SUS YOKSA..."Böğüren boğa" ya verirler seni

Bazı yazarlar Erdoğan’ın saldırılarına karşı kalkan olarak Avrupa’nın değerlerini kullandılar, “Bu işi
engizisyon paklar” diye mi düşündüler acaba?


Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki kavganın patlak verdiği günden beri, özellikle Doğan Grubu yazarlarının ’AB’ uyarısı gözüme batıyor.
Başbakan’a sık sık “Yaptıkların AB kriterlerine uygun mu?” diye soran ve Avrupalı parlamenterlerin sözlerini silah olarak kullanan bu yazarlar acaba ’farkında olmadan’ doğru olanı yapmış olabilirler mi?
Olayı “Böyle mi AB’cisin?” perspektifinden ele alan yazarlara Avrupa tarihini bir kere daha okumalarını tavsiye ederim.
İnsan hakları, demokrasi, adalet, özgürlük, eşitlik... gibi ’iyi ve güzel olan’ hangi değer varsa ’Avrupa işi’ dediler. Yazı masalarına koydukları 12 yıldızlı bayrağa taptılar. Kıtayı putlaştırdılar. O’nun ekseninde olmayan bir hayatı reddettiler. Sonra da iki hakaret işitince yeri yerinden oynattılar.
Olmaz ki!
Madem Avrupalısınız, Avrupacısınız bunlara alışacaksınız.
Bakın ne güzel Erdoğan size, siz O’na saydırıp duruyordunuz...
Mahkumlara suçunu kabul ettirene kadar işkence yapıp, suçunu kabul edince de öldüren engizisyoncuların torunlarına sığınmak nereden çıktı? Size kim dedi, işkence, bağnazlık ve barbarlık kültürü üzerine inşa edilmiş Avrupa demokrasisine sığının diye?
Allah size akıl fikir versin.
Bu Avrupa ki; kilisenin mutlak otoritesinin sarsıldığı, yoksulluk ve isyanın büyüdüğü bir dönemin sorumluluğunu dveletin ve kilisenin üzerinden alıp ’cadı’lara yüklemiş.
Kadınların ’bütün kötülüklerin anası’olup olmadığını anlamak için nehre atmış, kurtulanı cadı ilan edip öldürmüş, kurtulamayanlar ’iyi hristiyanlar’ kabul edilip ailelerine teşekkür edilmiş...
Bizim göçük altında kalan ’iyi Müslüman çocuklar’ın aileleri gibi onlar da vakur abidesi mi kesilmişlerdi acaba?
Bu Avrupa ki;
Dul veya kimsesiz kadınları ’cadı’ diye öldürerek servetleri üzerine
konmuş..
İnsanların kafalarını kesip gümüş tepsilerde taşımış ibret olsun diye...
Çarmıha gerip derilerini yüzmüş...
İçinde şeytan bulunan(!) insanlarının başından aşağı kızgın yağlar boca
etmiş!
Diri diri yakmış onları! Kırbaçlamış...
Ellerini dizlerine çivilemiş...
Sesini beğenmediklerini ağzına kor ateşler sokup dilsiz yapmış...
Başbakan’a bu Avrupa’yı mı örnek gösteriyorsunuz?
İspanya, Fransa, İtalya, İngiltere...
Avrupanın ağababalarını, pirüpak devletçikler (İsveç, Danimarka, Lüxemburg...) gibi mi sanıyorsunuz?
Cengiz Çandar kalkmış, “Türkiye Batı’nın gerçekten bir parçası olamayacak kadar farklı değerlere sahiptir” diyen Türkler’in oranının yüzde 55, “Sizce diğer ülkelerde demokrasiyi kurmaya yardımcı olmak Avrupa Birliği’nin işi olmalı mıdır, olmamalıdır?” sorusuna “Olmalıdır” diyen Türkler’in oranının üzde 28 olmasını eleştiriyor! Çandar az önce saydığım değerleremi sahip olmayı isterdi acaba?
Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin “Başlıkları da siz mi atacaksınız?” diyerek başladığı yazıyı keşke “İyi ki BM Genel Sekreteri ve İspanya Başbakanı Zapatero partinizin ilçe kongrelerine katılmıyor” diye bitirmeseydi. Türkiye’nin “insanların arenalardaki aç ve yırtıcı hayvanların önüne atıldığı” İspanya’dan alacağı demokrasi dersine ihtiyacı yok çünkü!
Bu kadar yazdıktan sonra, diyorum ki acaba bizim şu aydın takımı “AB” uyarısı yaparken aslında aba altından engizisyon sopasını mı gösteriyor? “Çağırırım AB komiserlerini” tavrı, “Sus yoksa seni böğüren boğaya veriririm” tehdidi kadar itici değil mi?


Engizisyonun işkence yöntemlerinden olan ‘Böğüren Boğa’ metalden yapılır. Suçlu boğanın karnına konur ve kapak kapatılır. Boğa ateşe tutulurken içinde kavrulan mahkumun çıkardığı sen boğanın böğürmesine benzer.


++++++

Ağızları alışmış
Haberde, “AKP Diyarbakır İl Kongresi’nde Divan Başkanlığı yapan Bahri Karakoç’un dili sürçtü, İl Başkanı Ahmet Fikret Öcal’ı ”Yeni göreve gelmiş, çiçeği burnunda sayın Öcalan“ diye anons etti” deniyor. Bunun dil sürçmesi olduğunu düşünmüyorum. İnanıyorum ki “Sayın Öcalan” iki sözcükten çok daha fazlasıdır ve artık AKP’liler için ’bilinçaltı’ meselesine dönüşmüştür. ’Öcal’ ismi gibi bir uyarılmayla karşılaşıldığında hemen kendini dışa vurmaktadır.
Hadi diyelim öyle derin bir mevzu değil. İlle de basitleştirecekseniz “dil sürçmesi” değil, “ağız alışkanlığı” deyin bari!


++++++

TAHTLARI SALLANTIDA:
Bir polemikçi doğuyor
Cümle álem ‘a’ derken ‘b’ diyerek ortalığı birbirine katan, pirimiz, üstadımız Hıncal Uluç’un tahtını sallayacak...
Okunu attı mı imgeyi gözünden vuran Taha Kıvanç ya da Fehmi Koru’yu solda sıfır bırakacak...
Lüzumlu lüzumsuz her türlü mevzunun üstüne atlayarak “polemik canavarı” diye isim yapan bendenizin çalımını bozacak...
“Mükemmel bir kabiliyet” ile karşı karşıyayız...
O kabiliyetin adı: Recep Tayyip Erdoğan’dır...
İki haftalık “müthiş performans”ı göstermiştir ki:
Recep Tayyip Erdoğan, eğer herhangi bir gazetede köşe yazısı yazmaya başlarsa, bir anda çarşı karışır...
Hıncal Uluç biter, Taha Kıvanç ya da Fehmi Koru’nun fiyakası kalmaz...
Bendenizin mevcudiyeti iyice anlamsızlaşır...
İşte bu acı gerçeğe rağmen...
Yani yüzde yüz aleyhimde olacağını bildiğim halde...
Ertuğrul Özkök’e bir öneride bulunmak istiyorum...
Ertuğrul Bey... Ertuğrul Bey...
Ne olur Recep Tayyip Erdoğan’a köşe yazarlığı teklif edin...
Polemik yapsın, ayar versin, racon kessin, hevesini alsın...
Yüce Türk milletini bu “müthiş kabiliyet”ten mahrum etmeyin lütfen...
* Ahmet Hakan /Hürriyet


++++++

Erdoğan’ın söylediğine mi inanalım, yaptığına mı?..
“Başbakan’ın iki konuşması daha vardı” hatırlatmasını yapıyor Mehmet Altan.
İlki Kadıköy İlçe Teşkilatı’ndaki “Ya kardeşim sen iç bırak da ben içmeyeyim. Aynı masada oturalım. Sen iç, bırak ben içmeyeyim” dediği konuşma...
İkincisi “Üniversitelerin devletin ve hükümetin müdahalesinden uzak olması gerekir” dediği İTÜ konuşması...
Şimdi bunlara karşı biri de der ki, iki konuşması daha var Başbakan’ın; Şişili ve Beyoğlu ilçe kongrelerinde yaptığı..
Hatta bir iki daha var; Bayrampaşa ve Güngören...
Ve sormazlar mı adama “hangisi samimi” diye. Demek ki en az ikisinde samimi değil Başbakan!
Aslında doğru tespti yapıyor Altan: ’kelam’ ile ’eylem’ çelişiyor... ama devamını getiremiyor.
Ona göre “Başbakan ’özgürlükçü’ konuşuyor, belediye ’yasakçı’davranıyor...”
Evet kelam ile eylem çelişiyor:
Başbakan üniversitede müdaha- leye karşı konuştuğu İTÜ’de öğrencileri ’kelle-paça menüsü’ne döndürüyor...
Özgürlükçü Başbakan, medyanın yolbaşlarını tutup, ‘yasak’ tabelasını kaldırıyor!
Bunları belediye mi yapıyor Mehmet Altan?


++++++

Boşa yoruluyorsun Şevket Amca. Baksana var mı üstüne alınan, yüzlerine tükür yağmur sanacaklar...

Dilinde tüy bitti
Para için her haltı yiyen kimse insan değil şeytandır. (Sakın böylelerine hayvan demeyin hayvanlar parayı sevmez ve biriktirmez, onlara hakaret etmiş olursunuz.)
Müslümanın dini İslâm’dır. Dini para olan Müslüman değil, kızıl kâfirdir.
Müslüman, açlıktan kıvransa yine haram yemez, kimsenin hakkına el uzatmaz.
Parayı putlaştıran, haram yiyen kişi namaz da kılsa, oruç da tutsa, umreye de gitse kendini kurtaramaz.
* Mehmet Şevket Eygi / Milli Gazete


++++++

MİNİ YORUM
Yandaşın nesli tükeniyor

Ramazan ekranı geçen yıllara göre çok sönük...
Denk geldikçe elime aldığım kumanda, kaç gündür hangi yandaş kanalı zaplasam aynı yüzü çıkarıyor karşıma. İftar’da Tvnet’te, haberlerden sonra TRT’de, sahurda atv’de, hep aynı kişi (bir de adını bilsem siz de onay vereceksiniz)?
Öyle bir yayıldılarki medyaya, sanırım artık ekrana çıkıp iki kelam edecek yandaş dayanmıyor. Nesilleri tükenmiş olmalı ki; elde kalan üç beş numuneliği böyle ekonomik kullanıyorlar.
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları