Spor sadece spor değildir
Makaleme başlarken buradan Türk Milletine çok büyük bir sevinç ve kıvanç yaşatan kadın voleybol takımımıza sevgi ve tebriklerimi belirtmek isterim. Açıkça söylemek gerekirse Atatürk’ün kızları Cumhuriyetimizin 100. Yılında bizlere çok büyük bir armağan vermiş bulunmaktadırlar hepsini de canı gönülden teşekkür ediyorum.
Kızlarımız canlarını dişlerine takmış varlarını yoklarını ortaya koyarak sahaya çıkmışken sözde ahlak bekçiliği yaparak kişisel tercih ve yaşam biçimleri üzerinden kızlarımıza saldıran, moral motivasyonlarını bozan taifeyi ise şiddetle lanetliyorum…
Bakın Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim” sözü tüm okul ve spor salonlarımızın duvarlarında asılıdır.
Ahlaklı olmak en temelinde insanların herhangi bir cezai yaptırım ya da ödül olmasa bile iyi ve doğru davranışları sergileyebilmesidir.
Ahlaksızlık ise suç oluşturmasa dahi başka insanlara zarar veren, onların hak ve hukukunu ihlal eden davranışlardır.
Herhangi bir insani eylemin ahlaksızlık olarak nitelenebilmesi için öncelik o eylemden başka insanların, üçüncü kişilerin zarar görmesi, başka insanların hak hukuk kaybına uğraması gerekmektedir.
Bütünü ile kişinin özgürlük alanını, yaşam biçimini ve tercihlerini ilgilendiren konuları ahlaksızlık olarak nitelemek o kişinin hak ve özgürlüklerine tecavüz etmek demektir ki hem asla kabul edilemez ve hem de suçtur!
Ahlak konusu son derecede derin bir felsefi konudur bu konuyu ileride başka makalelerde işleyeceğim ve lakin konumuz spor bu konu üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
Uzunca bir süre önce ODTÜ Teknokentte ülkemizde faaliyet gösteren çok büyük bir küresel firmada, üst düzeyde görev yapan bir bayan arkadaşımızın gençlere iş yaşamında başarıya giden yolları anlatan bir sunumunu izlemiştim. Orada arkadaşım “beni başarıya götüren en büyük kazanımım bir basketbol takımında oynamış olmamdır, burada disiplini, takım halinde çalışmayı, başka insanlar ile birlikte organize olarak bir şey başarabilmeyi, kurallara uymayı ve zamanı doğru kullanmayı öğrendim” demişti.
Aradan yıllar geçti lakin ben bu cümleyi ve bu cümlenin ekonomi yaşamı açısından önemini hiç mi hiç unutmadım, hem yazılarımda ve hem de konuşmalarımda sık sık bu söylemi kullandım ve bu gerçeğe vurgu yaptım.
Açıkça söylemek gerekirse ekonomi ve üretimde başarı ancak ve ancak organize bir toplum yaratarak sağlanabilir. Unutmamak gerekir ki insan uygarlığının daha en başında avcı toplayıcı toplumlarda bile insanlar kendilerinden çok daha büyük, hızlı ve güçlü hayvanları ancak organize bir şekilde hareket ederek avlayabilmişlerdi.
Tarım toplumları ise çok daha karmaşık organizasyonlar sonucunda ortaya çıktı. Dev tarım imparatorlukları milyonlarca insanı organize bir şekilde birlikte yaşatıp, birlikte üretme esasına dayanılarak kuruldu.
Sanayi devrimi ile birlikte üretilen mal ve hizmetler çok ama çok daha karmaşıklaştı bu mal ve hizmetleri üretebilmek için gereken toplum yapısı da doğal olarak çok daha kompleks bir hale geldi.
Çağımızda herhangi bir sınai ürünü üretebilmek için binlerce ve hatta bazen on binlerce insan müthiş bir dakiklik, standart ve uyumluluk ile emek sarf etmek iyi bir takım oluşturmak zorundadır. Biliyoruz ki ancak ve ancak en iyi şekilde organize olmuş toplumlar en iyi ve en mükemmel sınai ürünleri üretebilir, küresel rekabette ancak böyle var olabilir.
İnsanlar takım halinde çalışmayı, organize olmayı, kurallara uymayı, dakikliği, fedakârlığı, uyumlu olmayı ise ancak ve ancak çocuk yaşlarda öğrenip, içselleştirebilir.
Bunu öğrenmenin en sağlam yolu da spor eğitimi ve spor faaliyetlerinden geçer. Küresel rekabette en başarılı mal ve hizmetleri üreten toplumların hepsinin sporda da çok başarılı olması asla bir tesadüf değildir.
Ne kadar bilgili olursanız olun, ne kadar çalışkan olursanız olun, çağımızda eğer takım halinde çalışmayı başaramıyorsanız sınai alanda başarılı ve rekabetçi bir üretim yapabilmeniz mümkün değildir.
İşte Mustafa Kemal Atatürk spor ve spor eğitimine verdiği özel önemi bu bilgi ve bilinç ile vurgulamıştır.
Çağdaş dünyada var olmak ve rekabetçi üretim yapabilecek bir toplum oluşturmak istiyorsak öncelikle takım halinde iyi organize olarak birlikte çalışabilmeyi bütün çocuklarımıza öğretmemiz gerekir.
Bunun için çocuklarımız spora yönlendirilmeli, kadın Milli Voleybol Takımımız gibi başarılı ve iyi örnekler yüceltilmeli, gençlerimize olumlu bir örnek olarak gösterilmelidir.
Bu yapılmazsa küresel rekabet koşullarında var olabilecek, vazgeçilmez marka ürünler üretmemiz, bu ürünlerin yaratacağı katma değerden yararlanarak kalkınabilmemiz ve bir refah toplumu oluşturabilmemiz hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.
İşin açığı bu gün hem politikacılarımız ve hem de aydınlarımız sporu bu gözle değerlendirmemekte, çok çok önemli bir toplumsal olay ve ekonomik bir faaliyet olarak değerlendirmekte ve ne yazık ki toplumun üretim fonksiyonundaki bu çok ama çok önemli rolünü idrak edememektedir.
Onlara buradan bir kere daha hatırlatmış olayım; spor eğitimi organize bir toplum oluşturmanın ve bu toplumsal güce dayanarak çağdaş ekonomiler ile rekabet edebilecek düzeyde bir üretim gücü oluşturabilmenin ön koşuludur.
Beden eğitimi dersleri eğlencelik dersler olarak değerlendirilip önemsizleştirilmemeli ve asla çocukların test çözmekle uğraşacağı boş zamanlar olarak düşünülmemelidir.