Tayyip Bey'in DTP manevrasının perde arkası?
Ankara’da DTP bağlamında son yaşananlara AKP komedyası diyeceğim ama devleti onlar yönettiği için hadise gerçekte devlet trajedisidir.
Şu tabloya bakın:
DTP’li heyete hükümet sözcüsü Cemil Çiçek kucak açıyor.
TBMM Başkanı Köksal Toptan kapı aralıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bağrına basıyor.
Amma velakin Başbakanımız DTP’yi (güya) elinin tersi ile itiyor.
Peki ama niçin?
DTP, PKK’ya terörist demediği ve onu kınamadığı için.
İyi de Tayyip Erdoğan bakanların başı, yani Başbakan değil mi?
Kendi ittiğini emrindeki bakanı nasıl kucaklayabiliyor?
Görüldüğü gibi hadise tiyatrodur.
Belli ki Tayyip Erdoğan PKK, pardon DTP’nin koro halinde kucaklanmasını bulunulan konjonktürde çıkarına görmüyor.
Kara harekatının sonlanması, ABD baskısı, Talabani’nin gelişi, New Yort Times’da açıklanan Kürt paketi derken heyet halinde DTP ile verilecek halvet fotoğrafı kamuoyu ve TSK’dan tepki alacağını bilmiş ve taktiksel bir manevraya gitmiştir.
Değilse var olan fotoğrafın başka izahı yoktur!
Öyle ya Cumhuriyetin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanı böyle bir hassasiyeti göstermiyorsa, siyasi konumu gereği daha esnek olması gereken Başbakan niçin böyle bir titizlik yapsın!
Yok hadise kişisel hassasiyetten kaynaklanıyor ise böyle bir şey Erdoğan’dan çok Köksal Toptan için geçerli değil midir?
Görüldüğü gibi Sayın Erdoğan’ın DTP ile ilgili beyanı siyasi bir manevradır.
Böyle bir manevraya ihtiyaç duyulmasını da biz, ilanı eşikte olan Kürt paketi ya da açılımına karşı baştan topyekün bir tepki oluşmamasına bağlıyoruz..
Son birkaç haftada yaşananları alt alta koyup değerlendirin.
Harekat sonrasında Talabani’nin apar topar Ankara’ya davet edilip, Atatürk’ün mekanına postu sermesinin hemen sonrasında, DTP’lilere de Cumhurbaşkanı tarafından kucak açılması asla tesadüf olamaz.
Evet adı konmamış ya da deklare edilmemiş bir Kürt paketi ya da planı artık yürürlüğe girmiştir.
Bu paketin fiili süreci de 5 Kasım’da Oval Ofis’de yapılan malum görüşme ile başlamıştır.
Bu itibarla biz, Sayın Erdoğan’ın son DTP tutumunu yukarıda belirttiğimiz gibi, bir tavır olarak değerlendiremiyoruz.
Dahası yeni Kürt paketinin Kürtçe TV gibi şekli şeylerle sınırlı olacağını da sanmıyoruz.
PKK, pardon DTP’nin istediği Kürtlerin bu ülkede Türklerle beraber ikinci kurucu unsur olduklarının tescilidir.
Buradan hareketle yeni Anayasa çalışmaları da dikkate alınırsa, bazı sürprizlerin olması kuvvetle muhtemeldir.
Yeni Anayasa taslağının önce Washington’da görücüye çıkarılması ve ikinci ayak olarak da Diyarbakır’ın (Son anda bu toplantı ileri bir tarihe ertelendi) seçilmesi tesadüf değildir.
Keza yine son günlerde Ergenekon ve benzeri şeylerle TSK’ya psikolojik harekatın da olması, bütün bunlardan bağımsız olamaz..
Kısacası Türkiye bir yerlere ve bir şeylere hazırlanıyor haberiniz olsun..
Mehmet Gül’ün ardından!
1976’dan beri tanıdığım ve aralıksız 30 küsür yıl muhabbetle görüştüğüm Sevgili Mehmet Gül’ün çocuklarına rızık için gittiği Ukrayna’da vefatını öğrenince Üstadın şu satırlarını hatırladım:
Büyük randevu... Bilmem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilmem hangi ağaçta?
Evet hepimiz için mutlak olan o büyük randevuya Sevgili Mehmet Gül biz sevenlerini eleme boğarak önceki gün icabet etti... Kamuoyu Mehmet Ağabey’i sadece birkaç TV programı görüntüsü ve fotoğraflardan satıhtan tanıyor, oysa biz onu Ülkü Ocakları İstanbul Başkanı olduğu günden beri yani yaşımız henüz 20’lere gelmeden tanımıştık. Mehmet Bey özellikle onu tanıyan İstanbul Ülkücülerinin idolü ve efsanesiydi. İnanç ve ideal adamıydı... Karaciğer naklini yaptırdığında havalara uçmuştum ama olmadı, mukadderat buymuş... Ölüm, biz inananlar için yok oluş değil, gerçek doğumdur... Nur içinde yat yiğit Türkmen çocuğu. Mekanın cennet olsun. Ailesine, ülkücü camiaya ve sevenlerine başsağlığı diliyorum..
ZORLANIYORLAR...
AKP’yi yazamıyorsan kuş kanadı ile idare et!
Dedik ya birkaç gündür Doğan Medya organlarına bir haller oldu.. Birinci sayfada AKP’ye muhalif ciddi tek bir haber yok.. Haber olarak Nurettin Hasman’ın kuş kanadı ile elbise yaptıran eşini manşete taşıyorlar.. Ertuğrul Özkök de bu aralarda patinaj yapıyor ve geçmişte yaptığı yayınları anlatmakla idare ediyor. Belli ki Grubun hükümetle işleri var. Son olarak Vatan Gazetesinin Doğan’a şartlı devri hadisesini yaşadık. Sırada başka başka işleri var. Eh böyle olunca da bağımsız yayın yapmak zor tabii... Kamuoyu farkında mıdır bilmiyorum ama Türkiye’de Yeniçağ ve Cumhuriyet’in dışında (Biraz da Karamehmet Grubu) bağımsız yayın yapabilen tek bir yayın organı yok. Bu iki gazetenin tirajı malum yüksek değil. Öyle olunca da kamuoyu pek çok şeyi öğrenemiyor ve kitleler tek taraflı bir dezenformasyona muhatap kalıyor.. Ne dersiniz Ertuğrul Bey hâlâ medya sahiplerinin medya dışında iş yapmalarını savunuyor musunuz?
DEĞERİ NE...
İş bırakma eylemi zulüm yapmak mı?
Başbakan Erdoğan dün Sosyal Güvenlikle ilgili yeni düzenlemeleri protesto için 2 saatliğine iş bırakan emekçiler için, bunlar topluma zulüm yapıyorlar dedi.. Yapılan eylem yasalara uygun, dahası demokratik bir tepki. Benzer şeyler pek çok ileri memleketlerde de oluyor.. Özellikle AB üyesi ülkelerde bu tür gösteriler adeta sistemin olmazsa olmazı gibi. Hal bu iken AB diye çırpınan AKP ve onun lideri neden bu kadar tahammülsüz davranıyor?. Önceki gün işçi önderlerine yalan söylüyorsunuz diye saldıran Başbakan dün de zulüm edebiyatını yapıyor? Sonuçta hak arayan egemenler değil, işçi ve yoksullar. Onların hak aramasına karşı bu ceberutluk, ne AB normlarında ne de bizim değerler sistemimiz de var.. Demek oluyor ki AKP ve onun liderliği için ölçü, AB normları ve toplumsal değerlerimiz değil, kendi günlük siyasi çıkarlarıdır... Bu AKP değil midir işçinin iki saatlik eyleminden rahatsız olurken, “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağırıp sokaklara dökülen ve yolları kesen kalabalıklara hoş görüler sergileyen!... Görüyorsunuz AKP nezdinde işçi ve yoksulların ’Hepimiz Ermeniyiz’diyenler kadar bir değeri yoktur..