Teröristle pazarlık, ekonomik dengeleri bozdu

Başbakan bankalardan da açılım istedi. “Dünyada uluslararası rasyo yüzde 8 iken, bizde yüzde 12’ye çıkardık. Buna rağmen yüzde 14.5 ve yüzde 18 olanlar var” diye konuştu.
Başbakanın bankalardan açılım istemesi, hayra alamet değil. Bankaların da başına bir iş gelebilir. Çünkü her açılım, topluma yeni maliyetler getiriyor.
Aslında Başbakan merak etmesin, bankalar yüzde 14.5 derler ancak dosya parasıyla, gizli faizle, faizi önceden tahsil ederek, ne yapıp yapıp yine yüzde 20’ye çıkarırlar. Yüzde 14.5’un kârı yüzde 50’dir. Bankalar yüzde 100 kârlılıktan aşağı çalışmazlar.
Çünkü bankalar Türkiye’de tekel oluşturmuştur. Örneğin Merkez Bankası kredi kartlarında azami faiz oranını belirliyor, ilan ediyor. Tüm bankalar aynı yüksek faiz oranından faiz alıyor. Bankalar, yüzde 8 yüzde 9 ile vatandaşın parasını mevduat olarak topluyor, aynı parayı yüzde 500 kârlı olarak, yüzde 50 faizle yeniden vatandaşa satıyor.
Peki, yüzde 500 kâr alın diyen Merkez Bankası’na ne demeli? Banka ve kredi kartları faiz oranlarını yasaya göre Merkez Bankası tayin ediyor. Neden azami faizi mevduatın iki katı, örneğin yüzde 18 yapmıyor da yüzde 50 yapıyor.
Başbakan, neden Anayasanın kendisine verdiği görevi yapmıyor? Anayasa’nın 167. maddesi devlete, “Piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi” görevini, 172. maddesi de “Tüketicilerin korunması” görevini vermiştir. Tüm bankaların azami faizden faiz alması, fiili anlaşma değil mi? Başbakan Anayasa gereği bu tür spekülatif faizlerden, tefeciden daha yüksek faizlerden tüketiciyi koruması gerekmez mi?
Ekonomik krizde MB, bankalara likidite sağladı. Hükümet, otomotiv ve beyaz eşyaya vergi indirimi sağladı. Sokaktaki insana ne yaptı? Tersine MB, bankaların yamyamlığına altyapı oluşturdu. Devletin ve devlet yönetimini üstlenen siyasi iktidarın işi, piyasayı denetlemek, rekabeti sağlamak, kayıt dışı ekonomiyi önlemek ve ekonomik istikrarı sağlamaktır.
Başbakan, herkese sert çıkarken, bankalara serzenişte bulunuyor. Piyasa çarkı ricayla dönmez. Bankalara spekülatif kâr imkanı sağlarsanız, bankalar bunu sonuna kadar istismar eder. Bu da bir piyasa kuralıdır.
İşletmelerin hedefi kendi kârlarını maksimize etmektir. Bunu yaparken işin sosyal tarafını düşünmez. İşin sosyal tarafını düşünmek için devlet vardır. Ancak eğer hükümet sosyal fayda-sosyal maliyet anlayışından uzak olursa, ekonomide toplam faydayı maksimize edemezsiniz. Çünkü spekülatörlerin aşırı kârı, topluma aşırı maliyet yükler. Hükümetin bu maliyeti görmesi gerekir. Aksi halde yapılan işin harcı, borcunu korumaz.
Bunun içindir ki, gerek reel sektörün ve gerekse tüketicinin güveni yoktur. Reel sektör güven endeksi, iki yıldır güven sınırının altında seyrediyor. Tüketicinin ise zaten bu hükümete hiç güveni olmadı. Hükümetin ekonomiyi yanlış yönetmesi yanında, siyasi hataları da piyasa düzenini bozdu. Güven azaldı.
Başbakanın açılımı, ekonomide güveni düşürdü. Çünkü açılım ayrılık getirdi. Açılım dedikten sonra terör örgütünü destekleyenler, açıkça halkın huzurunu bozmaya başladı.
Hükümet bir mahkûmun oda hesabını vererek, teröristin kendini devletle eşit görmesine sebep oldu. Hükümetin bu tutumundan cesaret aldığı için Osman Baydemir, “Sorun çözülmek isteniyorsa, DTP, PKK ve Öcalan buna hazırdır. Yeter ki, devlet hazır ve samimi olsun” diyerek, açıkça devletle terör örgütünü aynı kefeye koyma cesaretini göstermektedir.
Bu gri ortamda, kimse yatırım yapmıyor. Güney Doğuda PKK’nın bazı insanlar tarafından korunması, bölge halkına zarar veriyor. Örneğin, Kasımdan kasıma yıllık enflasyon Türkiye ortalaması 5.53 olurken Diyarbakır’da yüzde 7.83 oldu.

Yazarın Diğer Yazıları