Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sabahattin ÖNKİBAR
Sabahattin ÖNKİBAR

Sınır ötesine izin talebi ve hükümranlık?

Bir ay öncesine gidelim ve Başbakan Erdoğan’ın söylediklerini hatırlayalım.
Şırnak’ta verilen 13 şehit sonrasında Erdoğan şöyle bir değerlendirme yapmıştı:
“5 Kasım’da Bush ile görüşeceğim. Bu konuyu da konuşacağım.”
Düşünebiliyor musunuz, sınırlarınızdan sızılarak saldırıya uğruyorsunuz, 13 askeriniz şehit ediliyor, Başbakanınız konuyu Bush ile konuşacağını söylüyor.
Sanki öldürülen Türk askeri değil de, ABD askeri !
Sanki Erdoğan Türkiye’nin seçilmiş Başbakan’ı değil de, ABD’nin Genel Valisi !
Onbeş gün öncesine gidelim:
Dağlıca’da yine baskın, yine 12 şehit.
Başbakan yine patinaj yapıyor ve kamuoyunu oyalıyor.
Günler ve haftalardır oynanan bir tuluatla gaz almaya çalışılıyor.
Amaç belli ki 5 Kasım görüşmesini beklemek.
İyi de Türkiye K.Irak’a daha önce 24 kez girmedi mi?
Girdi...
Her gidişte bugünkü gibi Beyaz Saray’dan izin
istendi mi?
İstenmedi...
Peki şimdi neden isteniyor?
Bu sorunun cevabı şudur:
Fiili meşruiyetinizi Beyaz Saray’larda ararsanız, oradan izinsiz bir şey de yapamazsınız.
2002’nin son günlerini hatırlayın ve sadece AKP Genel Başkanı sıfatını taşıyan Erdoğan’ın Beyaz Saray’daki ağırlanışını göz önüne getirin, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Dahası, AKP’nin Hamas ve Meşad ile kurduğu diyalog sonrasında oluşan ABD-İsrail tepkisine karşı zuhur eden paniği ve “Ne olur bizi deliğe süpürmeyin” yakarışını
düşünün.
Söylemek istediğimiz, kolunuzu bu şekilde kaptırırsanız olacağı budur.
Meşru haklarınız için bile Okyanus ötelerinden izin ve onay almak durumuna gelmişseniz, siz gerçek anlamda ne bağımsızsınız ne de hükümran!
Bir başka şey, söyler misiniz kendine yapılan saldırıya bile cevap vermek için ummanlar ötesine gidip izin talep eden Türkiye, Kerkük ile ilgili olarak yapılacak bir dayatmaya ve eşikteki Kürdistan’ın bağımsızlık ilanına nasıl tepki gösterecek? Gösterse bile bunu kim umursayacak?
Evet cevap verin, böyle bir zihniyet ve kadrolarına Kerkük ve Bağımsız Kürdistan konularında güven duyulabilir mi?
Gelelim bugünün tablosuna:
Bu satırların yazıldığında saat farkı sebebiyle Erdoğan-Bush görüşmesi henüz yapılmamıştı.
Beklentimiz daha önce defalarca yazdığımız gibi, Türkiye kamuoyunda oluşan infiali gemlemek için göstermelik bazı adımların atılmasına Washington’un yeşil ışık yakacağıdır.
Bunlar birkaç teröristin teslimatı ve sınırlı bir operasyon
izni bile olabilir.
Peki bu çözüm müdür?
Olmadığı, göreceksiniz çok yakında anlaşılacaktır.
Türkiye K.Irak’a topyekün bir harekat yapmaz ve bölgede uzun süre kalmaya karar vermezse, bu bilinmelidir ki bölge haritasının yeniden çizilmesine razı olarak algılanacaktır.
Çizilirse çizilsin demeyin, bu haritanın sınırları Erzurum’a dayanıyor.

PASTA BÜYÜDÜ...
İslamcıların faiz ikilemi?
1980’li yıllarda sözde İslamcılar, faize ateş püskürür, tıpkı bugünkü gibi türban misali faiz konusunda tutum alır, tavır takınırdı. Öyle ki pek çok İslamcı gazete, faiz veriyor diye banka ilanlarını bile gazetelerine basmazdı.. Çok değil, aradan 7-8 yıl geçti ve bu sözde İslamcılar tirajı artırıp reklam pastası da büyüyünce, önceden haram diye basmadıkları ilanları almaya başladılar.. Dahası, bu kesim yani İslamcı taife, banka sahibi de oldular.. İşte o günlerde o İslamcı kesimin önder bir ismine şu soruyu sormuştum: “10 yıl önce haram diye banka ilanı basmıyordunuz, şimdi banka sahibi oldunuz. Ne oldu, yeni bir peygamber geldi, yeni bir kitap getirdi ve faizi serbest mi bıraktı.. Bu tavrınız benim imanımı ve inancımı bile olumsuz yönde etkiliyor? Buna hakkınız var mı?” Sorduğum bu sorunun cevabı gıyabımda şöyle verilmiş: “Bu adam devletin adamı mı? Bu ne biçim soru? Biz neyiz, vekiliz. Ne yaparsak doğrudur.” Evet İslamı istismar ile makam, mal, mülk, şan, şöhret ve ikbal bulan bu sözde İslamcı kesimin faiz konusunda sergiledikleri bu tutumun izahı hiç yapılamamıştır... Hiç kuşkunuz olmasın bunlar, çıkarı olsa türbanı bile gereksiz gören fetvaları uydurur ve yollarına devam ederler.. İslam bunların amacı değil, aracıdır. Bunlar Dar-ül Harp diye devletten çalmayı bile cihat görenlerdir. Yüce ve mukaddes İslamı bunların elinden almalıyız.

ÇARK DÖNÜYOR!
Papa ve Kürdistan
Haberi okumuşsunuzdur. Katoliklerin ruhani lideri Papa 16. Benedikt önceki günkü Pazar ayininde K.Irak’la ilgili olarak Kürdistan nitelemesinde bulundu.. Hayır bu niteleme tıpkı ABD Dışişleri Bakanı Rice misalinde olduğu gibi dil sürçmesi değil, şuurlu bir tanımlamadır. Kürdistan olgusu Sevr’den beri Batı’lı aydın, devlet ve din adamlarında adeta kutsanmış bir olgudur ve vaat edilmiş topraklar misali değer ve kabul görür. Pazar ayini gibi hamasi mesajların platformu olan bir zeminde bile Kürdistan dillendiriliyorsa, varın gerisini siz düşünün.. Hıristiyanlık 19.yüzyılla beraber Batı emperyalizmi ve onun yayılmacılığına araç konumunda ya da onunla kol koladır. Batı emperyalizminin yayılmacılığı her ne kadar ekonomik çıkara ve hesaplara endekslense de bu işin mutlak suretle bir kilise ayağı vardır ve bu hep olmuştur. Batı emperyalizmi sadece çıkar çarkı değil, aynı zamanda inanç (Hıristiyan yayılmacılığı) çarkıdır.

YİNE BİZE HÜSRAN...
Enflasyon iniyor mu dediniz?
TÜFE rakamlarına göre enflasyon inmek bir yana, geçen yıla oranla yükseliyor. Dahası, enflasyon neredeyse 4 yıldır 1 puan bile geri çekilemedi.. Düşürüldü denen şey, DSP-ANAP-MHP koalisyonunun devrinde var olan yüzde 30’un, 2003’de yüzde 10’lara gerilemesidir. Ancak burada kaçırılan husus da, AKP gelmeseydi de bunun olacağıydı. Yüzde 10’a inme olayı eski hükümet ya da Kemal Derviş’in aldığı kararların sonucudur. AKP, zaten o gün bugün yani iktidar olduğundan beri, Kemal Derviş’in şablonu dışında bir ekonomi politikası oluşturmamış, tersine Derviş’in IMF güdümlü politikasını aynen sürdürmüştür. Durum bu iken AKP’nin enflasyonu indirdim böbürlenmesi sadece ve sadece yutturmadır. AKP, eğer 4 yıldır yüzde 10’larda seyreden enflasyonu yüzde 5’in altına çekseydi, başarılı olabilirdi. Oysa tablo bunun tam tersidir. Dolayısı ile AKP’nin enflasyonla mücadelesinde hüsran vardır.. Bir başka ayrıntı da gerçek enflasyonun yüzde 10’larda olup olmadığıdır. Bize göre DİE’nin mevcut kriterleri, halkın enflasyonunu yansıtmıyor, dolayısı ile de gerçek enflasyon daha fazladır.

Yazarın Diğer Yazıları