Tek yol ''siyasi ayağa'' dokunmak
Hikayeyi bilmeyeniniz yoktur herhalde;
Gözleri görmeyen altı arkadaş ormanda dolaşırken bir file rastlarlar.
Körlerden biri filin kulağına dokunur ve "Bu bir yelpaze" der.
Diğeri gövdesine dokunur ve itiraz eder:
- Ne yelpazesi? Bu bir duvar!
Filin kuyruğuna dokunan kör için, yollarına çıkan yalnızca bir "halat"tır.
Bacağına dokunan kör için ise bir "ağaç"…
Filin dişine dokunan kör, onun bir "mızrak" olduğunu iddia eder.
Son file göre hiçbiri değildir; zira o, filin yalnızca hortumuna dokunmuştur ve onun için fil "koca bir yılan"dan ibarettir.
*
Son yıllarda bir hayli popüler olan ve "siyasi ayak" olarak kavramsallaştırılan bir "şey" var; bir olgu…
Var olduğuna yemin ediyor, görüyor, duyuyor, hissediyor, dokunuyor ama doğa kanunlarının olağan akışına aykırı şekilde ispatlayamıyoruz; elimizde onu bir yerinden sımsıkı yakaladığımız somut ve güçlü deliller bulunduğu halde.
Zira karşısında fille karşılaşan körden farksız bir konumdayız…
*
Siyasi ayak denen "şey"i;
Kuvvetler birliğine dayalı yeni idari sistemden tutanlar "Bu bir yetkili" diyorlar, "En, tek yetkili…"
Tam da oradan yetkilerinden tutanlar, haliyle "Sorumlu" ilan ediyorlar; her şey kimin yetkisi dahilinde ise iyi kötü bütün sonuçlarının da "en ve tek sorumlusu"!
"İhmalkar" yahut "aymaz" saymakla yetinen de var…
Lakin, "Hukuk"la tanımlanan niteliğinden tutanlar; "sorumluysa cezalandırılsın" istiyorlar.
Keza, "arşiv"den tutanlar mesela, ellerinin erdiği eski defterleri açtıkça nice "itiraf" niteliğinde konuşma, gereği yerine getirilmemiş rapor, uyulmamış ikaz, çiğnenmiş yasa, neler neler buluyor, "suçlu"ya yaftasını asıveriyorlar.
Gelin görün ki…
O son kör var ya o son kör…
"Bu koca bir yılan" demiyor da "koca bir yalan" diye hükümsüzleştiriveriyor; o ana kadar neyi tuttuysak, neye tutunduysak elimizde kalıyor!
*
Sonra ne oluyor biliyor musunuz?
Misal…
Terör sıfır noktasına kadar geriletilmişken bir "açılım" politikası zuhur ediyor; terör örgütü, "devletin muhatabı" statüsüne, cani başı, "kanaat önderi"ne dönüştürülüyor. Metropoller cephanelikle dolduruluyor; patlamalar, pusular, tuzaklar; birkaç ayda ay-yıldız örtülmemiş musalla taşı kalmıyor…
Pabucun pahalı olduğu anlaşılınca, "açılım" rafa kalkıyor; açılım bir ortağının ensesinde boza pişerken öteki iktidarlı "ayağa" hiçbir şey olmuyor; bir de zeytinyağı gibi üste çıkıyor.
*
Misal…
Devlet içinde paralel bir oluşuma yol veriliyor; o oluşum devleti hücre hücre ele geçiriyor. Yargı, ordu, eğitim, sivil toplum, sermaye; ahtapot doymuyor.
"Paylaşım"da sorun çıkıyor.
Sen misin mamamızı kısmaya kalkışan…
Cumhuriyet tarihinin en karanlık gecelerinden birini yaşamak durumunda kalıyor Türkiye; "darbe", "darbe girişimi" ne dersen de…
Akabinde ahtapotun bütün kolları güya budanıyor; çaycısı, çorbacısı, selam vereni bırakılmıyor…
Ve fakat ona ne istediyse veren o ayak kendi kendini affediyor !
*
Misal…
Ekonomik kriz…
"Üç harfliler" suçlu..
CHP suçlu…
Depolar suçlu…
Ekonomiye dair bütün kararların tek sahibi olan "ayak" değil!
*
Alın işte deprem…
Günlerdir ne konuşuyoruz?
Uzmanların kulak verilmeyen uyarılarını…
Bağış karşılığı ruhsatlandırılan kaçak yapıları…
Ovaları imara açanları…
Deniz kumundan binaları…
Kim yaptı?
Müteahhitler…
İnşaat mühendisleri…
Beton firmaları…
Bir de "Miki" zahir!
İlk etapta "tespit edilebilen" 200''e yakın "olağan şüpheli" arasında "siyasi ayak" mensubu bir Allah''ın kulu olmadığına göre…
*
Açılmasını umut ettiğimiz soruşturmalar, belki, bazı belediyelerin, bir ihtimal bazı imar müdürlüklerine kadar uzanabilir;
Ya başkanlar?
Onlar işi sıkı tuttuğunda bir binanın bile yıkılmadığını 1999''da Tavşancıl''da, son depremlerde de Erzin''de gördüğümüze göre…
Ya onlara yol veren bakanlar? Ya o bakanları himaye eden iktidarlar?
*
1999 depreminden sonra bir müddet daha DSP-MHP-ANAP koalisyonu işbaşındaydı…
Sonra yıllar, yıllar ve yıllarca AK Parti…
Son depremde hasar göre bazı il ve ilçelerin, 1999 itibarıyla görev yapan belediye başkanlarına ve partilerine baktım;
Depremin merkez üssü Kahramanmaraş''ı, sırasıyla Fazilet Partili Veysi Kaynak, Fazilet Partili Hanefi Mahçiçek, AK Partili Mustafa Poyraz, AK Partili Fatih Mehmet Erkoç, AK Partili Hayrettin Göngör yönetmiş…
Pazarcık''ı DYP''li Ali Bozdağ, CHP''li Kamil Dalkara, önce MHP''den aday olan sonra AK Parti''den seçilen Yakup Hamdi Bozdağ…
Malatya, önce MHP sonra Saadet Partili Yaşar Çerçi''ye, AK Partili Cemal Akın''a, AK Partili Ahmet Çakır''a, AK Partili Hacı Uğur Polat''a emanetmiş.
Adana; ANAP, AK Parti ve MHP''li olarak görev yapan Aytaç Durak''a, MHP''li Hüseyin Sözlü''ye, CHP''li Zeydan Karalar''a…
Adıyaman, Saadet Partili Abdülkadir Kırmızı, AK Partili Necip Büyükaslan, AK Partili Fehmi Hüsrev Kutlu, AK Partili Süleyman Kılıç''a…
Gaziantep, CHP''li Celal Doğan, AK Partili Asım Güzelbay, AK Partili Fatma Şahin''e…
Şanlıurfa, REFAH Partili Ahmet Bahçivan''a, önce AK Partili sonra bağımsız Ahmet Eşref Fakıbaba''ya, AK Partili Celalettin Güvenç''e, AK Partili Nihat Çiftçi''ye, AK Partili Zeynel Abidin Beyazgül''e…
Hatay Büyükşehir önce AK Partili, sonra CHP''li Lütfü Savaş''a…
Antakya, Elbistan, Nurdağı, Besni, İskenderun; MHP''lisi de yönetmiş, CHP''lisi de, AK Partilisi de, ANAP''lısı, DP''lisi, Saadetlisi de 1999''dan beri…
*
Senden benden ayrımı yapmaksızın;
Bu afetin cinayete dönüşmesine hangisinin, hangi döneminde, Ankara''dan hangi abilerinin himayesinde, ne ölçüde ihmali, kusuru, günahı, suçu varsa yapılsın tespiti; ödesinler bedelini!
Ölümün bile "ibret-i alem"e yetmediği memlekette "siyasi ayağın dokunulabilir hale gelmesi" doğa ve bilimle inatlaşmamak gerektiğinin idrakını sağlar belki.