Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye teşekkür etmek...
Özellikle 17 ve 25 Aralık 2013 tarihinden bu yana böyle bir cümle temiz kulaklara ne hoş geliyor değil mi?
Keşke hâfızamız bu kadar kirlenmeseydi...
Fırat’ın kenarındaki koyun, biz Müslümanlar için hâlâ devletin sorumluluğuna dâir biricik ölçü ve metafor olarak kalsaydı hâfızamızda ve devlet kültürümüzde...
Başörtüsü ve tesettür, mü’min kadının iffet, tevâzu ve ahlâk sembolü olarak kalsaydı da, politik bir güce tapınmanın, kendisini güçlüden yana göstermenin ve vücûdun tüm hatlarını teşhir eden fakat tepesinde deve hörgücü gibi sunî topuzlarla şekil verilen ahlâksız bir örtünmenin şekli ve bir marka fetişi olmasaydı...
Kul hakkı, haşyet ile titrenilen bir günah olarak yaşamaya devam edebilseydi keşke Müslüman zihinlerde, keşke “çalıyorlar ama çalışıyorlar...” gibi bir ‘şeytan lâfzı’ yerini almasaydı ‘kul hakkı’ korkusunun...
Keşke ‘Hârun’ Hârun olarak kalsaydı belleğimizde, ‘Karun’da ‘Karun’ olarak... Keşke “Hârun’danız” diyenler ‘Karun’lara karışmasaydı da halel-dâr olmasaydı ‘Hârun’ ismi...
Keşke... Keşke... ‘Adâlet’ duygumuz bu kadar yerle bir olmasaydı...
Keşke ‘suçlu’ ile ‘hukuk adamı’ bu kadar yer değiştirmeseydi de, keşke ‘hırsız’ ile ‘polis’ bu kadar yer değiştirmeseydi de, keşke ‘âlim’ ile ‘soytarı’ bu kadar yer değiştirmeseydi de, keşke ‘zâlim’ ile ‘mazlum’ bu kadar yer değiştirmeseydi de, keşke ‘para’ ile ‘iman’, ‘makam’ ile ‘iman’, ‘sıfat’ ile ‘iman’ bu kadar yer değiştirmeseydi de, dinin olmazsa olmaz adâlet sütunu devrilmeseydi...
Keşke ‘kitap’ ile ‘menfaat’ bu denli iç içe geçmeseydi, keşke menfaatlere kitaptan hüküm arayan gözler kör olsaydı, menfaat için kitabın sâhifelerinde gezinen parmaklar Ebu Leheb’in parmakları gibi kurusaydı da, ‘elinden, belinden, dilinden emin olunan insanlar’ olarak kalsaydı Müslümanlar...
Keşke böyle olsaydı...
Fakat olmadı...
Kirlendi her şey...
Çok derin bir temizlik gerekiyor şimdi... Çok derin ahlâkî bir temizlik gerekiyor... Bu kirlerden arınabilmek için...
İyi tarafından bakabilmek gerekiyor biraz, ne kadar mümkün olabilirse...
Eğer 17 ve 25 Aralık olmasaydı, daha doğrusu AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan olmasaydı böyle içten içe yaşanan bir kirlenme de fâş olmayacaktı...
Tayyip Erdoğan ve AKP olmasaydı, fakültedeki mütevâzı odasında ve mütevâzı evindeki duvardan duvara kütübhânesiyle haşır neşir olan, hayatını Hadis ilmine adayan, çocukluğundan bu yana en büyük derdi ilim tahsili olan, büyük âlimlerden ders okuyan, memleket meselelerine siyâset üstü bir vizyon ile bakan ve siyaset üstü muhâkemelerde bulunan, Hz. Ali’nin, “İlim öğreniniz, ilmin içinde vakarı öğreniniz” sözünü kendisine şiâr edinmiş Mehmet Görmez’in içinde uyuyan politikacı ve yeni müesses nizamın memuru açığa çıkmayacaktı. “Bakara-Makara” diyerek Kur’ân ile alay eden, Kur’ân âyetlerini akraba iltimâsına dayanak eden, günah işleme özgürlüğünden söz eden, bir şahsın Allah’ın tüm vasıflarını üzerinde topladığını söyleyenlere karşı Hakk’ın ve hakikatin sesi olacağını zannedecektik Mehmet Görmez’in. Cebinde her zaman masaya koymak için hazır tuttuğu istifa mektubu ile gücün ve otoritenin değil, Hakk’ın ve adâletin yanında olacağını zannedecektik...
Oysa bu zaman gösterdi ki vakarsız ilim yalnızca bir yükten ibâretmiş DİB Başkanı Prof. Dr. Hadis Âlimi Mehmet Görmez’in omuzlarında...
Tayyip Erdoğan ve AKP olmasaydı, kırlaşmış sakalları, kemâle ermiş yaşı, boyunca yazdığı kitapları, makâleleri ve yetiştirdiği öğrencileri, kılı kırk yaran fıkhın âlimi Prof. Dr. Hayretin Karaman’nın aslında bir ‘fetvâcıbaşı’ olduğunu da öğrenemeyecektik. “Yolsuzluk hırsızlık değildir” diyecek kadar kerih ve ayıplı lâflar edeceğini tahmin edemeyecektik. Daha kötüsü saygı duymaya devam edecektik bu fıkıh hamalına da...
Oysa bu zaman gösterdi ki vakarsız ilim yalnızca bir yükten ibâretmiş Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın omuzlarında da...
Bu listeyi uzatabiliriz, çok fazlaca isim yazabiliriz buraya...
Ayakta kalamayan, devrilen, eğilip bükülen, yamulan, gevşeyen, pelte pelte olan çok isim yazabiliriz buraya ve herkes bu isimleri biliyor, herkesin hâfızası yeteri kadar kirlendi...
Çok derin bir temizlik gerekiyor şimdi... Çok derin ahlâkî bir temizlik gerekiyor... Bu kirlerden arınabilmek için...
Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye teşekkür etmekle başlayabiliriz aslında temizliğe...
Öncelikle cüppelerin ve sarıkların altındaki kiri bize görme fırsatı verdiği için...