Siyasi kavgalardan ekonomiyi unuttuk
Küreselleşme süreci 2008-2009 finansal krizi ile sona geldi. Kriz spekülatif temele dayanan parasal sistemin ve finansal sektördeki birikimlerin bir sonucu idi.
Biz Türkiye olarak, küreselleşmenin siyasi ve ekonomik maliyetlerini en çok yaşayan ülkeyiz.
Sıcak para ve spekülatif sermaye on yıl boyunca paramızın aşırı değerlenmesine yol açtı ve bu nedenle rekabet gücümüz düştü. Bu yüzden 2003 ile bugün arasında geçen 12 yılda 400 milyar dolardan fazla cari açık verdik. Dış borç stoku da 400 milyar dolara ulaştı. Üretimde daha birkaç sene yüzde oranında 70 ara malı ve ham madde kullanmaya devam edeceğiz.
Pamuk gibi ham madde, deri, iplik gibi ara malı üretimi düştü. 2000’li yıllarda yüzde 6’ya gerilemiş olan işsizlik yüzde 10’u geçti.
Piyasa ekonomisini yanlış algıladık. Piyasa ekonomisini devletin dışlanması olarak uyguladık. Oysa ki, devletin ekonomideki payını düşürmekle, devletin etkinliğini artırmak farklıdır. Devletin hantal yapısından kurtulmak için ekonomideki payının azaltılarak devletin gücü artırılabilir. Devletin daha dinamik ve daha güçlü olması için, aşırı yüklerden kurtulmuş olması gerekir. Ne var ki devleti dışlamak, devletin yapması gereken altyapı yatırımları gibi yatırımları, devlet tekellerini piyasaya bırakmak, devleti zayıflatmaktır.
Özel sektörün yapacağı işlerle, devletin yapacakları arasında sınırı gösteren, sosyal fayda kriteridir. Devletin işi kamunun tümüne fayda sağlayan veya çoğu faydası topluma giden, yani kamusal ve yarı kamusal mal ve hizmet üretmektir.
Özelleştirme bu çizgiden çıktı. Neredeyse altyapı, eğitim ve sağlık tamamıyla özel sektöre devredilecek. Oysa ki piyasa ekonomisi, kaynakların etkin dağılımını ve piyasanın işlemesini tek başına yapamıyor. Bu nedenle Türkiye’de piyasada oligopol yapı ve karteller oluştu. Bazı sektörlerde piyasaya birkaç firma hakim oldu.
Yine küreselleşme sürecinde Türkiye’de reel sektörle finans sektörü arasındaki denge bozuldu. Finans sektörü balon yaptı.
Dünyada, ekonomilerde kırılganlığın artması bir sorun yaratacak. Türkiye bir an önce uyanmalı ve devleti yeniden güçlendirmelidir.
Öte yandan devletin güçlenmesi aksak rekabet, haksız rekabet ve altyapı eksikliği gibi sorunları da çözerek piyasa ekonominin önünü açacaktır.
Olası bir dış şokta, dünyada en kırılgan ekonomiye sahip olduğu adeta tescil edilen Türkiye, herkesten daha çok zarar görecektir. Bu nedenle şimdiden yapısal çözümlere girmek zorundayız. Reel sektörü ön plana çıkarmalıyız.
Yapısal çözümler için:
* Reel sektörün ön plana çıkarılması planlanırsa, bu aynı zamanda yatırımlar için psikolojik ortam yaratır.
* Haksız rekabet yaratarak, yatırımları engelleyen kayıt dışı ekonomiyi ortadan kaldırmalıyız. Ayrıca yüzde 37-40 oranlarında istihdam yükü altında kimse yatırım yapmaz.
* Finansman sorunu için KOBİ’lerin ağırlıklı olduğu yörelerde KOBİ borsaları kurulmalıdır. Bu yörelerde halk mevcut KOBİ’leri yakından tanıdığı için güven duyduklarının hisse senedini ve tahvilini almakta daha rahat davranacaktır.
* Ekonomide planlamayı öne çıkarmalıyız.
* Devleti yeniden yapılandırmalıyız. Hizmetlerin merkezi devlet ve mahalli idareler arasında daha optimal ve etkin bir dağılımı yapılmalıdır.
* Dalgalı kur sistemi kaldırılmalı... Yerine kontrollü kur sistemi geçirilmelidir.