Stratejik Sefâletin Sonu: Çözülme Süreci
’Yeni Türkiye’ her geçen daha bir ’eman ülkesi’ olmaya başladı, Diyânet İşleri Başkanı’nın tâbiriyle.
Ne de olsa Dersim sebebiyle ’özür dilemiş’, 1915 için de ’üzüntülerini’ ifâde etmişti devlet.
1071için Bizans artıklarına, İstanbul’un fethi için tüm Batı’ya “afedersiniz” , Çanakkale’den geçirmediğimiz için İngilizlere, Fransızlara, Avustralyalılara “pardon” , İzmir’de denize döktüğümüz için Yunanistan’a “kusura kalmayın komşu” dediğimizde, Antep’te ve Maraş’ta Fransızlar’dan, Antalya’da İtalyanlardan, Erzurum’da, Kars’ta Ruslardan ’helâllik’ aldığımızda her şey süt liman olacak, üç tarafı denizler ve dört tarafı düşmanlarla çevrili ülkemiz huzura kavuşacaktı.
Tabi bu arada güncel bir özür PKK’ya yollanıp birkaç da kompliman yapıldı mı terörün de kökünü kazıyacaktık.
’Yalçın Akdoğan: “Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti var” dedi.
Mehmet Metiner: “Öcalan Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlıyor” dedi.
Yiğit Bulut: “Öcalan Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor” dedi.
Yasin Aktay: “Sürecin en önemli aktörlerinden olan Öcalan’ın talepleri normaldir, meşrudur” dedi.
Beşir Atalay: “Öcalan Kürtlerin lideridir” dedi.
Bülent Arınç: “Dağa çıkışlar nitelik kazandı” dedi.
Sadullah Ergin: “Öcalan Türkiye’nin ve bölgenin reel politiğini daha iyi değerlendiriyor” dedi.
Nihal Bengisu Karaca: “Bebek katili denen adam bize geleceği gösterdi” diye yazdı.
Mehmet Barlas: “Kaç yıldır izolasyonda olan Öcalan bile zamanın ruhunu yakalamışken” diye yazdı.
Emre Aköz: “Bir Kürt ulusalcısı olarak siyasi amacına ulaşmak için şiddeti kullanan bir politikacıdır Apo” diye yazdı.
Hilal Kaplan: “Öcalan ölmeyi değil, yaşamayı seçti” diye yazdı...
Tabii bütün bu koroya bir imam gerekiyordu, o vazife de Diyânet İşleri Başkanı’na yakışırdı, o da vazifeyi üstlendi ve bu ülkenin “eman ülkesi” olması için Diyarbakır’da Peygamber hırkasını seriverdi yere...
Fakat bir şeyler ters gidiyordu. İmralı’nın ve Kandil’in çözüm süreci için beklediği adımlar atılmıyordu.
İmralı’daki katil son olarak AKP hükümetine ek süre verdi.
AKP, “Tam Öcalan’dan 15 Ekim’e kadar bir ek süre aldık ve rahatladık” derken Kobani denen bir yer IŞİD’in saldırılarına mâruz kaldı. Bu IŞİD de nereden çıkmıştı şimdi?
İlk silah sesleri duyulduğunda soluğu Finlandiya’da aldıysa da, “Bir Kürt silah sesi duyduğunda silah sesinin geldiği yere gider” diyordu ya Salih Müslüm, işte fırsat doğmuştu.
Kandil kadrosu, Yalçın Akdoğan’a nâzire yaparcasına “yan gelip yatmaktan vazgeçecek” ve soluğu Kobani’de alacaktı. Öyle ya, PKK’nın liderleriydi onlar ve onlara yakışan en ön cephede göğüs göğüse çarpışmak ve kahramanca ölmek olacaktı.
Gezi olayları sırasında kendisini Toma’ların önüne atan Sırrı Süreyya da herhalde Ankara’da oturamazdı, o da IŞİD mermilerine kafa atmak için Kobani yollarına düşecekti.
’Âkil adamlar’ tam kadro halinde Kobani’ya gidecekler ve o müthiş iknâ kabiliyetlerini İŞID’ı Kobani’nin fethinden vazgeçirmek için kullanacaklardı.
Musul Konsolosluğumuzdan IŞİD tarafından kaçırılan ve rehin alınan vatandaşlarımızı ’nefes kesen bir operasyon’la kurtaran ve CIA, FBI, MI5 ve Mossad tarafından tebrik edilen MİT’in elleri de herhalde bu arada armut toplamayacaktı. Gerekli bütün istihbaratı toplayacak ve yeni nefes kesen operasyonlar yapacaktı Kobani için.
***
Fakat böyle olmadı, olacak gibi de durmuyor.
Kandil ’çakılı defans’ yerinde duruyor, kimse kahraman olmak istemiyor Kandil’de. Onlar için gece karanlığında mayın döşemek daha câzip, pusu kurmak daha kolay, karanlıkta Mehmetçiğe mermi sıkmak daha güvenli.
Halk otobüsüne molotof atarak Serap’ı yakarak öldüren, bankamatiklere saldıran, marketleri yağmalayan KCK kadroları da Kobani yerine İstanbul’u tercih ediyorlar, boğaz manzaralı şehirden ayrılıp IŞİD’in karşısına çıkmak istemiyorlar.
PKK’nın gençlik örgütü YDG-H de ’karanlıkların savaşçılığı’na devam ediyor. Yüzlerinde maskeler, okul ve Atatürk büstlerini yakıyorlar, IŞİD yerine Diyarbakır’daki Hüda-par üyelerine saldırmayı tercih ediyorlar. Yüzlerindeki maskeleri sıyırıp Kobani yollarına düşmeye niyetleri yok.
Önlerindeki tek engel sınırdaki tel örgüler.
Katır sırtlarında Türkiye’ye yıllardır doçka sokanlar, sınırları karış karış bilenler o tel örgü yüzünden bir türlü Kobani’ye gidemiyorlar.
Siyasî kanat ise Türkiye’den silah istiyor, koridor istiyor, yani “kurtar bizi” diyor...
Otuz yıldır Mehmetçiği ekin gibi biçenler, Kerkük’te Türkmenler katledilirken insanlığını hatırlamayanlar insanlık nâmına Kobani için Türkiye’den aman diliyor.
***
Hükümet ne mi yapıyor?
HSYK’yı kaybetmemek için uğraşıyor. Büyüklere ’paralel masallar’ anlatıyor. Fatih Koleji’nin bahçe duvarlarını yıkıyor. Kendi ’stratejik sefâleti’ni izliyor...
Şimdi başlayan sürecin adı, ’çözülme süreci’dir.