Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Teoman zırvalamış

T24'ten Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtlarken: "Ben sosyoloji mezunuyum. Boğaziçi'nde bize olabildiğince tarafsız bakmak öğretildi. Ben siyasete ve sosyolojik meselelere geniş ölçekte bakıp, kendimi Türkiye siyasetinde herhangi bir partiye entegre etmeden, dışarıdan izlemekle yetiniyorum.” diyen şarkıcı Teoman bu uzunca röportajın bir noktasında da sözü Türkiye’nin gücüne getirmiş ve: “Eğer Türkiye, Atatürk zamanında ekonomik, siyasi, askerî alanda bu kadar güçsüz olmasaydı, benim tahminim belki de hırslı bir insan olan Atatürk o kadar da ‘Yurtta barış, cihanda barış’ demezdi. Kendisi pragmatist bir politikacıydı. İsmet İnönü de onun için ‘politikacılığı askerliğinden çok daha iyidir’ der zaten.” demiş…

Şimdi Teoman’ın sosyolojiyi, tarihi, ekonomiyi ve askerlik sanatını ne kadar bildiğini bilmem velakin bu konuşmasından onun bu işlerden pek de çakmadığını anlamak hiç de zor olmuyor.

Neden böyle düşündüğüme gelince:

Öncelikle orijinal söylemi ile: “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk dilini müthiş bir şekilde “çift anlamlı” olarak kullanmasıdır!

Bu cümle aynı anda hem bir “tehdit” ve hem de bir “dilek” söylemi olarak kabul edilebilir!

Duruma göre bu söylemi hem “yurdumda barışı bozmaya kalkarsanız cihanda barış marış kalmaz” ve hem de “yurdumda da cihanda da barış olmasını diliyorum” şeklinde anlayabilirsiniz.

Bana kalırsa zamanın sosyopolitik ortamına göre okunduğunda bu söz barış dileğinden daha ziyade bir tehdit unsuru içermektedir.

Yani Teoman öncelikle bu cümleyi yanlış algılıyor, basit ve naif bir barış dileği zannediyor.

Gelelim güç meselesine…

Bir insana da bir topluma da güç veren en önemli unsur haklı olmaktır, ülkelerin gücü salt askerî, ekonomik ya da siyasi gücü ile ölçülmez bir ülkenin haklılığı ve savunduğu değerler onu sahip olduğu silahlardan da ekonomik kaynaklardan da çok daha fazla güçlü kılar ya da kılmaz.

Örneğin Hitler çok muazzam bir askerî güce sahipti, peki bu onu güçlü yaptı mı?

En nihayetinde onun da Almanya’nın da üzerinden tanklarla geçtiler değil mi?

Başka bir örnek SSCB, silahı vardı, muazzam ekonomik kaynaklara sahipti ve üstelik çok parlak bir ideolojisi vardı değil mi?

SSCB hemen hemen Türkiye Cumhuriyeti ile eş zamanda kuruldu.

Peki, ne oldu?

Onlar 70 yıl dayanamadı çöktü yıkıldı gitti. Türkiye hâlâ ayakta dahası bu süreçte Rus hatunlar Türkiye’de temizlik yapmak, çocuk bakmak için sıraya girdi değil mi?
Gandhi’nin ise bırak orduyu, tek bir tüfeği dahi yoktu tek mermi atmadan İngilizleri yendi, kovaladı değil mi?

Gelelim Atatürk zamanında Türkiye’nin gücüne:

Mustafa Kemal Atatürk sıfırdan bir ülke inşa etti.

Asker yoktu, topladı.

Silah, mühimmat yoktu, buldu.

Para yoktu, buldu.

Toprak yoktu, savaştı aldı.

Sonuçta İngiliz, İtalyan, Fransız, Yunan ve Osmanlı ordusuna karşı savaştı, hepsini de yenerek çok büyük bir zafer kazandı.

Üstelik Mustafa Kemal Atatürk sadece savaşı kazanmakla da kalmadı sıfırdan bir devlet kurdu.

Dahası Mustafa Kemal Atatürk devlet kurmakla da kalmadı Anadolu halkını tarihte ilk defa egemenlik hak ve özgürlüklerine kavuşturdu, vatan sahibi yaptı, özgür ve eşit vatandaşlar hâline getirdi.

Bütün bunları yaparken de “Kayıtsız şartsız millî hâkimiyet” ve “Tam bağımsız Türkiye” ilkelerinden hareket etti, anayasa ve Meclis çatısı altında savaştı.

Bakınız, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimleri tarihin gördüğü en büyük siyasi, hukuki, kültürel ve iktisadi devrimlerdir!

Dünyada benzer ölçekte bir devrim yapmayı başarabilen başka bir kimse daha yoktur.

Böyle bir devrim elbette büyük, hatta muazzam miktarda bir güç ister eminim böyle bir güce sahip olabilen başkaları olsa onlar da Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığını yapmak isterlerdi.

Son söz: Mustafa Kemal Atatürk sıradan bir politikacı ya da asker değil büyük çok büyük bir devrimcidir ve onun devrimlerini anlamayanın onun ve onun yönetimindeki Türkiye’nin gücü ile ilgili ahkâm kesmesi boş beleş bir iştir.

Yazarın Diğer Yazıları