Teröristleri Emniyet mi kaçırdı!
Tarih 10 Aralık 2015...
Cizre Kaymakamı Ahmet Adanur'un yakın koruması polis memuru Ayhan Kaya rahatsızlığıyla ilgili Cizre Devlet Hastanesi'nde tedavi görüyor. Hastane çıkışı aracının önü PKK'lılar tarafından kesilip, kaçırılıyor.
Günlerce bulunamıyor. 31 Ocak'ta kaçırılan polis memurunun güvenlik güçlerinin yaptığı ortak operasyonla kurtarıldığı bilgisi geldi. Ancak olayın bir operasyon değil, değiş tokuş olduğu iddia ediliyor. Hem de güçlü bir kaynaktan...
Bölgeden gelen bilgilere göre, Cizre'de köşeye sıkıştırılan örgüt yöneticisi bir kaç kişi, bulundukları yerden Emniyet'in himayesinde çıkartılarak kurtarılıyor.
Sonrasında ise örgüt, kaçırdığı polis memuru Ayhan Kaya'yı teslim ediyor. Askeri kaynaklardan gelen bilgiye göre, bu durum sonrasında güvenlik güçlerimiz büyük bir moral bozukluğu yaşıyor. Polis memurunun sağ salim ailesine kavuşması olayın en güzel yanı. Ancak bunu medyaya "Emniyet güçlerinin başarılı ortak operasyonları" gibi sunmak olayın hatalı tarafı. Çünkü yaşananlar bambaşka...
Bu olayın bir benzeri de Cizre'de yaşanıyor. Devletin kanalı TRT Haber, bodrum katında 60 teröristin öldürüldüğünü veriyor, haber büyük yankı yapıyor. Valilik ve Genelkurmay ise TRT'yi yalanlayarak 10 kişinin öldüğünü açıklıyor. Bu gelişme üzerine TRT haberini geri çekiyor.
Tıpkı Orta Doğu ülkelerinden gelen, bir türlü teyit edilemeyen "patlama, bombalama, ölüm" haberleri gibi...
Çözüm süreci aynen devam ediyor
AKP'nin "Çözüm" adını verdiği süreç aynen devam ediyor.
Çünkü yapılan tüm yasal değişiklikler, örgütün yerine getirilen talepleri olduğu gibi korunuyor. Devlet kurumlarında, akademide ve STK'lardaki PKK kadrolaşması her zamankinden daha güçlü.
Kapsamlı bir iddianame hazırlanılarak örgütün üzerine de gidilmiyor. Örgütün; akademi, sivil toplum ve siyasi ayağına operasyonlar düzenlenmiyor.
1128 Akademisyen olayının, o kadar tartışma ve tepki getirmesine rağmen gündemde kalması çok kısa sürdü. Üst perdeden söylenen sözlerle, TV programlarında yandaş ağızlardan çıkan tepki cümleleriyle, toplumun gazı alındı ve her şey kaldığı yerden devam etti.
Sur, Cizre, Nusaybin gibi şehirlere, evlerin içerisine kadar yerleşen PKK'lılara operasyonlar yapılıyor. Böylece, "göz göre göre operasyon yapılmama" eleştirileri savuşturularak "adamlar daha ne yapsın mücadele ediyorlar işte" algısı oluşturulmak isteniyor.
Açılan TV kanalları, Kürtçe propaganda izni, Kürtçe eğitimler, yerel yönetimlere tanınan ek yetkiler, KCK'lıların serbest bırakılması... Hepsi yanlarına kâr kaldı.
Şimdi de yeni bir süreç başlattılar. Mardin'de yapılan 10 maddelik konuşmanın özeti şuydu: "Bizi parçalayan bölmek isteyen anlayış milliyetçiliktir, ulus devlettir. O zaman el ele verip yeni anayasa ile bunu ortadan kaldıracağız."
PKK ve onun ele başlarıyla ilgili herhangi bir eleştiri yok. Yandaşların ve hükümetin Öcalan'a dokunmama refleksi aynen devam ediyor. Dikkat edilirse sadece HDP üzerinden bir anti söylem oluşturulmuş durumda.
Mardin'deki konuşmanın en önemli noktalarından biri de bizzat Davutoğlu'nun ağzından çıkan "Nerede silah bırakırlarsa gider orada onlarla konuşuruz" sözleriydi.
Bu sözlerin meali, çözüm sürecinde yaşadığımız yeni skandal görüntülere, hukuksuzluklara hazırlıklı olmalıyız. Türklüğü, milliyetçiliği bu olayların tek sorumlusu gibi gösterme hamleleri de artarak devam edecek.
Ulus devleti, üniter yapıyı, milli devletin, cumhuriyetin kurucu unsurlarını, "Türk milleti" kavramının cüzzamlı ilan edilmesine de hazırlıklı olmalıyız. Anlaşılan o ki geçmişten tek bir ders çıkarma yok.
Çünkü kafaların içindeki o sorunlu zihniyet değişmiyor. Ulus-devlet, milliyetçilik, millet olma bilinci onların nazarında hep kötü ve öyle de kalmaya devam edecek.
Belki örgüt şehirlere inip kendini bu denli ortaya çıkarmasa, bugünkü operasyonlar da olmayacaktı.
Başka bir bakış açısıyla 7 Haziran öncesinde çözüm sürecinin toplum üzerinde oluşturduğu tahribatın boyutları sandığa yansımasaydı, PKK'ya operasyon için muhtemelen helikopter bile kaldırılmayacak, kimse kılını kıpırdatmayacaktı.
Tıpkı yakın zamanda şahit olduğumuz gibi!