Suriyelileri istemiyor muyuz?

Suriyeli sığınmacılar, Türkiye'nin şu anda en büyük meselelerinden biridir.

Ekonomi etkileniyor, sosyal yaşam etkileniyor, kültür etkileniyor…

Yaşadığımız çevre değişiyor, günlük hayatımız değişiyor, aldığımız güvenlik önlemleri bile değişiyor.

Peki neden?

Kontrolsüz nüfus hareketleri her toplum için tehlikelidir. Türkiye, tarihinde ilk kez bu denli büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıya.

Olaya öncelikle insani boyutuyla bakmak durumundayız.

Hiçbir insanı, kendi evinden, yaşadığı çevreden sırf macera olsun diye çıkartamazsınız.

Velev ki böyle bir durum oldu, bunun sayısı (Suriye üzerinden hareket edecek olursak) on binleri geçmez.

Ancak milyonlarca insandan bahsediyoruz.

Milyonlarca insan keyfi bir şekilde ülkelerinden ayrılmadılar.

"Suriye'ye gidip savaşsınlar" tezi, meselenin geneline bakılmadan Suriyeli sığınmacılar ile ilgili söylenen en üstünkörü yorumların başında geliyor.

"Suriye'ye gidip savaşsınlar", peki… Ama nerede ve kime karşı?

Rejim güçleri, rejime bağlı terör örgütleri bir tarafta… Rusya'ya bağlı unsurlar, Türkiye'ye bağlı unsurlar, İran'a bağlı yapılar başka tarafta, ABD'ye bağlı Kürtçü unsurlar başka tarafta, içinde her tip örgütün bulunduğu öncülüğünü PYD'nin yaptığı SDG bambaşka bir tarafta…

Peki bu insanlar ülkelerine gidip, nasıl savaşsınlar?

"Savaş" dediğimiz kavram da klavye başında kurulan cümlelerle basite indirgenemeyecek son derece ağır insani bir tablo.

Dolayısıyla "Suriyeliler ülkelerine dönsün, orada savaşsınlar" söyleminin doğru olmadığını belirtmekte fayda var.

Meseleye daha kapsamlı yaklaşılması, çözüm için daha doğru stratejilerin belirlenmesine imkan sağlar.

Suriyeliler neden Türkiye'ye geldiler ve neden Türkiye'de kaldılar?

Öncelikle bu soruya yanıt vermemiz gerekiyor.

Ahmet Davutoğlu ve Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde kurgulanan dış politika Türkiye'yi daha önce alışık olmadığı bir sürece dahil etti; Ortadoğu'nun belirsizliğine…

Ortadoğu'da her gün değişen şartlar var. Düzenli ve geleneksel yöntemlerle çözülemeyecek sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Burada at koşturan ABD ve Rusya gibi ülkelerin hiçbirisi coğrafi olarak bölgedeki gelişmelerden etkilenmiyor ama Türkiye doğrudan etkileniyor. İçinde bulunduğu göç dalgası da bunun en belirgin örneği.

Türkiye, ilk başlarda kamplar üzerinden sığınmacıları kabul etti. Sonrasında bunu devlet politikası haline getirip, elinde bulunduracağı sığınmacı nüfusun gücünü uluslararası politikada etkin olarak kullanacağını düşündü. Esad sonrası Suriye'de tıpkı ABD'nin Irak'ta yaptığı gibi söz sahibi olunması amaçlandı.

Ancak kazın ayağı öyle değildi. Çok geçmeden anlaşıldı ki Suriye'de yakın dönemde çözülebilecek siyasi bir atmosfer yoktu. Sığınmacıların gelişi de kaydı da artık kontrol dışıydı.

Burada ikinci bir hata yapıldı. Sığınmacıların Türkiye'yi terk etmesinin önüne geçildi. Nasıl mı? AB ile imzalanan anlaşmalarla... Edirne üzerinden AB'ye akan sığınmacılar bıçak gibi kesildi. Şu anda isteseler de Türkiye'yi terk edemiyorlar.

Kamplar da bir süre sonra kapatıldı ve karşımıza Türkiye'nin her yanına kontrolsüzce dağılan, kültürü, dili, yaşamı farklı milyonlarca insan ortaya çıktı.

Şu anda AK Parti bu konuda hiçbir çözüm ve politika üretemez halde, gelecekte de üretebilecek bir potansiyel taşımıyor. Vatandaşlardan gelen şikayetlere cevap bile verilemiyor.

AK Parti'nin İstanbul'u kaybetmesinin en büyük nedenlerinden birisi de sığınmacıların durumuydu. Çünkü huzur kalmadı, yaşam alanları kısıtlandı, insanların ailesiyle hafta sonu yaptıkları sahil yürüyüşleri bile imkânsız hale geldi. Türkiye artık eski Türkiye değildi.

Asayiş olayları patladı, gettolar oluşmaya başladı.

Gayrimenkul dağılımları el değiştirirken, sığınmacıların birbirlerine kenetlenme ihtiyacı doğdu. Çünkü kendilerine karşı ciddi bir eleştiri ve söylem var.

İşte en tehlikelisi de budur. Bir ülkenin vatandaşları ile sığınmacı grupların karşı karşıya gelmesi. Fransa'nın banliyölerinde çıkan olaylarla iktidarlar değişti. Türkiye'de böyle bir durumun patlak vermesi çok daha ağır tablolara yol açar.

Saraçhane'de tertip edilen Suriyeli mitingi de son derece provokatif bir çalışmaydı. Sözde İslamcı grupların girişimleriyle gerçekleştirildi.

Uzunca bir süredir, iktidar ve yandaşları tarafından hedef gösterilen Sinan Oğan gibi siyasetçilerin fotoğraflarını bile basmışlardı.

"Türkler defolsun" pankartı bile açıldı. Milliyetçiliğe hakaretler edildi.

İşte bu, sığınmacıları şehirlere dağıtıp, hiçbir önlem almayanların istedikleri tablodur.

Bunlar, Türkiye'nin kaşınan, karıştırılan ve çatıştırılan bir topluma dönüşmesini isteyenlerin eylemleridir.

"Suriyeliler ülkelerine, güvenli alanlara geri dönsün" demek ifade özgürlüğüdür. Bunu söyleyenleri hedef gösterenler; dernek, siyasetçi, vakıf her kimse bu ülkeyle barışık değildir.

Eğer gerçekten ümmet bilinciniz varsa, Doğu Türkistan'dan gelip Türkiye'ye sığınan bir elin parmaklarını geçmeyen insanları neden aylarca havaalanlarında beklettiniz?

Not: Sevgili okuyucular,

Bir süredir köşe yazımda sizlerle buluşamadım. Çokça mesaj ve telefon aldım. Merak etmeyin her şey yolunda, inşallah bundan sonra haftanın 3 günü sizlerle buradan buluşmaya devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları