Sorumlu Turizm Bakanlığı mı?
Türkiye''de karanlık işlerle iştigal eden birileri, turizm sektörünü kara paranın en kolay aklandığı sektör haline getirdi. İşini profesyonelce, namusu ile yapanları tenzih ediyorum. Ülke gündemini sarsan son rezalet de kısa sürede el değiştiren lüks oteller üzerinden kara paranın yıkandığını kanıtladı. Üstelik söz konusu tesislerin gerçek sahibi devlet. Bir başka deyim ile hazine. SİT alanı falan demeden özel imar ile yandaşlara peşkeş çekilen arazilerin gerçek değeri para ile ölçülemez. Çoğu 49 yıllığına bir nevi kiralama sistemi ile tahsis edilir. Üzerine turizm destekleme parası, vergiden muaflık dahası vergi kaçırmak için genellikle "Zarar ediyor" diye gösterilerek devletin kasası resmen söğüşlenir.
Turgut Özal döneminde peydah olan bu turizm tahsisleri meselesine devletin gerçek bürokratları karşı çıkmıştı. Özal''ın "kaynağı ne olursa olsun para getirin" anlayışı 19 yıllık AKP iktidarında da devam ediyor. Her şeye rağmen bu tahsisler ile ilgili şartlar kesin hükümlerle sağlama bağlanmıştır. "Minareyi çalan kılıfını hazırlar" elbette. Sonuçta suçtur... Eninde sonunda cezasız kalmaz. Sahillerimizdeki "Otellere çöküş" operasyonu hızla devam ederken, üşenmeyip araştırdım. Turizm yatırımcılarından, Turizm Bakanlığı''nda tahsis birimlerinde görev yapmış yetkililerle görüştüm. Öncelikle "zırt-pırt el değiştirilemez" dediler. Şöyle ki tahsis için başvuran şirket ve hissedarlarına bağlayıcı imzalar attırılır. Yüzde bir bile olsa hisse devirleri ilgili bakanlığın onayı olmadan geçerli sayılamaz. Yıllık kira bedeli bellidir. Hisse devirlerinde otomatikman iki katına çıkar gibi kesin hükümler vardır. Yine kıymet bedellerini komisyoncular değil, bakanlığın yetkilileri belirler. Bu tesisler sık sık denetlenir. Su bardağından, çatal-kaşığına, tuvalet kağıdına kadar kriterler vardır. Turizm acenteleri ile anlaşmalar, alt-üst işletmeci, dolaylı kiralama anlaşmaları bakanlıkça kabul edilmez. Sorumlu yüklenici firmadır. Taşeronluğa geçiş yoktur. Yani mafyanın hiç hazzetmediği kurallar vardır. Eğer kurallar çiğneniyorsa denetlemeden sorumlu bakanlık suça göz yumma suçunu işlemiş olur. Ki ne yazık ki öyle görünüyor. Bu sütundan bu işleri emniyetin "Mali Suçlar" biriminin ortaya çıkarmaktan sorumlu olduğunu defalarca yazdım. Örneğin diğer ortaklarını kandırmak ve vergi kaçırmak için paravan şirketlere şişirilmiş "bakım-onarım fatura"ları kesilmektedir. Ne kadar büyük olursa olsun plaj düzenlemesinin 12 milyon dolar tutması mümkün müdür? Canım memleketimde belediyelerde ve bakanlıklardaki ünlü "temsil giderleri" kalemini Sayıştay bile artık denetleyemiyor. Kara para ve vergi kaçırmanın yöntemlerinde de bu metot geçerli.
Gazetecilerden, yargı mensuplarına, güvenlik güçleri personeli, siyasiler buralarda beleş misafir edilirken, oluşturulan arşiv ile aslında devletin güvenliği tehlikeye giriyor. Oteller sahibinin Turizm Bakanı, okullar sahibinin Millî Eğitim, hastaneler sahibinin Sağlık Bakanlığı olduğu memleketimizde her gün mafya manzaraları izlemeye mecbur kalıyoruz. Televizyon ekranlarında her konunun uzmanları (!) ahkâm keserken birisi de çıkıp "Turizm Bakanlığı bu devirlere nasıl izin verir?" sorusunu yöneltemiyor. "Başsavcılar suç duyurusu olarak görüp soruşturma izni niye vermiyor" diyemiyorlar.
Adı-sanı bilinmeyen küçük okyanus ülkeleri için "Vergi Cenneti" denirdi. Of-shore hesaplar, gemilerin limanı gösterilirdi. Bizimkilere uzak geliyor olmalı ki dümeni KKTC''ye çevirmişler. Otellere çökmenin yanında, paravan şirketlerle vergi kaçırmak için yasaya aykırı anlaşmalarla malı götürme peşindeler. Dünyanın en zengin medeni ülkelerinde vergi kaçırmak en ağır suç iken bizimkiler su akar gibi seyrediyor.
Aloo... Türkiye''den ve KKTC''den sesimizi duyan var mı?