Siyasi koruma altında
Kim ilgili kanunlara uymadan dört gazetenin santralını dinlemeye cesaret edebilirki! Demokratik bir ülkede bu skandalın hesabının Adalet Bakanı’ndan da sorulması gerekir...
Milliyet, Radikal, Posta ve Fanatik gazetelerinin bulunduğu binanın santralının da tıpkı Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu gibi “topyekûn” dinlendiği ortaya çıktı.
Dosya incelenmemiş
Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı’nın yargılandığı mahkemede verilen ifadeye göre dinlemenin başlangıcı 2008 tarihine kadar ulaşıyor. Dinleme mahkeme kararıyla yapılmış olmalı. Demek ki savcılar, bu izni isterken mahkemeye “dinlemeyi haklı kılacak güçlü kanıtlar” sunmuş olmalılar.
Ama açılmış bir dava da yok. Demek ki kanıtlar o kadar güçlü değilmiş, mahkeme bu tür birçok olayda olduğu gibi önüne gelen dosyayı yeteri kadar incelemeden karar vermiş.
Bu durumda temel bir anayasal hakkın sınırlanması kararını baştan savma bir inceleme ile veren hâkimler ile ilgili bir soruşturma açılması gerekir. Bütün kararlarını böyle peşin hükümlerle veriyorlarsa, vah Türk mahkemelerine düşenlerin başına!
Savcılar da soruşturulmalı
Elbette bir soruşturmayı savcılar da hak ediyorlar.
Kanun çok açık: Dinleme kararından sonra ne kadar süreyle dinleme yapılabileceği kanunda yazılı. Bu süre sonunda dava açılmadığına göre dinleme tutanakları imha edilip, durumun dinlenen kişilere bu durum bildirilmeli.
2008’de başlayan bir dinlemeyi 2010 yılının ortasında bir mahkemede görülen dava sırasında öğrendiğimize göre kanunun açık hükmüne de uyulmamış.
Uymayan kim?
Dinleme kararını almak için delilleri toplayıp, mahkemeye başvuran savcı ya da savcılar kimse onlar!
Siyasi sorumlular da var
Kanunların uygulanmasını denetlemekle görevli olanlar, kanunlara uymazlarsa biz ne yapacağız?
Meselenin siyasi sorumluluk yönü de var: Demokratik bir ülkede, dört gazetenin santralı dinlenir, bununla ilgili kanunlara da uyulmazsa bunun hesabının Adalet Bakanı’ndan da sorulması gerekir!
Siyasi koruma olmadan kimsenin kanunları bu kadar açıkça çiğnemeye cesaret edemeyeceğini tahmin edebiliriz.
Bu “artık alıştık” diye geçiştirilebilecek bir suç değil!
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
+++++
İslamcılar yoktu ama memleket ‘Müslüman’dı
Yeni bir adet başladı..
Memlekette hangi musibet olmuşsa medyaya dönüp ’hah işte yine onlar’ işareti yapan kampanyalar moda oldu..
İslamcı medyanın son buluşu bu..
2002 yılından önce bu topraklar da ne yaşanmışsa, bilin ki baş sorumlu mutlaka medyadır..
40 yıl, 50 yıl önce olmuş..
Önemi yok..
Bugüne gönderme yapıp herkesi aynı torbaya atarlar..
Kendileri..
Biz o zaman yoktuk diyorlar..
Kendilerine bu topraklara
paraşütle inmiş muamelesi yapıyorlar..
Misal;
50. yılı nedeniyle 27 Mayıs
darbesi mi gündemde..
İşaret parmakları sallanıyor, işbirlikçisi malum medya..
Peki, 1960’ta siz neredeydiniz?..
1971’de, 1980’de..
Ne yapıyordunuz?..
Babanız, dedeniz, ağabeyiniz!..
Valla yoktuk!..
Aslında haklılar galiba..
O zaman İslamcılar yoktu ama memleket Müslümandı!..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
Katilleri tanıyoruz, ya zemin hazırlayanlar!
İsrail’in katil bir devlet olduğu bilinmiyor mu?
Biliniyor.
16 masum sivili kimin katlettiği biliniyor mu?
Evet, faşist İsrail devleti.
Sanırız bu konuda kimsenin farklı bir görüşü yok.
O halde...
AKP Hükümeti bu olacakları bilmiyor muydu?
Dışişleri Bakanı’ndan istihbarat birimlerine kadar İsrail’in böyle bir hain saldırıya girişeceğini bilmiyorlar mıydı? Yüzlerce insan bir başlarına Akdeniz’e nasıl gönderilir?
AKP Hükümeti sorumludur; vatandaşlarını bile bile ölüme göndermiştir.
(...)
Biz katillerin kim olduğunu biliyoruz: İsrail devleti.
Ama biz bu faşistlere, politikalarıyla zemin hazırlayanları da biliyoruz: AKP Hükümeti.
* Odatv.com
+++++
Kanına mı dokundu!
Mustafa Kemal Paşa, 5 Şubat 1924 günü gazetecilere verdiği bir yemekte şöyle diyordu: “Arkadaşlar, Türk basını... Cumhuriyet’in çevresinde çelikten bir kale vücuda getirmelidir, bir fikir kalesi, bir zihniyet kalesi... Basın mensuplarından bunu istemek, Cumhuriyet’in hakkıdır.” Söz konusu “Cumhuriyet” ise, sadece bir “idare şekli” değil, epey sık dokulu bir ideolojiydi. Hatta, bir köşe yazarının geçenlerde övünerek belirttiği gibi, “bir yaşam biçimi, bir tutum, bir tavır, bir gerçeklikle ilişkiye geçme yolu” idi. (...) Bu projenin mağdurları da kısa sürede şekillenecekti: Dindarlar “örümcek kafalı yobazlar”, liberaller “vatan haini”, Kürtler de “dağ Türkü” sayılacaktı. İşte basın mensuplarından istenen, buna göre bir “bir fikir kalesi, bir zihniyet kalesi” örmekti. (...) İşte Türk medyasındaki en büyük “yandaşlık” sorunu budur. Yani “otoriter devlete yandaşlık” durumudur.
* Mustafa Akyol / Star
+++++
Atatürk’ü anlatmak suç
Silivri’deki bildik davanın 2. iddianamesinin 3. bölümünde “Örgütün İşlediği Suçlar” başlığı altında “Cumhuriyet Çalışma Grubu Faaliyetleri”ne alınan belgelerden bir örnek: “Atatürk slayt gösterisi çalışmasının amacının M. Kemal Atatürk’ün yaşamından kesitler sunan fotoğraflar ile onun yaşamı boyunca Türk toplumunda yarattığı değişimi, çağdaşlaşmayı ve gelişimi anlatmak olduğu belirtilmiştir.” Türkiye “yeniden inşa” ediliyor ya, Atatürk’ü anlatmak suç!
* Işık Kansu / Cumhuriyet
+++++
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, 12 ay sonra gazeteciliğin ne olacağını kestiremiyoruz. Mesleğin çivilerinin oynadığı bir dönemde nasıl sigara tiryakisi olmasın gazeteciler?
* Erdal Şafak / Sabah
+++++
Yakınınız göçük altında kaldı mı
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son grizu faciasında ölen işçiler için “kader” sözcüğünü kullanmasının ardından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer de “Çıkarılan 28 cesetten 19-20’sinde yanık ve ezilme yok. Güzel öldüler. O konuda ben acı çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini buradan rahatlıkla söyleyebilirim” demiş... Sizin hiçbir yakınınız göçük altında kaldı mı? Siz hiç günlerce bir madenin girişinde göçük altında kalan yakınınızla ilgili bir haber almayı beklediniz mi? Siz hiç “dua” ile “feryat”, “acı” ile “öfke” arasında “kayıp” yakınınızın ölü bedenine bile ulaşamadan günlerce ağladınız mı? “Kader”, “güzel ölüm”... İnsana sevgileri, ölüme saygıları bu kadarmış!..
* Parlamento Kulisi / Cumhuriyet
+++++
Taraf’a tek soru
Madem Deniz Baykal’a bu denli sevdalıydınız... Madem Deniz Baykal’ın demeçlerini manşet üstü yapmaya bu denli meraklıydınız... Madem eninde sonunda Baykalcılık yapacaktınız... Neden adamın kasetinin çıkmasını beklediniz ki?
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
Kim bilir daha ne pis kokular çıkacak
Eğer siz de yeteri kadar yandaşsanız, kendinizi iktidarın emrine vermişseniz, gerektiğinde bir propaganda makinesi gibi çalışmaya razıysanız, hele hele düşmüş bir gazeteciyseniz... Gidin TRT’nin kapısını açın... Anlaşılan bu aralar bol para dağıtıyorlar...
Zira Tayfun Talipoğlu’nun ’Bam Teli’isimli ’gezelim-görelim’ programına bile 100 bin TL veren bir TRT kim bilir başkasına neler dağıtıyordur...
CHP’li bir milletvekilinin verdiği soru önergesine TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin yanıt verdi ve rakamı telaffuz etti. Abartma yok, haber birinci elden doğru! Kimsenin parasında gözüm yok ama Tayfun Talipoğlu gibi televizyonculukta çoktan devrini tamamlamış bir isme verilen para kendi cebimizden çıkıyorsa bunu sorgulamamız gerek. Kim bilir daha ne pis kokular çıkacak.
(...) AKP iktidara geldiğinden beri dışarıya yaptırdığı programlara ve konuklara 424 milyon TL ödemiş...
Cebimizden çıkan 424 milyon TL para... Hiç kimsenin izlemediği programlar için...
Talipoğlu, ayda 100 bin TL alıyorsa, diğer gazeteciler ne kadar alıyor acaba? Muhalefet milletvekilleri bu işin peşini bırakmayıp, sorgulamaya devam etmeli.
Bugüne kadar dürüstlük ve yolsuzluk konusunda hassasiyetiyle tanınan, kamuoyunda bu açıdan inandırıcılık sağlayan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da muhalefetin bu sorgulamalarına her türlü desteği vermeli...
Bu paraların nereye harcandığını bilmek kamuoyunun hakkıdır...
Yoksa TRT için yeni yayın dönemi sloganı yeni yayın döneminde ’Yiyin efendiler’ olacaktır.
* Oray Eğin / Akşam
+++++
KISA... KISA...
/ Türkiye’nin jet medyasından Turgay Ciner 60 milyon dolarlık Gulfstream G550, Aydın Doğan Falcon 2000EX, Mehmet Emin Karamehmet Global 5000 ve Challenger 300, Ahmet Çalık Challenger 605, Ferit Şahenk de Gulfstream G450 ve Hawker 900XP tipi jet kullanıyormuş.
/ İskenderun ve İsrail’deki gelişmeler üzerine Hürriyet öğlen saatlerinde yıldırım baskı yaptı.
/ Bam Teli programı için TRT’den aldığı ücret eleştiri konusu olan Tayfun Talipoğlu kendisini “doğru rakamlarla yanlış ve seviyesiz gazetecilik örneği verilmektedir(!)” sözleriyle savundu.
/ Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekren Dumanlı, polisten, gazetenin hafta sonu ekleri yayın editörü Abdullah Kılıç’ın 27 Mayıs dizinin bilgilerini depoladığı bilgisayarını çalanların bulunmasını istedi.
/ 100 Yılın Hesabı / Türk’ü Tasfiye Projesi kitabının yazarı gazeteci Müyesser Yıldız odatv ekibine dahil oldu.
/ CNN’de yayınlanan Medya Mahallesi’nde “Yahudilerle 500 yıllık dostluğumuz var” diyen İsmail Küçükkaya, kendisine tepki gösteren Mehmet Y. Yılmaz’ın suratına, canlı yayında telefon kapattı.