Siyasette çare
Geçen hafta Türkiye’nin çok çetin sosyal problemlerle kuşatıldığını, ancak bu işe talip olacak, siyasi partinin bünyesinde oluşacak çok güçlü bir kadro hareketiyle bunların aşılabileceğini ifade etmiştim.
Bu kadro hareketi öncelikle, beşinci kolun aleyhlerine üreteceği hain propagandalara karşı dikkatli olmalıdır. Tarihimize baktığımızda, ülkeyi içinde bulunduğu karanlık dehlizden aydınlığa çıkaracak hamlelerin, beşinci kol faaliyetiyle yok edilmesi için her türlü melanetin yapıldığını görüyoruz. Nitekim; II. Osman’dan (Genç Osman) başlayarak “Lale Devri” hükümdarı; Üçüncü Ahmed, XVIII. asrın büyük ve münevver padişahı Üçüncü Selim gibi değerler, hep beşinci kol ihanetinin kurbanı oldu. Ülkeyi kalkındırmaya çalışan Nevşehirli İbrahim Paşa gibi iyi yetişmiş vezirler, bir takım iç isyanlarla ziyan edildi. Bu sadece bizim marifetimiz değildir. Beşinci kol, millete sahip olacak, onu güçlü kılacak şahsiyetlere düşmandır. Türkiye’de, halk kitlelerini isyana teşvik gayretlerinde, emperyalist emel sahibi devletlerin de önemli hissesi vardır. Bugün hâlâ böyle hain gayretlerin devam ettiğini milletimiz çok iyi biliyor...
Ermeni komitacılarının dışta, içte zehirli iftiralarla Sultan Abdülhamid’i “Kızıl Sultan” ilan ettiklerini hatırlayalım.
Mustafa Kemal ve Kuva-yi Milliyeciler milletin bağımsızlığı için mücadele ederken, beşinci kol her türlü iftirayı yapıyor, yayıyor, isyanlar çıkartıyordu. Genç Cumhuriyet; Musul petrollerinde İngiliz menfaatlerine hayır! derken, İngiliz ajanları bütünlüğümüzü parçalayacak bombaları isyanlarla patlatıyordu.
Her milli hamlede, her kalkınma sıçrayışımızda bir ihanetle karşılaşırız. Adı ASALA olur veya PKK. Çoğu kere de haset, gaflet ve cehalet...Bu fesat oyununa gelenler, Türk vatanından kopmak isteyenler, ayrılık türküleri söyleyenler kopanların haline baksın. İşte Kırım, işte Bulgaristan...
Bölünmeye karşı çıkacak hareketin felsefesi, bu toprağın insanı olarak hizmete koyulmak, Allah’ın huzuruna ak alınla çıkabilmektir. Milletin birliği, vatanın bütünlüğü uğrunda, tek nefes israf etmeden, ilim ve iman, ahlâk ve faziletle örülmüş bir disiplinle çalışmaktır. Bu kadronun mensupları; sıkıntılı, zor şartların insanı olmaya hazır olmalıdır. Onların ahlâkı; “satmamak ve satılmamak” olacaktır. Bunun çok saygı değer örnekleri İstiklal Harbi komuta kademesindedir. İstanbul hükümetinin emri ile Fevzi Paşa (Çakmak); Mustafa Kemal’i alıp İstanbul’a getirmek üzere Erzurum’a gelir. Karabekir, “Paşa, Mustafa Kemal’le vatanın işgalden kurtarılması için anlaştık. Onu size teslim edemem” der. Fevzi Çakmak; “Sen Mustafa Kemal’i tanımazsın. İhtiraslarının sınırı yoktur. Vatan kurtulsun ilk harcayacağı sensin!” der. Cevap muhteşemdir: “Vatan kurtulsun da bir değil bin Kazım feda olsun”... Evet! Kadro şuuruna sahip olmanın yolu bu ahlâktan geçer. Dedikodu, tezvirat, şüphe bu şahsiyetlerin topuğuna erişemez.
Türkiye’nin gelişmesi, güçlenmesi Orta Doğu’daki emperyalist devletlerin kurduğu düzeni kökten değiştirecektir. Bu korku Batıda çok derindir. Türkiye’de Batı kaynaklı ağır sanayi tesisi olmayışı, bu iddiamızın en güçlü delilidir. 12 Eylül darbesinden sonra o zamanın ABD Ankara Büyükelçisi yeni emekli olmuş, Cumhuriyet gazetesinde hatıralarını yayınlamıştı. Büyükelçi şöyle diyordu; “Milliyetçi Hareket Partisi’nin sahip olduğu siyaset ufku iktidar olursa, Orta Doğu’daki siyasi dengeler ABD’nin aleyhine gelişecekti. Bu yüzden MHP kapatılmalıydı.” Nitekim bu satırlar gazetede neşredilirken partimiz kapatılmış ve bizler idam talebiyle tutuklanmıştık.
Dünyayı iyi tanıyan, dış ve iç politikada şartları isabetle gören kadrolar; ciddi araştırmalara dayanan bir ’Milli Plan’ hazırlamalı ve bunun zaman programını düzenlemelidir. Zahirde hazırlanacak bu işlerin batını, Yaradana mutlak teslimiyetle çalışmaktır.
Milletimize saadetli bayramlar niyâz ediyor, hepinizin mübârek Kurban Bayramını tebrik ediyorum.