Tam bağımsızlık nedir?
Geçmişte yaşanan savaşların ve işgallerin altında yatan en önemli neden, bir veya birkaç milletin diğer milletleri sömürmesi, kaynaklarını kullanmasıydı. Bugün ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin temel nedeni petroldür. Bu gerçek bugün daha çok su yüzüne çıkmıştır. ABD, Irak’ta yeni elçilik binası yaptırmakta ve 12.000 kişinin çalışması planlanmaktadır.
Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışı ve tam bağımsızlığa verdiği önemi, bugün Türkiye’nin üstüne oynanan oyunlara bakarak daha iyi anlıyoruz. Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışında, siyasi anlam kadar ekonomik bağımsızlık da kastedilmiştir.
Bu çerçevede Kurtuluş Savaşı Türkiye’nin yalnızca Yunanistan veya diğer işgalcilerle yaptığı bir savaşla sınırlı değildir... Kurtuluş Savaşı aynı anda ekonomik bağımsızlık savaşıdır. Ülkenin birlik ve beraberlik alt yapısıdır. Bu temel felsefe şimdilerde eskitilmek isteniyor. Bunun içindir ki bu temel felsefeyi statüko olarak değerlendirenler var. Globalleşmeyi sömürü düzeni olarak planlayanların istedikleri tam budur.
Küreselleşme olarak tarif edilen Yeni Dünya Düzeni bir günde kurulmuş bir strateji değil, kökeni imparatorluklar ve sömürgeler dönemine dayanan bir plandır. Bu plan, önce yükselen ekonomiler şeklinde spekülatif piyasalar yarattı. Sonra medyayı kontrol altına aldı.
“Medyayı kontrol eden beyinleri kontrol eder. Beyinleri kontrol eden ise, toplumları kontrol eder.’’Bu sözü 1984 isimli romanında George Orwell belirtmişti. George Orwell, 20. yüzyıl İngiliz edebiyatının önde gelen kalemleri arasındadır. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanı ve bu romanda yarattığı Big Brother (Büyük Birader) kavramı ile tanınır.
Küreselleşen ülkelerin ulusal politikadan taviz vermeleri gerekmez. Söz gelimi Çin böyle bir taviz vermediği için sürekli cari fazla vermektedir. Zira küreselleşmenin en önemli sömürü düzeni cari açıktır. Cari açık veren ülkelerin kaybı, savaşlarda verilenlerden daha ağırdır. Söz gelimi Türkiye son onbir yılda 400 milyar dolar cari açık vermiştir. Bunu bize tüfek zoruyla yaptıramazlardı. Ancak, IMF ve Kemal Derviş vasıtasıyla Türkiye’ye dikte ettirilen politikalar bu sömürü düzenini yaratı.
Ayrıca, bugün milli sanayinin yüzde 60 kadarı yabancı kontrolündedir. Bankaların yarısı yabancı sermayesindedir. Kamu altyapı yatırımlarının bir kısmı özelleştirme yoluyla yabancılardadır. Bu nedenle her yıl kâr transferi oluyor. Bu transferler de sömürü düzeninin bir parçasıdır.
Cumhuriyet bayramında, Atatürk’ün iktisat anlayışını bir defa daha hatırlamakta yarar var. Atatürk’ün bağımsızlık anlayışı:
* Ekonomide de tam bağımsızlık. Tam istikrar...
* Halk için akılcı çözümler.
* Ulusal çıkarları kollayan ekonomik ilişkiler.
* Açık ve şeffaf devlet.
Kurtuluş Savaşı’nda; Rusya, Türkiye’ye destek sağlamıştır. Savaş sonrası, Atatürk Rusların empoze etmek istediği “sosyo-ekonomik” sistemi kabul etmemiştir.
Ekonomide ideolojinin esiri olunmamış, ekonomik ve sosyal altyapıya göre ülke çıkarları ön planda tutulmuştur. 1923-1932 arasında liberal ekonomi ile yeterli sermaye birikimi sağlanamadığı için, 1932’den sonra bu birikim ve yatırımlar devlet eliyle olmuştur.
Türkiye, Osmanlı borçlarını ödemiş, ABD’den aldığı 10 milyon dolar dışında dış borç almamış, dış ticaret açıkları vermemiş, ayrıca 1932 sonrası sanayi planları ve kamu yatırımları ile yüksek büyüme sağlanmıştır. Bugün özelleştirdiğimiz kamu altyapı yatırımlarının çoğu ve fabrikaların çoğu bu yıllarda yapılmıştır.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.