Teröriste terörist diyemediler
Sonunda bu da oldu. PKK’lı teröristlerin propagandalarını, düğün alayının seyir defteri gibi yazdılar...
Terörle varılan yeri merak edenlere esefle sunulur: Teröriste terörist demek yasak!
İnanmıyorsanız, elinize bir mercek alın, satır satır okuyun gazeteleri. Sağdan sola, soldan sağa, yukardan aşağı. Demokratik açılımcıların faşizan sindirme yöntemlerinden ürkenler akrostişe başvurmuşlardır belki.
Ama bulamazsınız. “PKK’lı” demişler. O da tırnak içinde. Yani onu bile dememişler aslında.
Tuttuğu takıma göre mi, doğduğu şehre göre mi, üye olduğu derneğe göre mi, taşıdığı virüse göre mi, neye göre “PKK’lı” bunlar? Akıttıkları kana, döşedikleri mayınlara, kurdukları pusulara, sebep oldukları gözyaşlarına göre değil mi?
Canilere sahip çıkan Taraf’lardan, Kandil ulaklarından, İmralı postacılarından geçtik de, adı “Türkiye” olan, logosunda “Türk bayrağı” taşıyan gazetenin, davul zurna ekibinin çeribaşı gibi sahne almasına ne dersiniz?
Biz, “Olamaz” dedik. “Nasıl olabildiğini” anlamak için gazeteyi aradık. Sabah 11.30 sularında Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak ‘şirket dışında bir toplantıda’, Yazı İşleri Müdürü Bülent Ayanoğlu ‘şirket içinde toplantıda’ydı. Saat 14.00’de aynı isimleri, aynı sıralamayla tekrar aradık. Nuh Bey bu kez ‘şirket içinde bir toplantıda’ydı, Bülent Ayanoğlu ile konuşabildik. Sordum: Hata mı oldu, gözünüzden mi kaçtı yoksa, bu fotoğraf, başlık, altbaşlık, resimaltı yazıları bilinçli mi tercih edildi?”
Hiçbirşey diyemedi Bülent Bey... Bir şey diyememe gerekçesi şuydu: Gazetenin haberleriyle ilgili telefonda hiçbir açıklama yapamam, size hiçbirşey söylemeyeceğim...”
Tam “acaba dumanla mı haberleşiyor” diye düşünürken daha pratik bir çözüm önerdi: “Mail atın, yazılı cevap vereyim.”
Sanırsınız TBMM Başkanlık Divanına soru önergesi vermek istedim. Ki telefonda sorsam ne olur, nasıl olsa bir gün, bir yerde, birileri yazılı metin olarak koyarlar önümüze... Yaptığı haberin arkasında duramayan, bir meslektaşının sorusuyla yüzleşemeyen birine bir de “mail” atacak değildim ya, atmadım. Kınadığımla kaldım. Neden kırk yıllık terörist, “terörişko” oldu düşünmeye daldım:
Çünkü; bizim neden dokunulmazlık zırhına sarıldıklarını, neden her ay 10 bin liranın tıkır tıkır hesaplarına yattığını, neden lojmanda oturup, Meclis lokantısında öğrenci kantininden daha ucuza yeyip içtiklerini idrak edebilen vekilimiz yok. Onlar en kritik yasalar çıkarken uyumakla, geyik çevirmekle meşguller. Kulise veya meclis bahçesine çıktıklarında, bir muhabir akıl edip “Vatan elden gidiyor” diye kulaklarına kar suyu kaçırmayı akıl ederse duyabiliyoruz dahiane çözümlerini: “Millet harekete geçsin!”
Çünkü; bizim “bayrağımız”a yasak getirenlerin karşısına çıkıp “Bayrağımın olmadığı yerde ben de yokum, milli takımım da yok” deyip, uğruna onurumuzdan vazgeçmeye zorlandığımız topa gelişine vurarak, doksana çakacak, gelmiş geçmiş bütün maçları kazanabilecek başbakanımız yok. Bir de futbolcu olacak. Uluslararası futbol pazarından çekil, ligi kapat ne olur yani? Dağdan gelen teröriste işi, aşı hazır ediyorsun da milletin onurunu kurtarmak için mesleklerinden olan birkaç yüz futbolcuyu mu doyuramayacaksın?)
Çünkü; bizim “Şehitliğimiz Azerbaycan halkının onuruna emanet” demeden önce “Azerbaycan halkının onuru sana emanet değil miydi” sorusuna cevap vermesi gerektiğini hesaplayacak duyarlılığa sahip Dışişleri Bakanımız yok.
Çünkü bizim yazdıkları gazetelerin manşetlerini belirleyen “devşirme sipariş çarkı”na çomak sokabilecek yazarımız, çizerimiz yok. (Yapabildikleri tek şey, yüksek irtifadaki muhalefetleriyle gurur duyup, bireysel dik duruşlarına hayran bir şekilde, köşelerine çekilmek...)
++++++
Kimin karşısında ezilip büzüldünüz?
Teslim olan teröristlerin zafer kazanmış kahramanlar gibi karşılanmalarını izlerken neler hissettiniz... Bu bir şovdu. Hükümet ve yandaş basın bu şovu “Açılım olumlu sonuçlarını veriyor” diye tercüme etti. Olayın daha doğru tercümesi ise şudur: Terör örgütü lideri Apo muhatap alınmış, kendisine umut bağlanmıştır. “Hükümet benim yol haritamı uyguluyor” diyen Apo’ya prim ve cesaret verilmiştir.
Yandaş medya öylesine iyimser ki, neredeyse “PKK, dolayısıyla terör sorunu bitti” diyecek.... İyi de teslim olanlar kim? Kimi çoluk - çocuğa karışmış Irak’taki üç beş PKK’lı. Ya Türkiye topraklarındaki PKK’lılar?
Dağlarımızda silahlı teröristler kol gezerken terör sorunu bitti diye bayram havası estirmek ne oluyor? Kim kimi, kimin adına kandırmaya çalışıyor?
Son söz; Teröre bunca kurban vermiş bir ülke bu sorunu ezilip büzülerek suçluluk psikolojisine girerek çözmeye kalkarsa sonuç yine hüsran olur.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Olsa olsa ‘terörişko’ durlar
PKK’lıların memlekete gelişi, tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC’de törenlerle kutlandı. Terörist olmadıkları, olsa olsa terörişko oldukları açıklanan PKK’lılar, kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından, çiçeklerle karşılandı.
Yetkililerin, gözyaşlarıyla birbirlerine sarılarak, çak yaptıkları görüldü. Giriş işlemlerini hazırlamayarak, 4 saniye beklemelerine sebep olan memur, görevden alındı, mağdur PKK’lılardan özür dilendi, araya Ahmet Türk girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, Türk’e teşekkür plaketi verildi. Bando eşliğinde üstü açık arabaya bindirilen PKK’lılar, resmi geçit kortejine katılarak, halkı selamlaya selamlaya Silopi’ye girdi. Temsili karakol baskınının gerçekleştirildiği törenlerde, temsili bir askerin, tahta tüfekle sağa sola ateş ediyormuş gibi yapması, coşkuya gölge düşürdü. Divan-ı harbe verilen askerin, akli dengesinin bozuk olduğu ortaya çıktı. 25 atletin İmralı’dan getirilen toprağı PKK’lılara sunmasının ardından, güzergâh üzerindeki devlet dairelerine molotof atıla atıla, Vilayet Konağı’na geçildi. Makam aracını PKK’lılara tahsis ettiği için yürüye yürüye gelen Vali’nin gecikmesi, PKK’lıları tek başına karşılamak zorunda kalan ABD Elçisi tarafından skandal olarak nitelendirildi. Elçi, “Bu memleketin sahibi yok mu kardeşim, her şeyi biz mi yapacağız” diye bağırdı, araya Emine Ayna girdi, tatsızlığı önledi, ona da plaket verildi. Diyarbakır’a giden PKK heyeti, oradan, havayoluyla Ankara’ya geçti. Başbakanlığa yeni alınan 18 koltuklu DAP uçağının tahsis edilmesi, krize sebep oldu. PKK’lıların “Sıkış tepiş olacağını bilseydik, gelmezdik” diye yakınması üzerine, derhal 40 koltuklu Ana uçağı tahsis edildi. Bekleme sırasında VIP’te bir sabotaj girişimi yaşandı ve “Türk” kahvesi ikram edildi. Irkçı muameleye maruz kaldıklarını söyleyen PKK’lılar, “Kalkın, dönüyoruz” dedi. Allah’tan Sırrı Sakık devreye girdi, “Espresso olmadığında ben bile Türk kahvesi içiyorum” diyerek, tatsızlığın büyümesini önledi. Faşist garson gözaltına alındı. Sakık’a da teşekkür plaketi, Beluga havyarı takdim edildi.
Başkent’e inen PKK’lılar, gündüzdü ama havayi fişeklerle karşılandı, deve kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü, TOKİ’nin hediyesi dubleks dairelerin anahtarları hediye edildi. Limuzinlerle TBMM’ye geçen PKK’lılar, önce, Meclis Lokantası’nda AB büyükelçileriyle basına kapalı yemek yedi, DTP grup toplantısına katıldı; Şeş TV’nin yanı sıra, Roj TV’den de naklen yayınlandı. Ayak altında dolaşmasınlar diye, CHP ve MHP grup toplantıları iptal edildi, “Çok istiyorsanız gidin orada yapın” denilerek, ilk meclis tahsis edildi. PKK’lıların yarın İstanbul’a geçmesi, Savarona’yla Boğaz turu atması, akşam da Çırağan Sarayı’nda gazetecilerle yemek yeyip, topluca Reina’ya gitmeleri bekleniyor.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Şehit eşi Yeşim Doğan: Ben kime isyan edeyim!
Bir grup PKK’lı dün Habur sınır kapısından ellerini kollarını sallaya girdi... Bir de kocaman bir “etiket” asılmıştı yakalarına: “Barış elçileri...” Terör örgütünün “savaş kahramanı” gibi dönen militanlarını izlerken, 20 ay önce öyküsünü yazdığım Yeşim geldi aklıma...
Aşkı, sevgili eşi Jandarma Astsubay Kıdemli Üstçavuş Hüseyin Doğan’ın ardından sadece, “Neden? Neden? Neden? Neden?” diye sorabiliyordu; o kadar! Tek damla gözyaşı bile dökmemişti cenaze namazı sırasında...
Dün çekine çekine aradım Yeşim’i ve sadece “Nasılsın” diye sorabildim...
“Hiçbir şey hissetmiyorum” dedi büyük bir içtenlikle ve devam etti: “O kadar duygusuzlaştım ve bu ülkede yaşananları anlamakta o kadar sıkıntı çekmeye başladım ki sadece ağlayabiliyorum. 20 ay önce ağlamamak için kendimi çok zorlamıştım ama şimdi gözyaşlarımı durduramıyorum. O günlerden daha çok ağlıyorum. Madem taviz verilecekti, o zaman bunca kan neden aktı? Neden benim Hüseyin’im öldü? Neden ben bu yaşta dul kaldım? Yüreğim isyanla dolu Mustafa Abi... Ama kime isyan edeyim? Hüseyin’imin savaştığı teröristlere ‘barış elçisi’ diyor birileri... Bağırlarına basıyorlar. Televizyonları izleyemiyorum, gazete okuyamıyorum. Çünkü dayanamıyorum. Aklım almıyor, çıldıracak gibi oluyorum.”
Dün kahramanlar gibi Türkiye’ye gelen terör örgütü yandaşlarını ve militanlarını “şefkatle” karşılayan... Onların ülkeye girişlerini kolaştırmak için sınır kapısına “özel adliye” kuran... Heyecandan fenalaşabileceklerini varsayarak ambülanslar gönderen devletin yöneticileri... Acaba bugün Ordulu Yeşim’i de arayıp, gönlünü alacaklar mı?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Açılım duası
Yarabbim... Fevkalade güzel icraatımızdan oluşan şu “açılım” vesilesiyle geldik kapına, bizi kabul eyle...Açılımımızın içeriğini dolu eyle... “Aman ne kadar da güzel bir açılım” diyenlerin sesini koro eyle...
Yarabbim... Malum açılımımızın içine bir miktar akıl-mantık ilave eyle... Karşı çıkanların mekanını bevliye eyle... Açılım neticesi yola düşüp gelen PKK’lıları Silopi üzerinden adliyeye salimen havale eyle...
Yarabbim... Bilhassa Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bu husustaki beyanatını vatandaşlarımızın nazarında net eyle... Karşı çıkanları ret eyle... Büyük muharrir olan Hasan Cemal kardeşimizin makalelerini vaki hücumlara karşı set eyle...
Yarabbim... Muhaliflerimizden Deniz Baykal’ın cevabi mektubunun zarfını yırtık, pulunu eksik eyle... Odaya kamera koyarsa elektiriğini kesik eyle... Başbakanımızın muhalefetecevaplarını dakik eyle...
Yarabbim... Geldik kapına, rahmetinle bize bol bol kısa-orta ve uzun vadeli açılımlar fayz eyle... Hatalarımızı caiz eyle... Yolumuzu düz eyle... Fındıklarımızı ceviz eyle... Milleti keriz eyle Yarabbim...
* Bekir Coşkun / HaberTurk
++++++
Cümbüş
Bir acayiplik var. DTP büyük törenler düzenledi, dağdan inenler “barış elçileri” olarak karşılandı.
Türkiye’nin çok önemli bir konusunu “çocuk oyuncağına” çevirmeye kimsenin hakkı olamaz.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
“Bayraklar yarıya indirilmeli”
’Teröristler kahraman gibi dönüyor, bir madalya takmadığımız kaldı galiba’ diyor hukukçu okurumuz.
“PKK ile ne şekilde olursa olsun organik bir ilişkiye girmiş olan kişi, Ceza Yasası, Terörle Mücadele Yasası ve diğer yasalar bakımından ağır cezalık suç işlemiş sayılır. TCK 221. Madde hükümlerine sığınmak ve serbest bırakılmak, kanunsuz eyleme hukuki kılıf uydurma çabası olup, kanunların uygulanmasından peşinen feragat etmektir. Türkiye bir hukuk devleti ise bu uygulamanın, İmralı’dan ’talimatlandırıldığı’ iddiası karşısında, hangi yasama tasarrufu veya hangi idari tasarruftan kaynaklandığı sorusu cevaplanmak zorundadır. Bu tasarrufun kaynağı, Milli Güvenlik Konseyi ise (ki öyle olmalıdır), ilgili karar açıklanmalıdır. Bu şartlarda bir dayatma eğer kabul ediliyorsa, şehit mezarlarının başında dalgalanan bayraklar yarıya indirilmelidir.”
* Yalçın Bayer / Hürriyet
++++++
Yazıklar olsun!
Koskoca bir devlet, ne acıdır ki bu tezgaha düşüyor, bu oyuna alet oluyor. PKK’nın üzerinde söz sahibi olmak ve Türkiye üzerinde “Ağrılığını kanıtlamak” amacıyla bir yanda Apo, öte yanda Barzani, güle oynaya oyun oynuyor. İkisi rekabet halinde. Ne acıdır, yedi bin askerimizin şehit düştüğü terör belasında karşımızda muhatap olarak Apo ve Barzani var. Pazarlık onlarla yapılıyor. Bir ülke bu kadar mı küçük düşürülür?... Ve bizi yöneten sorumsuzlar, yarattıkları bu canavarın, bu utanç verici tezgahın çukurunda “Kürt açılımı” çığlıklarıyla debelenip duruyor Türk Milleti ise üzerinde oynanmasına izin verilen bu kirli oyunu sadece “Figüran olarak” sahne dışında izliyor. Yazıklar olsun bu tezgahı kuranlara da kurduranlara da. Türkiye Cumhuriyeti onların oyuncağı değil. Bu rezaletin hesabını bir gün elbet verecekler.
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
MİNİ YORUM
TRT Hocalı’yı görür mü?
Olaylar ve kişiler arasnıda garip illiyet bağları kurmasına alıştığımız Nazlı Ilıcak bu sefer öyle bir soru sordu ki, cevabın gelişini hızlandırmak için destek vermemek elde değil:
“Acaba TRT, Dağlık Karabağ işgali ve Hocali katliamıyla ilgili bir diziye başlar mı dersiniz?”