Susma sustukça sıra sana gelecek

“Dolmabahçe mutakatı”nın sadece Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay eski Başkanı Büyükanıt’ın bildiği bir sır olduğunun kesinlik kazanması üzerine başlayan tartışma devam ediyor. Erdoğan’ın “Benimle ebediyete gider” sözünün analizinde “Devlet sırrı vicdanda saklanır mı?” diye sormuş, konunun kayıtsız ve ta
nıksız olmasının tarihin çarpıtılmasına zemin yaratacağı uyarısında bulunmuştuk. CHP Genel Başkanı Baykal da önceki gün aynı kaygıyla “Görüşme devletin hafızasındaki yerini almalıdır” dedi. Köşe yazarları, Erdoğan’ın tehditi andıran çıkışları karşısında, Büyükanıt’ın sergilediği suskunluğu yorumladılar.

+++

Kaddafi’nin çadırı
sanmayın

Başbakan amiyane tabiri ile “Üstteki pehlivanın alttakini keyfi olarak ezip bükme veya bir başka deyişle gıcırı bükme” oyunları yapıyor.
Büyükanıt senelerce taşıdığı apoletleri adına bu sarmaldan kurtulmak için gereğini yapmak zorundadır.
Dolmabahçe ofisi Kaddafi’nin çadırı değildir.
Yalçın Bayer / Hürriyet

+++

Büyük de değil, Anıt da...
Eğer hâlâ konuşmazsa, ne Büyüklüğü kalır, ne de Anıtlığı.. Org. Büyükanıt, görev başındayken, ortalığı birbirine katan e- Muhtıra’yı bizzat kaleme alan, “Sözde değil, özde Cumhurbaşkanı istiyoruz” diye bas bas bağıran adamdı. Sonra Başbakan’la Dolmabahçe Sarayı’nda buluştular.. Sonra.. Sonrası tonla dedikodu.. Çünkü Dolmabahçe sonrası o Büyükanıt gitti, ağzını açmayan biri geldi.. Emekli Orgeneral, alnı açık dolaşmak, her kapının ardında hakkında söylenenlerden kurtulmak istiyorsa, konuşmalı.. Korkusu, pervası, çekincesi yoksa konuşmalı.. Gün bugündür.. Yarın, film adı gibi, çok geç olacaktır!..
Hıncal Uluç / Sabah

+++

Giderek batıyor
Erdoğan’ın bu üslubundan bir parça “tehdit kokusu” alıyorum. Yani sanki Tayyip Bey demek istiyor ki “Benim bir korkum yok, ama bu gizli görüşme açıklanırsa Yaşar Paşa sıkıntıya girer.”
Başbakan ile Genelkurmay Başkanı arasında yapılan gizli Dolmabahçe görüşmesi hem devlet adabı hem de demokrasi hem de hukuk devleti açısından tam bir skandaldır. Devletin kurallara en fazla uyan kurumunun başındaki bir kişi eğer aynı mantıkla gizlilik anlaşması yapıyorsa kamuoyundan olduğu kadar silah arkadaşlarından gizlediği bir şey var demektir. Büyükanıt emekli olduğundan bu yana batıyor.
Can Ataklı / Vatan

+++

Üst konumdaki açıklar
Eğer ast-üst konumundaki iki kişi normal, sıradan bir görüşme yapıyorsa, bu konuda bir açıklama yapılacaksa, bunu üst konumda olan yapabilir.
Yapmıyor ve ast konumda olana, “O açıklarsa ben de açıklarım” diyorsa, o zaman akla ister istemez gelen şudur:
Bu görüşmede ele alınan konu Yaşar Büyükanıt’la ilgilidir ve aleyhine bir konudur.
Fatih Altaylı /Haberturk

+++

KAMPANYA BAŞLATTI
Artık konuşmalı

Başbakan, Dolmabahçe Sarayı’nda eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la yaptığı esrarengiz görüşme için, “Büyükanıt konuşursa, o zaman ben de ilgili şeyleri açıklarım” dedi.
Başbakan’ın bu açıklamasından sonra, iki yıldır bu konuda tek kelime bile söylemeyen Yaşar Büyükanıt’ın konuşması kaçınılmaz hale geldi! O konuşana kadar her gün bu köşede aynı çağrı yer alacak... Bakalım bu dizi yazı, kaç gün sürecek?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Siz utanmayı
biliyor muydunuz?

Polis Taraf’a, ‘Başar Arslan adına kayıtlı olan bir telefon numarasını kimin kullandığının tespitini ve ifadeye çağrılmasını istediğini’ bildiren bir tutanak getirmiş. Ahmet Altan feryat figan ediyor:
“Bu numara aileden bir ‘hanıma’ ait. Siyasetle hiç ilişkisi bulunmayan genç bir hanım bu. Rahatça polis gönderiyorlar, bu işlerle hiç ilgisi olmayan bir hanımı izlemeye alıyorlar ama cevap vermiyorlar, açıklama yapmıyorlar. Biz askerin siyasetten çekilmesini, iftiralar atmamasını isteyen bir gazeteyiz. Bunun bedelini de öderiz. Ama her işin bir ‘raconu’ var. ‘Aile’ bu tür işlere karıştırılmaz, ayıptır. Mafya bile yapmaz bunu. Mücadeleyle ilgisi olmayan insanlar, hele kadınlar rahatsız edilmez. Özel hayatlar, mücadelenin dışında tutulur. Bizim gazetemizin temel ilkelerinden biridir bu. Siz bunları yapmaktan utanmıyor musunuz?”
Genelkurmay’a ‘racon kestiği’ için Altan’ın yakasına nal kadar bir nazarlık iliştiren çıkar illa ki. Biz yine doğru bildiğimizi söyleyelim:
Aylardır aralarında hakim ve savcıların, Ümraniye sanıklarının eşlerinin, kızlarının da bulunduğu kadınların izinsiz kaydedilmiş telefon görüşmelerini yayınlarken, kimini aldatılan eş, kimini metres, kimini depresyondaki kadın, kimini intikam peşindeki kadın portrelerine yerleştirerek servis ederken, aile birliğine, özel hayata kast ederken bir an olsun utanmış mıydınız ki, şimdi kendinizde ‘ahlak’ dersi verme hakkı buluyorsunuz?
Hani bütün kadınlarda fahişelik potansiyeli olduğuna inanıyordun Ahmet Altan? O kadınlardan biri patronun yakını olunca “hanımlığa” mı terfi etti?
Ucu sizi dokununca ‘yıkılması gereken tabular’, birdenbire ‘korunması gereken değerler’e mi dönüşüyor?
Herşey bir yana “Utanmak” sözcüğü, ensestten, hayvanlarla cinsel ilişkiye, eşcinsellikten, cinayetten zevk almaya, yaşlı kadın düşkünlüğünden sado-mazoşizme kadar her türlü sapıklığı hoşgördüğünü beyan eden Ahmet Altan’ın ağzına hiç yakışıyor mu?

+++

Komiserim İtiraf etti
Yeniçağ’ın 25 Aralık 2005 tarihli “Polat Alemdar CIA ajanı çıktı” manşetinin yankısı büyük olmuştu.Haberde Kurtlar Vadisi / Irak filmi CIA’nın Hollywood operasyonlarına benzetilmişti. Senaryosu giderek güçlenen Amerikan karşıtlığını törpüleyici özellikteydi. Milli duyarlılıkla sinema salonuna giren izleyici, Polat Alemdar’ın Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçiren generali öldürdüğünü ‘intikamının alındığı’ hissine kapılıyor ve rahatlıyordu. Böylelikle de “milli kahraman Polat”, Ortadoğu ile ilgili yeni planlarını uygulayabilmek için Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyan ABD’nin ekmeğine yağ sürmüş oluyordu. Yeniçağ doğurduğu sonuca bakarak, filmin ABD’nin girdiği savaşları meşrulaştırmak için kendi toplumuna uyguladığı psikolojik harekat ile eşdeğer etkiye sahip olduğunu yazmıştı.
Pana Film’in bu haberin ardından açtığı davaya bakan Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi Kurtlar Vadisi yapımcılarının şikayetlerini ‘yersiz’ bulmuştu. Taraf’ın Emre kod adlı komiser yazarı Emrullah Uslu’nun yorumuna bakılırsa Türk polisi de dizinin milliyetçileri liberalleştiren bir psikolojik operasyon unsuru olduğunu onaylıyor.


Psikolojik operasyon
Susurluk haberleri, toplumun çoğunluğunu oluşturan sağ ve özellikle ülkücü-islamcı kesimlerde derinlemesine bir kuşkuculuk
yaratmadı.
(...)Özellikle Cumhuriyet mitingleri, 27 Nisan Bildirisi, Sauna, Atabeyler, Şemdinli, Rahip Cinayeti, Hrant Dink ve Ergenekon gibi operasyonların verileri; Kurtlar Vadisi dizisiyle birlikte yeniden ve daha da doğru bir şekilde okunmaya başlandı. Kurtlar Vadisi dizisinde portreleştirilen ilişkiler geniş kitlelere ulaştı. Bunlarla polisin yaptığı operasyonlar öylesine örtüştü
ki, sıradan yurttaşlar bile tam bir derin devlet uzmanı oluverdi. Cumhuriyet mitinglerinin bir darbe çalışması olduğu, Kürt sorununda hem PKK’nın hem de bazı derin kesimlerin aynı eksen üzerinde buluştukları görüşünün halk arasında yaygınlaşmasının en önemli aracı Kurtlar Vadisi ve benzeri diziler oldu. Böylece, aslında liberallerin gördüğü ve sağlıklı okuduğu olayların ardında derin devlet arama geleneği, halk arasında da yaygınlaşmaya başladı.
Emre Uslu / Taraf

+++

İkili kuşatma
Dün düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin yanı sıra Birol Uzunay da Kart’a sorular sordu. Uzunay, daha önceki basın toplantısında “AKP’li ve yandaş” olarak hedef gösterildiğini söyledi ve “Bunu yaparken benim memuriyet hayatımı düşünmediniz mi” diye sordu. Basın toplantısında TRT muhabirinin “Neden bu iddialarınızı TRT Genel Müdürü’nü arayarak iletmiyorsunuz?” sorusunu yöneltmesi dikkati çekti.
Cumhuriyet

+++

Bol keseden dağıtıyor
TRT, bu yılın başında One Haber Ajansı’yla yayın dünyasında eşi benzeri pek görülmemiş bir hizmet sözleşmesi imzaladı.
- Haftada 5 gün, günde 3 kez yayınlanacak ve süresi 45 dakika olacak “Dünyamız Detay” programı için Ajans’a 3 yıl için 9 milyon 945 bin euro+KDV ödenecek...
- Haftada 1 gün ve 45 dakika süreyle yayınlanacak “TRT Dünya Raporu”
programı için 3 milyon 315 bin euro+KDV
ödenecek...
- Haftada 5 gün, günde 2 kez yayınlanacak “Gümüş Hilal” isimli program için 3 milyon 978 bin euro+KDV ödenecek...
Ödenecek miktar KDV’siyle birlikte 50 milyon (eski parayla trilyon) lirayı buluyor. TRT’de 157’si muhabir, 301’i prodüktör olarak binlerce kişi çalışıyor. Yurtiçi ve dışında onlarca bürosu ve yılların deneyimi var. Ancak kendisi program yapamıyor. Adı sanı duyulmamış... 5 yıl önce kurulduğunda sermayesi topu topu 50 bin lira olan... Yayıncılık tecrübesinin ne olduğunu kimsenin bilmediği bir kuruluşa para yağdırıyor. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart dün düzenlediği basın toplantısında bu garabeti dile getirdi... TRT’den ise konu günlerdir dillendirilmesine rağmen ses seda
çıkmıyor.
Melih Aşık / Milliyet

+++

MİNİ YORUM
Suçlular aramızda

Taraf geleneği bozmadı ve gizli yürütülen Ümraniye soruşturmasıyla ilgili sızma belge yayımladı. Aynı gün konuyla ilgili yayın yasağı geldi. Dünkü gazeteler ise “içeriğinin yayımlanması yasak” olan belgenin içeriğini yazdılar, yetmedi yorumladılar, hatta yargıyı beklemeden hükümlerini verdiler, infaz edilmesi gereken cezaları listelediler. Hele bazıları vardı ki, üstte yayın yasağı haberi, altta yasağı deldikleri yazı ve yorumlarla çıktılar. Hukuk tanımazlığın, arsızlığın bu kadarına ne denir siz karar verin.

Yazarın Diğer Yazıları