Sorumsuz imtiyazlılar
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ekim ayına ait “Sektörel Güven Endeksi” ni açıkladı. Açıklanan metinde yer alan ara başlıklar aynen şöyle:
(Bir önceki aya göre ve mevsim etkilerinden arındırılmış olarak)
* Hizmet Sektörü Güven Endeksi yüzde 1.1 azaldı.
* Perakende ticaret sektörü, binde bir arttı.
* İnşaat Sektörü Güven Endeksi, yüzde 2.4 azaldı.
Binde bir artan, perakende ticaret sektöründe, iş hacmi ve satışlarla ilgili önümüzdeki üç ay için olumlu bekleyen yönetici sayısında da azalma var.
Sektörel Güven Endeksi, sektördeki firmalara sorularak hazırlanıyor. Yani piyasada çalışan ve ankete cevap veren firmalar, işlerin iyi gitmediğini söylüyor.
Yukarıdaki tabloya bakanlar, işlerin iyi gitmediğini ve reel sektörde bir güven sorunu olduğunu söyleyecektir. Buna karşılık Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önceki gün “Türkiye’de güven zirvede” demişti. Şu anda iş dünyasında güven göstergelerinin en yüksekte olduğunu söylemişti. Dün de Devletin resmi kurumu TÜİK Reel Sektör Güven Endeksi’nin düştüğünü açıkladı. Başbakan Yardımcısı’nı tekzip etti.
İstikrarlı bir ekonomide bile devletin iki kanadından iki farklı açıklama gelseydi, güven ve istikrar bozulurdu.
Avrupa’da durgunluk korkutuyor ve tüm kurumlar önlem alıyor. Türkiye’de ise yaşanan güven sorunu ve artan işsizlik sorunu, siyasi iktidar tarafından olmayan gazı pompalamakla, farklı algı yaratmakla çözülmeye çalışılıyor. Başka bir ifade ile devleti yöneten imtiyazlılar sorumsuz davranıyor.
Böyle durumlarda muhalefetin umut olması gerekir... Muhalefetin Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunlar için yaratıcı çözümler önermesi ve hatta hükümeti bu çözümlere zorlaması gerekir.
Türkiye’de durgunluk ve işsizlik, daha da derinleşmeden nasıl aşılabilir?
Bunun için her şeyden önce devletin devreye girmesi gerekir. Devletin risk alması gerekir. Bu nasıl olacak?
1) Devletin, altyapı yatırımlarına ağırlık vermesi gerekir. Bu yalnızca duble yol yapılması ile olmaz. Ulaştırmada deniz ve demiryollarına yatırımları artırmak gerekir. Devletin aynı zamanda tekel niteliğinde olan altyapı yatırımlarının gelirini satmaktan vazgeçmesi ve altyapı hizmetlerini ucuzlatması gerekir. Özellikle yeni yapılacak özel yatırımlarda elektrik ve doğal gaz fiyatlarını düşük tutmak gerekir.
2) Daha fazla yap-işlet devret yoluyla özel sektöre yatırım imkanı vermesi gerekir.
3) Yeni yatırımlara, bölge farkı gözetmeden ve proje bazında en az 5 yıl ciddi teşvikler vermek gerekir. Böyle olursa teşviklerin etkisi konjonktürel olur.
4) Devletin, piyasada oluşan oligopol yapıları kırması, kartelleşmeyi önlemesi gerekir. Bunun için kanunların elvermediği durumlarda devletin bizzat monopolleşmeye konu malları üretmesi gerekir.
5) Bu şartlarda bütçe açığı riski olacaktır. Ancak bütçedeki kaynaklar hibe ve yardımlar yerine yatırımlara aktarılırsa, iş alanları yaratılır ve bu açık telafi edilmiş olur. Yani devlet ulufe değil, iş dağıtmış olur.
6) Türkiye’nin her ilinde o ile mahsusu kaynaklar ve imkanlar var. Devlet bu imkanları ve kaynaklara yatırım yapar, iş yaratır, sonra da çalışanların maaşının bir kısmı karşılığı onlara hisse senedi verebilir. Sonunda sermaye tabana yayılır ve işsizlik azalır.
Elbette ki aynı zamanda iktisat politikasının diğer araçlarını da koordineli bir şekilde kullanmak gerekir.
Siyasi partiler münazara çocuklarına benziyor. Münazara yapmaktan düşünecek ve proje üretecek zaman bulamıyorlar.