Şok faiz artışı ve istikrar programı gerekiyor? (1)
Merkez Bankası piyasa beklentilerinin üstünde faiz artırdı. Ayrıca kararda Politika Faizi, enflasyonu önleyecek şekilde düzenlenecek diyerek faiz artışının devam edeceğini açıklamış oldu. Açıklamanın ardından dolar ve Euro kuru geriledi. Ama aynı zamanda J.P. Morgan, Türkiye’de yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 60 olduğunu açıkladı. MB Başkanı da, 2023 TÜFE oranının 2023 hedefin üst seviyesinde gerçekleşeceğini belirtti. Kurlar yeniden artmaya başladı. Çünkü eksi reel faiz oranı düşmüştü ve fakat küresel boyutta bakarsak yine de çok yüksekti.
Bankalar mevduata en fazla yüzde 40 faiz verirler. Yüzde 60 TÜFE’ye göre eksi reel faiz, yüzde 12,5 demektir. Bu şartlarda tasarrufu olan neden TL’de kalsın veya TL’ye dönsün?
Bankalar da, MB’den yüzde 25 faizle fon sağlamak varken, mevduata neden daha yüksek faiz versin?
MB toplam talebin yüksek olmasının bir nedenini ücret artışlarına bağladı. Bu tespit iktisat alanında kullanılan, ücret-enflasyon kısır döngüsüne uymaz. Çünkü maaş ve ücretlerde reel artış yok. Dahası Türkiye ye özgü olarak;
*Maaş ve ücretlerin enflasyona göre düzeltilmesinde kullanılan TÜFE, geçinme kriterlerinin altındadır. Bu nedenle maaş ve ücretlerde reel artış yoktur.
*Düşük ücret; geçim derdi, çalışanlarda verimliliği düşürür. Mal ve hizmet arzının düşmesi, birim maliyetleri artırır. Maliyet artışı fiyat artışına neden olur.
Aslında, toplam talebin yüksek seyretmesine, hükümetin yanlışları neden oldu;
Hükûmet bütçeden karşılıksız transferler yapıyor;
Kur korumalı mevduat sahiplerine bütçeden fark aktarılıyor. Bu nedenle hem bütçe açığı artıyor; hem de bütçe ile iş yapmak, mal ve hizmet üretmek olanakları azalıyor. Arz-talep dengesi bozuluyor.
Bütçenin yüzde 9 yüzde 10 kadarı, hane halkına yapılan yardımlar I ve II adı altında 2,4 milyon kişiye karşılıksız-popülist amaçlı dağıtılıyor. Bu nedenle bütçeden para alanlar iş arama ihtiyacını duymuyor. Fiili işsizlik düşük çıkıyor. Karşılıksız olduğu için, arz-talep dengesi bozuluyor. Talep artışı enflasyonu artırıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na, hizmet üretiminin üstünde yüksek ödenek ayrılıyor. Böylece maaş alan ve iş üretmeyen insan sayısı artıyor.
Hükûmet Maliyet artışı yarattı.
2021 sonunda faiz kararı ile yükselen kur artışları maliyetleri ve enflasyonu artırdı. Ama aynı hükûmet maliyetleri artıran başka yanlışlar da yaptı.
Kamu özel işbirliği anlaşması yolu ile yapılan yatırımların maliyeti birkaç kat yüksek oldu. Yüksek maliyet fiyatlara yansıdı. Ayrıca bu nedenle ayrılan ödenekler bütçeyi ipotek altında tutuyor. Bütçede yatırımlar için ödenek kalmıyor. Yine arz-talep dengesi bozulmuş oluyor.
Birçok havaalanı ve hastane atıl kaldı. Atıl yatırımlar arz kapasitesini düşürdü.
Popülizm ve haksız maliyet artışlarından kaynaklanan bütçe açıklarını finanse etmek için hükûmet dolaylı vergileri artırdı. Pahalılaşma yarattı.
Akaryakıt fiyatlarında sübvansiyon uygulaması yapmak yerine, hem vergi yükünü yüksek tutmaya devam etti, hem de daha fazla zam yaparak, maliyet artışına ve fiyat artışına neden oldu.
Yüzde 25 gösterge faizi bir adımdır ve fakat sonuç vermez.
Merkez Bankası, doğrudan yabancı yatırım sermayesi geleceğini umut ediyor. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi uzun dönemli kalacağı için ancak;
Demokrasiye dönüş olursa, Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı sağlanırsa, mülkiyet güvencesi olursa ve bu nedenlerle güven oluşursa ancak o zaman gelir.
Borsaya bir miktar portföy yatırımı girişi oldu. Ama borsa endeksi düşmeye başlarsa tekrar çıkar.
Eksi reel faiz devam ettiği sürece mevduat ve DİBS için yabancı yatırım sermayesi gelmez.
Çözüm; Merkez Bankası para politikası bir istikrar programı ile desteklenmelidir. Bu programın esası, IMF’den ucuz faizle borç almak, kamuda popülizmi kaldırmak olmalıdır.
Merkez Bankası reel faiz politikasına dönmeli, bu nedenle gösterge faizini yüzde 60 seviyesine çıkarmalıdır.