'Tarihi fırsat' mı, ihanet mi?
“Oyun planı”nın parçalarını birleştirin: Cemal, Obama’nın TBBMM’deki konuşmasından üzerine vazife
çıkarıp Kandil’e koştu... Altan, bebek katilini ‘Mandela’ya benzetti... Özkök postacılığa soyundu...
24 Mart 2009 tarihli Radikal gazetesi “Ve Gül adını Koydu!” manşetini attı
Gül neyin adını koymuştu?
Aynı gün İsmet Berkan’ın Radikal’deki “Kürdistan’a Kürdistan demek” başlıklı yazısından okuyalım:
“Adı ‘Kürdistan’ olan bir yere bu isimle hitap etmek neden bir devletin 80 yıldan fazla zamanını alır? (...)...Irak Kürdistanı’na bir türlü ‘Kürdistan’ diyemiyor, onun yerine ‘Kuzey Irak’ diyor; oradaki gücünü anayasadan alan yerel yönetime de ‘Kuzey Irak yerel yönetimi’ diyorduk...(...) Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı gitti, o topraklardan adıyla söz etti. Dünya başımıza mı yıkıldı? Türkiye Cumhuriyeti’nin bir tabusundan daha kurtulduk. Fena mı oldu?”
Aynı gün Altan, “Kemalist kardeşlerimize ‘ıhhh’ dedirtse de Kürdistan’a Kürdistan denilebilen günlere geldik” diye yazdı. (24 Mart 2009-Taraf)
6 Nisan’da ülkemize gelen ABD Devlet Başkanı Obama, duvarında “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazılı TBMM’de bir konuşma yaptı. Konuşmasında, ülkemizin gerçeklerine ve ulusal yararlarımıza uymayan küstahça sözler söyledi. Obama’nın söylediği küstahça sözler arasında “Türkiye’deki Kürt azınlığın bu toplumda özgür bırakılmasını isteriz” sözleri de vardı.
Bu sözlerin ardından harekete geçen Hasan Cemal, soluğu Irak’ın kuzeyinde aldı. PKK’nın bir numarası Murat Karayılan’ı eliyle koymuş gibi buldu. Söyledikleri sanki yeni şeylermiş gibi günlerce süren bir yazı dizisiyle ısıtıp serbest piyasaya sürdü.
Cemal’in teri kurumadan sıraya Ertuğrul Özkök girdi. 8 Mayıs tarihli Hürriyet’teki yazısında, “Hasan Cemal, bize dağdan bir mesaj getirdi. Keşke bana izin verilse de ben de İmralı’dan bir mesaj getirebilsem. Ben böyle bir postacılığa hazırım.” dedi.
Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Obama ülkemize gelmeden çok daha önce işaret fişeğini ateşlemiş, bu ’tarihi fırsat’ içinde Apo’yu Mandela’yla eşdeğer bir ‘ulusal kahraman’ ilan etmişti bile...
En büyük görevi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve ulusalcılara çamur atmak olan Taraf’ın Genel Yayın Yönetmeni, 19 Mart 2009 tarihli “Apo ve Mandela” başlıklı yazısında, Öcalan’ı da kapsayacak bir genel af önerisinde bulunmuştu.
Obama gazıyla hızını artıran medya içindeki Amerikancılara bakılırsa, 25 yıllık terör mücadelesinde bir dönüm noktasına gelmiştik... Bu fırsat kaçırılmamalı, barış için ilk adım atılmalı, ‘iki taraf’da silah bırakmalıydı...
Kimdi o iki taraf?
PKK terör örgütü ve Türk Ordusu.
Hangi PKK?
Eline ABD tarafından BOP haritası ve silah tutuşturulup, BOP kapsamında ABD tarafından gerek görüldüğünde ülkemizin ve bölge ülkelerinin üzerine saldırtılan PKK...
‘Barışçıl çözüm için PKK ve Abdullah Öcalan muhatap kabul edilmeli’ diyorlardı... ‘Genel af çıkarılarak PKK’nın dağdan inmesi sağlanmalı’ diyorlardı... ‘PKK’nın istediği hedefe silahı bırakarak barışçı yöntemlerle ulaşması için gerekli siyasal olanaklar ve özgürlükler sağlanmalı’ diyorlardı...
Hasan Cemal, bu önerileri kabul etmeyenlere bir de posta koyuyordu: “Ne yapmak istediğini biliyor musun, bir ‘oyun planın’ var mı?”
Sanki kendisinin ve takım arkadaşlarının kamuoyuna pazarlamaya çalıştığı ‘oyun planı’ ABD’ye değil de kendilerine ait bir planmış gibi...
Ortada bir ‘tarihi fırsat’ falan yok. ABD güdümünde ülkemizi parçalanmaya, etnik ayrışmaya götüren tarihi bir ihanet var.
* İrfan Tuna
++++++
Yeniçağ okuyan üniversite öğrencisinin maceraları:
“Faşist yayın okuyamazsınız!”
“Diyarbakır’da Yeniçağ Korkusu” başlıklı haberi okuyunca Diyarbakır’daki “Yeniçağ maceralarımı” anımsadım. 2006’nın 12 Eylül’üydü. İstanbul-Diyarbakır uçağında tam çaprazımda, gazetesinin başlıklarını görebilecek kadar yakınımda oturan adamın okuduğu gazete çok ilgimi çekmişti. Fakat sanki üstünkörü ve hırpalanarak okunuyordu. Asabice kapatan adamdan gazeteyi istedim. Önüme hazımsızlıkla atılmış o gazete bilinçlenmeme, bilgilenmeme öncü oldu.
Sonraları Diyarbakır bayilerinde o gazeteyi arar olduk. Hep en alt sete, bulvar gazetesinin arkasına saklanmış, buruş buruş şekilde çıktı karşıma. Arkadaşlarıma tavsiye ettim. Öğrenci yurtlarında bölücülük faaliyetlerinin yapıldığı katlara bıraktım. İnsanlar yalan olanın yanında gerçekleri de okusun diye.
İnanın faydalı oldu. “Türkiye Türklerindir” diyebilen bir başkası yoktu çünkü.
Önümüze geçtiler “faşist yayın okuyamazsınız” dediler. Hâlbuki her gün onlarca askerimizi öldürdüğünü iddia eden gazeteler, “adının önünde Türk olan her şeyi değiştireceğiz” diyen gazeteler onların bıraktıklarıydı.
Onlar bizim için haksızdılar. Ama bugün bakıyoruz ki onların dedikleri, bizim dediklerimizden daha gerçek oldu. Bir tarafta sıkı sıkıya sarıldığımız milli değerlere sahip çıkan bir gazete. Bir tarafta gelirinin bir kısmı bölücülere giden “dağlardan adınızı sileceğiz, o partiyi burada kapatacağız” diyen bir zihniyet.
Hiçbir zaman siyasi bir partinin içerisinde bulunmadım ama bir yerde, temelinde, Türk milliyetçiliğinin temsilcisiydim.
Evet bugün bakıyoruz ki ‘Türk adının geçtiği’ her türlü şey siliniyor, düşünce bile. Kurucusunun Diyarbakır’a gidip Türk Milliyetçiliğini anlattığı yaptığı bir partinin tabelalarıyla birlikte, varlığı da kaldırılıyor. Vatan toprağı yağma ediliyor. Bugün bile bunu yüreklice yazan, o ilk gün önüme atılan gazete. O gazete Yeniçağ. Arkanızdayız çünkü bizler hattı değil sathı müdafayı savunan insanlarız.
* Alper Şafak
++++++
Harika şeyler oluyor(!)
Biri gider Kandil’e bölücü primatların ulaklığını yapmaya kalkar, ötekisi İmralı’da kendi elimizle beslediğimiz nam-ı diğer Apo’yla görüşme talebinde bulunur, malumunuz mecliste bulunan vekilleri de “Biz sınırları çizdik” falan der, reis-i cumhur da bu konuda kalkar “İyi şeyler olacak” derse, korkum odur ki bu adamlar Türkiye’yi bölme, parçalama, yok etme konusunda mutabakata varmış demektir...
Bölücülük sorunu
Öncelikle yanlışı düzeltelim, sorunun adı “Kürt sorunu” değil “Bölücülük ve terör sorunu” dur.
Nitekim saflar belli oluyor. Demokrasi, özgürlük, insanca yaşama, barış (!) maskeleri ile halka uyutma, uyuşturma, hedeften saptırma, beyin yıkama seansları yapılıyor. Karanlık yüzler bir araya geliyor gizli kapaklı planlar yapıyor, sonra bunları barış (!) önerileri diye kamuoyuna sunuyorlar. Bakalım barış (!) nasıl gelirmiş... :
Dağlardaki “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazıları sosyal tedbir çerçevesinde silinmelidir. G.Doğu’daki köylere verilen Türkçe isimler Kürtçesiyle değiştirilmelidir. Bölücübaşını da kapsayacak şekilde genel bir af çıkarılmalıdır. DTP ile mutabakata varılmalıdır.
Dönülmez akşamın ufku
Bu öneriler hayata geçirildiğinde Türkiye’nin “Dönülmez akşamın ufkuna gireceği” aşikardır.
Acaba bu önerileri duyunca sevinç gözyaşları döken, insandan bir önceki versiyon primatçıklar, birgün olsun şehit analarımızın feryatlarını duymuşlar mıdır?
Birgün olsun Ermenici, Kürtçü, ABci, ABDci, Sorosçu, Küreselci olmayı bırakıp bu vatanın bir evladı olma şerefini yüreklerinde hissetmişler midir?
Sanıyorum ki boşa nefes tüketiyorum. “Eşeğe altın semer vurmuşlar, eşek yine eşek” hesabı bunlara ne dersen de yine aynı, yine aynı... Hainlik içlerine, iliklerine işlemiş.
Allah bu primatlara akıl fikir versin ne
diyelim...
Ey akıl gelirsen üç kere “hu..!” de!
* Çağrı Mert
++++++
ÖZGÜRLÜKMÜŞ...
Profesöre bak!
Star gazetesinin 30 Mayıs 2009 tarihli sayısında Prof Dr. Mustafa Erdoğan imzalı akıllara ziyan bir yazı yayınlandı.Yazının başlığı “Bizi Kürtler Özgürleştirecek”.
Mustafa Erdoğan’a soruyorum. Hocam “Bizi Kürtler Özgürleştirecek” dediğinize göre, daha henüz özgür olmayan bir toplumuz. Özgürlükten kastınız, muradınız nedir, bir anlatsanız da öğrensek!...
Koskoca bir profesörün yazdığı yazıya bakın Allah aşkına....
* Kuzey Kural / Aydın
++++++
Seçimden sonra ne değişti
AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan “Ne mutlu Türküm diyene gibi sözler rencide ediyor” deyince bize yine yanıt vermek düşer: “Milletimiz de sizin gibileri Mecliste gördükce rencide oluyor! Seçim öncesi ‘tek bayrak, tek millet’diyordunuz şimdi ne değişti?”
Vatandaş olarak size üç defa “Ne mutlu Türküm diyene” diye sesleniyorum.
google’de İhsan Arslan yazıp tıklayınca önümüze çıkan bazı arşiv haber başlıklarını sıralamak istedim:
* AKP’li vekile PKK’ya yardımdan dolayı fezleke.
* Arslan’ın “Kürt sorununu çözmek isteyen hiç kimse DTP‘yi, PKK‘yi ve Öcalan‘ı görmezden gelemez” sözleri şok yarattı.
* PKK’ya yönelik sınır ötesi operasyona Arslan muhalefet etti.
Hakkındaki haberler gazete sayfalarına sığacak gibi değil arslan vekilimizin!
Tabi buna Başbakanımızın kara kutusu ve danışmanı olan oğlu Mücahit Arslan dahil değil!
* Engin Balım
++++++
Mayın oylamasına katılmayan vekiller
CHP, MHP, DSP, BAĞIMSIZLARDAN sadece Kamer Genç’i sayalım, Ufuk Uras’ı pas geçelim, DTP ve TP ne yapmıştır bilmiyorum. Hepsini toplarsak 177 ret oyu çıkması gerek, oysa 91 ret oyu verilmiş.
Peki Yüce Mecliste bulunmayan veya bulunup oylamaya katılmayan 86 vekil için bu yasa önemli değil miymiş? Oylamaya katılmayıp AKP’ye destek olduklarının farkında değiller mi? Bu yasa 255 evet oyuna karşılık 177 ret oyuyla çıksa durum daha farklı olmaz mıydı? Bu vekillerimiz için “MİLLİ SINIRLAR İÇİNDE VATAN BİR BÜTÜNDÜR BÖLÜNEMEZ” cümlesi hiçbir anlamı olmayan sıradan bir cümle olmaktan öte gidemiyor mu?
* Nihal Tabak
++++++
Özgüvenimizi çaldılar
Ulusalcılığın, Atatürk’ün bize emanet ettiği değerlerin nasıl bir anda aşağılandığını, hatta suç unsuru olabilecek bir boyut kazandığını görmekteyiz.
“Ne haldeyiz?” sorarım milletime.
Peki biz üstümüze düşen görevi yapabilmekte miyiz?
Mahalle aralarında memleket meselelerini konuşmaktan ileri gidemiyoruz belkide.
Bu, “kendimize ne kadar güveniyoruz” sorusunun bir göstergesi bence. İşte en başta bizden bu güven duygumuzu, büyüklüğümüzü aldılar.
Dış destekçisi olmadan, parayı bulmadan, karakterini satmadan siyaset meydanına çıkabilen kaç tane siyasetçimiz, ne kadar sivil toplum örgütümüz var acaba?
Sizin patronunuz millettir efendiler. Başka yerde aramayın.
Her ne kadar bu milletin beyinlerini yıkasanız da tükenmedik, tüketemezler.
Kurtuluş savaşımızda olduğu gibi, bir rüzgar eser Mustafa Kemal’ce, biz yeniden doğarız Vel basü badel mevt emrince.
* Coşkun Uslu
++++++
MİNİ YORUM
Manisalı’ya notlar...
Cumhuriyet’te kaleme aldığı yazıların bir kısmını bu sayfadan takip eden Yeniçağ okuyucuları, öğrencileri, ekranda izleyip fikirlerini onaylayanlar günlerdir geçmiş olsun mesajları yolluyorlar. Üzerimizde kalmasın bütün selamları iletmiş olalım. Ziyaretçi defteri oluştursak böyle ilgi olur muydu bilmem... ’Hukuk’ adına atıldığı iddia edilen adımlar, bir süre daha, insanların başında bekleyen birer cellat kırbacı gibi algılanırsa, buna vesile işlerin devamı gelirse çok büyük bir sosyal soruna yol alıyoruz demektir.