Taraf'lı'lı tarafsız Şahin

Devletin bağımsızlığına, bütünlüğüne, Atatürk ilkelerine aykırı yayın yapmaması, etnik ve dini
ayrımcılığı desteklememesi gereken TRT, Taraf’ı meşrulaştırarak yayın ilkelerini çiğniyor

Hiçbirimizin ruh ve beden kapsitesi, zamanı, yirmi dört saati, TRT’nin yayın politikasının ne olduğunu anlayabilmek için televizyon karşısında geçirip, kurumun şimdilik 10 kanalı arasında ekran turu yapmaya, aynı anda kulaklığımızdan 6 ulusal, 6 bölgesel, 1 yerel, 2 uluslararası radyo frekansını taramaya, 30 dilde sürdürdüğü internet haberciliğini an ve an takip etmeye elverişli değil. Olması da gerekmiyor. Devletin ne yapmaya çalıştığına vakıf olmaya çalışmak bir vatandaşlık görevi değil. Demokrat arkadaşlar, “Vatandaşlık gibi faşizan bir dersi(!)” fuzuli saymasalardı, devletle karşılıklı sorumluluklarını bilen nesiller yetiştirebilseydik, ara bilgi vermek yerine direk konuya girebilirdik.
Vatandaşın devlete karşı sorumlulukları “oy vermek, askerlik yapmak, vergisini vermek ve yasalara uymak”tan ibaret. Devlet ise “Kişilerin ve toplumun huzur ve mutluluğunu, ulusun bağımsızlığını ve bütünlüğünü, temel hak ve özgürlüklerinin güvencesini” sağlamakla sorumlu.
TRT; kimine göre kamu yayını, kimine göre de kamu hizmeti yayıncılığı yapan bir kuruluş olarak, iki halde de taşıdığı, devletin vatandaşına sorumluluğun farkında olmalı. Pekmi öyle mi?
Fahri RTÜK müfettişi gibi takibe gerek yok; sabahları evden çıkmadan önce şöyle yarım saat ayırınca bile görüyoruz ki TRT ödev ve görevlerinin farkında değil.
Finans kaynakları kamusal gelirlere yani bizim cebimize dayanan kurumla ilgili inanmayı tercih ettiğimiz tespit bu. Yoksa, TRT’yi yönetenler de yapmaları gerekenlerin farkında ama arkalarında iktidar varken kimsenin onlara yan bakamayacağını düşünüp ‘dediğim dedik çaldığım düdük’ stratejisi uyguluyorlar diye de düşünülebilir.
TRT 2’nin gazeteleri okurken ‘manşetine göre’ muamele yaptığını daha önce de yazmıştık. Israrlıyız; TRT 2’de bugüne kadar AKP’ye, AKP’lilere ve açılımlarına ‘dokunduran’ manşetin okunduğuna şahit olma şerefine nail olabilmiş değiliz...
Yeniçağ’ı zaman zaman, ‘okuma yarışmasında kırmızı kurdelaya koşan birinci sınıf öğrencisi’nin anlamı yutan üslubuyla geçiştiren kanal, Cumhuriyet’e de sık sık ‘1. sayfası olmayan gazete’ muamelesi yapıyor.
Tepkimiz devletin televizyonunun, AB’nin, ABD’nin, Soroscu vakıfların, işbirlikçi sermayenin değil de yalnızca kamunun yararına yayın yaptığı tartışılmaz olan bir kuruma karşı izaha muhtaç tavrına olsa da, anlama özürlü birinin çıkıp da ‘kendilerini düşünüyorlar’ demesi ihtimal dahilinde. Onun için meseleyi başka açıdan sorgulayalım. Mesela, aynı programın jeneriğinde Yeniçağ’ın esamesi okunmazken Taraf’ın logosu nasıl yer alabilir?
1994 tarihli RTÜK yasasında belirtilen yayıncılık ilkelerinden bazıları şöyle: “Devletin bağımsızlığına, bütünlüğüne, Atatürk ilkelerine aykırı yayın yapmamak,
Etnik ayrımcılığı, şiddeti, terörü ve din ayrılıklarını desteklememek,
Tek yönlü ve taraf tutan yayın yapmamak,
Temel insan haklarına saygı göstermek”
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından iki defa veto edilmesine karşın, Abdullah Gül’ün köşke çıkmasından sonra, yeni Cumhurbaşkanı’nın ilk icraatlarından biri olarak TRT’nin başına gelmesi onaylanan İbrahim Şahin’in RTÜK’ün hem önceki, hem de şimdiki başkanlarıyla “aynı dil”i konuştuğundan şüphem yok. Hal böyleyken, Taraf gibi ‘devletin bağımsızlığına, bütünlüğüne. Atatürk ilkelerine karşı, halkı kin ve düşmanlığına, her türlü ayrımcılığa sevk eden, sızma bilgi ve belgelerle kamuoyunu yanıltan, adı üstünde Taraf olan bir propaganda bülteni’ni devletin ekranında meşrulaştırarak yayın ilkelerini de, devletin vatandaşına karşı sorumluluklarını da çiğnedikleri yönünde bir dost tavsiyesi de almadılar mı?
İbrahim Şahin’e, kamunun parasıyla, kamu zararına çalışanları meşrulaştırma hakkını kim veriyor?

+++

‘Gitarlı terörist’ sendromu
Mehmet Yakup Yılmaz, Mehmet Ali Birand’ın “yasa dışı örgüt kampında eğitim görüyorlar” dediği gençleri “her devrin mağduru sosyalistler” kimliğiyle sahiplenince, Doğan Grubu, yeni bir “gitarlı terörist” krizinin eşiğine geldi.
Herşey 16 Eylül 2009 akşamı Kanal D’de yayımlanan bir haber ile başladı. Habere göre Gazi Mahallesi’ndeki baz istasyonlarını protesto etmek bahanesiyle toplanan gençler aslında MLK-P adlı yasadışı örgüt tarafından görevlendirilmiş provokatörlerdi ve hatta gözaltına alınan 11 gençten örgüt kampında “protesto eğitimi” alan 6’sı tutuklanmıştı.
Haberin yayımlanmasının ardından Mehmet Yakup Yılmaz Hürriyet’teki köşesinde “Bazılarına demokratik hak yasak” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve Kanal D’nin haber kurgusunu yalanlayarak, kendinden son derece emin bir biçimde “Böyle bir şey yok tabii” dedi.
Ona göre tek suçları “kendi aralarında atölye çalışmaları yapmak” olan gençler, “Bu tür sosyalist gençlik örgütlerinin “Türk demokrasisi içindeki” varlığına tahammül edemeyen birilerinin servisi”nin kurbanı olmuştu.
Ne PKK’lı terörist algısını “romantik devrimci”ye dönüşmesi yolunda “Gitarlı teröristler” haberi gibi önemli görevler yerine getiren Hürriyet, ne de Hasan Cemal’in Kandil’de gelincik tarlaları içinde koşturan kızlı erkekli militanlar tasvirlerini pehlivan tefrikası gibi yayımlayan Milliyet’in sicilleri, bu konuda “güvenilir kaynak” olmalarına imkan vermiyor.
Pekala “Devletin televizyonunu dolandırmaktan hüküm giymiş Birand çok mu güvenilir?” de diyebilirsiniz...
Dilerseniz önce savunmasını okuyalım Birand’ın:
“Yılmaz, habere eşlik eden görüntülerde de sol yumruğu havada gençler, pankartlar ile hatıra fotoğrafı çektiren kızlı-erkekli gruplar görülüyor“ diyor.
Doğru, ama bir şeyi ‘es’ geçiyor.
O gençlerin arkasındaki bir tabelayı. O tabelada, “Orhan Yılmazkaya Karargahı” yazıyordu.
Ama belli ki, Y. Yılmaz tabelayı görmemişti.
Veya görmezden gelmişti.
Ya da görmüştü ama, kim olduğunu bilmiyordu.
Ben söyleyeyim:
Orhan Yılmazkaya, Bostancı’da saatlerce polisle çatışan, gencecik bir emniyet amirini şehit edip, yoldan geçen masum bir genci hayattan koparan teröristin adı.
Ve Y. Yılmaz’a göre, o çocuklara o kampta atölye çalışmaları (!) yaptırılıyordu.
Çalışmaların dışında da aralarında eğleniyorlardı.
Yılmaz, “haberin genel üslubuna bakarsanız, söz konusu kampa katılanlar yakalanmışlar, mahkeme de onları suçlu bulmuş ve eylemlerin arkasındaki gizli örgüt açığa çıkmış! Böyle bir şey yok tabii!” diyor.
Diyor ve daha avukatların görmediği dosyayı gördüğümüz için bizi suçlarken, kendisi bizden daha ağır bir suç işliyor.
Hiç bilmediği, görmediği bir soruşturma dosyası hakkında daha mahkemeye intikal etmeden hüküm kuruyor, karar veriyor.
Ben, muhabir arkadaşlarımın o haberleri ortaya çıkarabilmek için nasıl çabaladıklarını çok iyi biliyorum. Y. Yılmaz’ın, gazete içindeki bazı odakların da etkisiyle “haber kıskançlığına” kapıldığını düşünüyorum. Onu, kendi vicdanına havale ediyorum.”
İşte ben bozuk saatleri bu yüzden seviyorum. Onlar bile günde bir defa doğruyu gösteriyorlar...

+++

Ağanın iyisi olmaz
Orgeneral Başbuğ, Kinyas Ağa’nın iyi ağa olduğunu söyledi. 1970 yılında öğretmen olarak Van’a atandığımda Kinyas Ağa’nın ailesine ait otelde kalmıştım. Tanıdığım Kürt kökenli insanlar, aydınlar iyi insanlardı. Kinyas Ağa’nın çocukları, torunları da öyle... Lakin; o da ağa idi. 40 bin insanın iradesi bir kişinin elinde. 40 bin insanın oyu da elbette Kinyas Ağa’nın cebinde. Orada ortaya çıkan siyasi sonuç acaba demokratik bir sonuç oluyor muydu?
Ağalar; sömürdükleri, marabaları uyanmasınlar diye onların okumalarına izin vermezlerdi. Ağalar; ağalara karşı iyi davranırlar. Ağalar; devlet güçlerine karşı iyi davranırlar. Yeter ki düzenleri sürsün. PKK ise geleneksel ağaları kıskanan Kürt kökenli okumuşların örgütü. Onlar da siyaset ve terör ağalığı oluşturdular. Kinyas Kartal geleneksel ağa idi; Abdullah Öcalan ise modern ağa. Sedat Bucak ise ikisinin arası...
Rıza Zelyurt / Güneş

+++

Şirek gibi anıracakmış
Kevın Kostnır açılıma destek verdiğini açıkladı. Corc Kuluni, cumhurbaşkanımızı kıskandığı için biraz karşıymış galiba... Terminatör ise, “Ben zaten Ermeni açılımına destek veriyorum birader, her şeyi benden beklemeyin” demiş. Sharon Stone’un, “Parayı bastırın, isterseniz gideyim Kandil’de açayım” dediği iddia ediliyor. Rambo yeni filmini Kato Dağı’nda çekecekmiş bu arada, Sitivın Şipilbörg söyledi, Bucak Aşireti’yle vuruşacakmış, Emine Ayna’yı da Nikol Kidmın canlandıracakmış... Deni Devito’ya tak bıyığı, olsun sana Barzani... Betmen de aslında Batmanlıymış meğer, Atatürk döneminde ismini zorla değiştirmişler.
Hollywood’a pek meraklı bu arkadaşlar... Ahali desen, çoğunluğu, Antoni Kuin’i Hazreti Hamza sanıyor zaten.
Koyun haritayı Kevın Kostnır’ın önüne, Bingöl’ü göstersin, sözüm söz, Şirek’teki eşek gibi anıra anıra gezerim...
Ha, silahlı mücadeleyi bırakıp, teröristleri gülmekten öldürmeye karar verdiyseniz, orasını bilemem tabii.
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

GÜNÜN
SORUSU

Uyuşturucu çetesine yardım suçundan tutuklanan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan’ın adliyeye gelip teslim olmasını gizli kamerayla görüntüleyen bir kişi polis tarafından yakalanmış...
Bu adamı oraya kim, neden gönderdi?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Cevap bekliyorlar
CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in “Tekel’e ait Bitlis Fabrikası yemekhanesi kimin izni ile hangi şartlarda Bitlis Feneri Derneği’ne tahsis edilmiştir?” diye, MHP Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in de “Sayın Başbakan’ın seyahatlerinde çocuklara dağıttığı hediyelerin ve harçlıkların kaynağı nereden sağlanmaktadır?” diye sorduklarını biliyor musunuz?
Yalçın Bayer / Hürriyet

+++

İlla Avrupalı’dan duyacak
Bunca zaman Türkiye’nin sorununun “Kürt kimliği” değil, o kimliği ticari ve siyasi rant aracına dönüştürenler olduğunu söyledik burun kıvırdı. Şimdi Hollandalı bir profesör “Kürt Sorunu’nun altında uyuşturucu meselesinin yattığını” söyleyince mal bulmuş mağrubi gibi atlamış konuya Mehmet Altan. Diyor ki “İstermisiniz “Kürt Sorunu”nun çözülmesinin en büyük engelinin uyuşturucu baronları olduğu anlaşılsın.”
Biz “terör ve uyuşturucu ağaları” derken aklınız nerdeydi Sayın Dünyalı?

+++

ÖPÜCÜK
Nasırına basılan
gazeteciliği hatırlıyor

Can Dündar, öpücüğü ile gündeme taşınınca bir ciddi gazetecilik kuralını anımsatma gereği duydu:
“Özel hayata müdahale bizim işimiz değil; olmamalı...”
Sahi, Atatürk’ün özel hayatına girmekle; sofrasını, aşklarını, yalnızlığını belgelemek ve filme çekmek ile övünen kimdi?
Işık Kansu / Cumhuriyet

+++

MİNİ YORUM
PKK’nın devir teslimi

Ahmet Yaman “PKK 25 yıl sonra en verimli dönemini yaşıyor artık açılım açılsa ne olur kapansa ne olur” diyor.
“Üst düzey devlet yöneticilerinin “Apo ne diyor, ona da bakılır” dediği, 15 yaşında çocuğa “Sizin Atatürk’ünüz ne ise, bizim için de Apo odur” dedirtildiği, en yetkili ağızlardan Kürtçe “Norşin”lerle, Rumca “Potamya”larla, âdeta Türkiye’nin Türkiye olmadığının imâ edildiği” süreçte olan, Yaman’ın dediği gibi terör örgütünün görevini tamamlayıp siyasi uzantılarına devretmesi değil de ne nedir?

Yazarın Diğer Yazıları