekete geçtiğini gösteriyor. ‘Temsili kalemler’in dayattıklarına bakarak varmamız gereken sonuç; Yandaş medyadaki her cephenin ayrı bir Ergenekon’u olduğu, 12. dalganın açıkça ifade edilemeyen sırrı her neyse bu ayrışmanın su yüzüne çıkmasını sağladığı mıdır?

Yandaş mozaik medya
Star’ın Danıştay Davası hakkında verilen “birleştirme” kararını coşkuyla karşılaması, yandaş cephedeki kamplaşmanın farkına varamadığını gösterir gibi. Mutluluklarına gölge etmek istemem ama, bu kararın devamının gelmesi halinde bir kere daha hevesleri kursaklarında kalacak. Öyle ya Ümraniye ile birleştirilmesi gündeme gelen bir dava daha var: Dink cinayeti davası. Şamil Tayyar’ın ‘Aman davalar birleştirilmesin’ biçimindeki U dönüşünü de hatırlayınca... Bu dava da Silivri’ye taşınırsa... Aralarında katıksız Hrantçılar, katıksız diasporacılar, Dink’in koltuğunu tartışmalı biçimde dolduranların da bulunduğu yandaş medya cephesinde... Başta Ramazan Akyürek olmak üzere dosyada adı bulunan bazı emniyet görevlilerinin soruşturulmasına, telefon kayıtlarının incelenmesine, dinlenme taleplerine ‘kati’ biçimde “red” cevabı verilen bu davaya aynı pencereden bakmak mümkün olabilecek mi? İçimde bir his var. Yaz hareketli geçecek gibi. Yandaş medya ’üniter yapısı’nı kaybedip, çok sevdiği ’mozaik’ yapıya kavuşacak sanki.


+++

Bir günde ne değişti?
“Ergenekon operasyonunun en ateşli taraftarı Ahmet Altan”ın 12. dalgadan sonra, Saylan ve Mergen hakkında kaleme aldığı “Siz ne diye hukuksuz bir örgütü soruştururken hukuksuz biçimde insanlara acı çektiriyorsunuz. Ergenekon’u Ergenekon’a benzeyerek mi önleyeceksiniz” satırları, daha önceki gün Akşam gazetesine manşet olmuştu. Altan dünkü Taraf’ta ise şöyle yazıyordu: “Türkan Saylan’ın görüntüsü bir kıymıktı. İşin özü değil, görüntüsüydü insanın gözüne batan. Cüzam konusunda büyük mücadeleler vermiş hasta bir kadının evinin aranması, görüntüsüyle insanı huzursuz ediyordu. Böyle bir şey olmasın
istiyordunuz. Ama özüne baktığınızda, “hukuksuz” bir iş olmadığını görüyordunuz. Saylan’ın yönetimindeki kuruluş, çocukları fişliyor, üstelik darbeci kuruluşlarla da ciddi ilişkileri bulunuyor. Öyle bir yer ve o yerin yöneticisinin evi aranır.” Sadece bir günde Altan’ın düşünce güzergahını eski yatağına sokan, gelişme neydi acaba? Bir gün önce “hukuksuzluk” dediği olayı, ne olmuştu da bir gün sonra “tamen hukuka uygun” diyerek savunma lüzumu hissetmişti Altan? Bunda kardeşinin “Ergenekon dünya sisteminin Türkiye’yi tedavisidir” hatırlatmasının mı rolü vardı? Diyalogçu kardeş gazete ile ters düşmeyi göze alamamasının mı?

***

TRT devlet içinde devlet mi yaratıyor?
CHP Milletvekili Atilla Kart TBMM’de düzenlediği basın toplantısında TRT yönetiminin “iktidarın borazanı” haline geldiğini belirterek “Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde AKP devletini inşa eden siyasi iktidar; faşizan uygulamalarını yandaş medya dışında ağırlıklı olarak TRT üzerinden sürdürmek gayretindedir” diye konuştu. Kart’ın kadrolaşma iddiasında bulunduğu isimler:
Siyasi kadrolaşma
Süleyman Erdal-Genel Müdür Müşaviri; Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın özel kalem müdürü iken kadrosu TRT’ye alındı. Rukiye Karçaaltıncaba - Genel Müdür Uzmanı olarak TRT’ye alındı. Şu anda araştırmacı konumunda; Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun özel kalem müdürü iken TRT’ye alındı. Birol Uzunay- Genel Müdür Uzmanı olarak TRT’ye alındı. Şu anda Genel Sekreter Yardımcısı. Bayındırlık Bakanlığına alınmadan önce Aksiyon Dergisi Ankara Temsilcisi olarak çalıştı. Çetin Tüzün- Genel Müdür Uzmanı olarak TRT’ye alındı. Şu anda araştırmacı. AKP Batman Milletvekili Ahmet İnan’ın danışmanı iken kadrosu TRT’ye alındı. Ertan Ömeroğlu- Genel Müdür Uzmanı olarak TRT’ye alındı. Şu anda araştırmacı. Kanal 7 muhabiriydi. Ahmet Turan Ayhan- Genel Müdür Uzmanı olarak TRT’ye alındı. Şu andaki konumu araştırmacı. Zaman Gazetesinde editör olarak çalışıyordu. Sibel Tokgöz- Genel Müdür Uzmanı olarak TRT’ye alındı. Şu andaki konumu araştırmacı. Türkiye Gazetesinin AKP muhabiriydi. Mualla Ayşegül Kumrulu-Ankara Televizyon Müdürlüğü’nde memur. 2007 yılı Mayıs ayında Çorum Valiliğinde özel kalem müdürü olarak çalışmaya başladı. Ali Güney-(Amasya) Haber ve Spor Yayınları Daire Başkanlığı, Yapım ve Yayın Elemanı. Volkan Metin-AKP Uşak Milletvekili Mustafa Çetin’in damadı. TOKİ’de uzman olarak göreve başladı. Volkan Metin, Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan’ın talimatıyla 3 ay Valilik Özel Kalem Müdürü olarak görev yaptı.
Yandaş transferler
Ahmet Böken (STV Haber Genel Yayın Yönetmeni), Cumali Çaygeç (STV), Abdülkadir Beşikçi (Aksiyon), Rahmi Şener (STV), Murat Nuhoğlu (Kanal 7), Anda Ayva (Kanal A), Burhan Torunlar (CHA), Volkan Makar (CHA), Faruk Ayaz (Kanal 24), Ercan Baysal (Kanal 7), Gökhan Kulaş (CHA), Nuri Coşar (CHA), Fettah Erdurur (CHA), Halil İbrahim Özemiş (CHA), İlyas Dal (Zaman), Servet Dağ (CHA), Sedat Dalda (STV), Erkan Söğütçü (Zaman), Yasemin Demirhan Erden ( Kanal A), Murat Kaban (Zaman), Erdoğan Baycan (Kanal 7), Hasan Basri Erden (CHA).

+++

MİNİ YORUM
Ödül ataması mı?

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın TRT hakkındaki akıl almaz iddialarının mini minnacık bir kısmını bugün okudunuz. Kart’ın sayfalar dolusu kadrolaşma, talan, hukuk dışılık, baskı gibi başlıklar altında toplanacak iddiasından somut olanları toparlamaya çalışırken Akşam gazetesinin sürmanşeti gözüme takıldı. Buna göre, Emre Taner’den boşalacak MİT müsteşarlığına aday isimler arasında TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de varmış. Acaba diyorum, Kart’ın iddiaları da doğruysa, bu makam, kadrolaşmada rakipsiz sayılabilecek Şahin için hazırlanan ödül olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları