Suriyeliler; Yeni Bir Kavimler Göçü Mü?
Türkiye içeride ve dışarıda büyük sorun ve tehditlerle karşı karşıya. Çok sık tekrar ettiğim gibi bunun temelinde de Türkiye'nin yönetilememesi var. Buna yol açan da 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında fiilen uygulanan, 16 Nisan anayasa değişiklikleriyle resmen hayata geçirilen yönetim sistemi hatta rejim değişikliği.
Türk devlet geleneğini, karar alma mekanizmalarını, stratejik kültürünü alt üst eden bir değişiklikten bahsediyorum. Hal böyle olunca durum muhakemesi, tehdit değerlendirmesi, stratejik öngörü vs hepsi temelsiz oluyor ve boşa çıkıyor.
İç politika odaklı tehdit değerlendirmeleri ve dış politika kararları gerçeklerin, asıl tehditlerin görülmesini de engelliyor. Bunlardan biri de Suriyeli sığınmacılar. Kayıtlı 3,8 milyon, kayıtsızlarla birlikte 5 milyonu aşan Suriyeli'den bahsediyoruz. Bunun da Türkiye'nin sosyal, ekonomik, güvenlik alanında akla gelemeyecek sorunlar ve tehditler yaratması kaçınılmaz. Öyle de oluyor.
Türkiye'de yönetimin bu konuyu da iç politika ekseninde ele alması gerçeklere yönelik olarak adeta gözünü, zihnini kör etti. Ensar edebiyatıyla ele alınan Suriyeli sığınmacılar konusu seçim dönemlerinde "ülkelerine göndereceğiz" söylemiyle, seçimlerin olmadığı dönemlerde "Türkiye'de yedireceğiz, giydireceğiz" söylemiyle ele alındı, alınıyor.
100 bin Suriyeli sığınmacı olarak belirlenen kırmızı çizgi kısa sürede aşıldı, hem de 50 katı yani 50 kırmızı çizgi aşıldı. Bu bile hesapsızlığın, yönetememenin, öngörüsüzlüğün en somut göstergesi.
Bu ani ve yoğun göçe sebep olan neydi? Hemen Esad'ın zulmü demeyin. Suriye'de iç savaşın başlamasıyla birlikte kendini sağlama almak için kuvvet konsantrasyonu yapan Esad Suriye kuzeyini PYD/PKK'ya bıraktı, güçlerini çekti. Suriye'de iç savaşın yoğunlaşmasıyla eş zamanlı Türkiye'de PKK ile başlatılan müzakere süreciyle birlikte PKK Türkiye'deki teröristleri Suriye kuzeyine gönderdi.
IŞİD ve El kaide-Nusra'nın saldırıların yanında özellikle PKK/PYD Suriye kuzeyinde ABD desteğiyle işgal alanını genişletip, demografik değişiklere, zulme başlamasıyla birlikte Suriye'den Türkiye'ye göçler de arttı.
Öyle arttı ki Suriye sınırına yakın illerimizde Suriyeli sığınmacıların artan demografik yoğunluğuyla tabiri yerindeyse küçük Suriye, onların Suriye'de boşalttığı yerlerde ise PKKistan oluşuyor.
Türkmenleri, Arapları Suriye kuzeyinden süren PKK/PYD onların topraklarına, kaynaklarına el koydu, kendi yönetimini oluşturdu. PKK/PYD'nin hiç istemeyeceği şeylerin başında Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıların geri dönmesi geliyor. Çünkü dönerlerse şimdi işgal ettikleri toprakları, el koydukları kaynakları, kurdukları yönetimi kaybedecekler.
Belki de bunun için PKK/PYD'yi destekleyen Batılı güçler, uluslararası kuruluşların hepsi Suriyeli sığınmacıların Türkiye'ye entegre edilmesi projelerini peşpeşe Türkiye'ye dayatıyorlar. Bunların kabul edilmesinde de başarılı oluyorlar. Çünkü Türkiye'de iktidar iç politika hesaplarıyla Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasına yeşil ışık yakıyor, hatta daha da ileri gidip vatandaşlık ümidi veriyor, Türk vatandaşlarının önüne geçen imtiyaz uygulamaları yapıyor.
Suriyelilere harcandığı ifade edilen en az 37 milyar doların Türkiye'nin şuanda içine düştüğü ekonomik krizin derinleşmesinde büyük etkisi olduğunu artık bütün uzmanlar söylüyor. Eğitim seviyeleri düşük olan, Türkiye'de eğitim imkanı bulamayan Suriyelilerin suç ve terör örgütlerinin eline düşmesi büyük olasılık, hatta düşüyorlar bile.
10 yıl içinde her 13 kişiden birinin Suriyeli olacağı bir Türkiye'den bahsediyoruz. Türk milletinin içine kama gibi sokulan ikinci bir milletten bahsediyoruz. Devlettin ve milletin birliği ve bütünlüğüne yönelen, ortadan kaldıran tehditten bahsediyoruz.
Suriyelilerin kendi istekleriyle yapmadığı, emperyalist projelerle bölgenin yeniden dizaynı kapsamında dayatılan bir göç mühendisliğinden bahsediyoruz.
Onun için Suriyeli sığınmacılara Türkiye'ye karşı yürütülen bir Truva Atı operasyonu diyorum.
Prof. Ümit Özdağ'ın da dediği gibi Türk milletinin son bin yılda karşılaştığı 1095 Haçlı seferleri, 1402 Ankara Savaşı sonrası Fetret Dönemi, 1918 Mondros Mütarekesiyle başlayan işgallerden sonraki dördüncü büyük tehdit Suriyeli sığınmacılar.
Etkisi ve sonuçlarıyla adeta yeni bir kavimler göçü…
Suriyeli sığınmacılar konusu basit bir sorun değil tehdit olarak ele alınmalı. Ancak bu konuyu gündemde tutan kişi ve kuruluşların sayısı bir elin parmakları kadar.
Bunlardan biri olan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü daha önce bu konuda çok sayıda panel ve çalıştay düzenledi. Bu hafta sonu da (26-28 Nisan) Safranbolu'da "Suriyeliler; Yeni Bir Kavimler Göçü Mü?" başlığıyla alanında uzman kişilerin katılımıyla kapsamlı bir kongre düzenliyor. Ben de bir bildiri sunacağım.
Bu konuya kafa yoran yormayan ama Türkiye'nin bekasını, refahını, geleceğini önemseyen herkesin bu kongrede sunulan bildirileri ve kongrenin sonuçlarını takip etmesini kuvvetle öneriyorum.