Sürü bağışıklığı peşinde misiniz?
Hayır, sadece Covid-19 salgınından bahsetmiyorum. Bana ve Selçuk Özdağ'a yapılan alçakça saldırılar için, "sürü bağışıklığı" sağlanması konusundaki siyasi ve hukuki gelişmelerden bahsedeceğim.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, iki başsavcı vekili ile bir savcı değiştirip, Selçuk Özdağ ve bana yapılan saldıranlar için Cumhuriyet Savcısı Hakan Hanay'ı görevlendirdi.
Özdağ'a saldıran;
Abdurrahman Gülseren, Berke Aygün, Gülahmet Türk, Kadir Hukanoğlu, Muhammet Raşit Gürsoy için iddianamesinde suç tanımını Savcı Hanay şöyle yaptı:
- "Birden fazla kişi tarafından birlikte silahla tehdit, silahla kemik kırığına neden olacak şekilde kasten yaralama"
Savcı Hanay iddianamesinde Özdağ'a saldıranlar hakkındaki mahkemeye sevk maddelerini de şöyle sıralıyor:
- 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre; 86/1, 86/3-e, 87/3, 53/1…
- İddianamenin sonuç bölümünde ise Cumhuriyet Savcısı Hanay şu talepte bulunuyor:
- "Yukarıda açıklanan nedenlerle; şüphelilerin bir fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek müşteki Bayram Polat'a yönelik silahla tehdit, müşteki Selçuk Özdağ'a yönelik silahtan sayılan sopayla kasten yaralama suçunu işlediklerine dair haklarında kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunduğu değerlendirilmesiyle;
Her bir şüphelinin yargılanmasının yapılarak yukarıda yazılı sevk maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırmalarına… talep olunur…"
***
Selçuk Özdağ demeç verdi, ben de köşe yazımda yayınladım ve eş zamanlı olarak aynı Ülkü Ocaklarında çalışan ya da üye olan kişilerce saldırıya uğradık.
Bana saldıran 4 kişi "Adli Kontrol" şartı ile serbest bırakılınca durumu Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül'e mesajla bildirince arayan Sayın Gül dedi ki;
- "Avukatınız 'Organize suç' olduğunu ve 'delil karartılması' ihtimali bulunduğunu vurgulayan bir dilekçe ile cumhuriyet savcısının kararına itiraz etsin."
Avukatım Semih Ecer birkaç saat sonra bizzat giderek Bakan Gül'ün istediği şekilde yazılı olarak savcılığa başvurdu..
Selçuk Özdağ'ın avukatı Seren Yıldız Öztürk de savcılığa "Organize suç" iddiası ile başvurmuş.
Bu iki başvuru da savcı Hanay'ın elindedir.
Bana saldıranlar hakkında ise 23 gündür iddianame yok…
Avukat Öztürk ile görüştüğümde dedi ki;
- "Selçuk Özdağ ve Orhan Uğuroğlu saldırılarında örgütlü suçlara ilişkin kanunun aradığı tüm koşulların mevcut olduğu açıktır.
Bu saldırıların öncesi, saldırı mahalli ve saldırı sonrası birbirinden koparılamayacak bir bütün olarak değerlendirilmeli ve tüm deliller titizlikle araştırılmalıydı. Soruşturma süreci oldukça hızlı tamamlanmış ve dava açılmıştır.
Öte yandan saldırganların eylemi yaralama değil 'Kasten adam öldürmeye teşebbüs' suçunu oluşturmaktadır. Çünkü mağdurları öldürmek için gerekli tüm icra hareketleri gerçekleştirilmiştir."
Avukatım Semih Ecer dedi ki;
- "Suç işleme amacı ile örgüt kurma suçu" başlıklı TCK 220'inci maddesi şöyledir:
- Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir."
Özdağ iddianamesinde Savcı Hanay'ın şu iki tespiti TCK'nın 220'inci maddesine göre çok önemlidir:
- "Birden fazla kişi tarafından birlikte…"
- "Şüphelilerin bir fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek…"
Peki, savcı Hanay bu tespitlerine dayanarak TCK'nın 220. Maddesine göre neden "Örgütlü Suç" diyerek Ağır Ceza Mahkemesinde dava açmadı?
Tüm medya, tüm siyasetçiler ve kamuoyu bu saldırıların, "Örgütsel" olduğunu anladı da sadece Savcı Hanay mı göremedi?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun bu saldırıları, "Tepkisel" görmesi anlaşılan o ki örgütsel suçtan kaçırma amacı taşımaktadır.
Şimdi soruyorum:
- Bize saldırılanlar için, "Sürü Bağışıklığı" sağlamaya mı çalışılıyor…?
Saldırıya uğradığım günden itibaren, "Adaletin tecelli edeceği" güvencesini veren Adalet Bakanı ve HSK başkanı Abdülhamit Gül'e diyorum ki;
- Lütfen sözünüzü tutun…