Sınır ötesi, I. Cihan Harbi ve Devlet-i Ali Osmaniye
Yıllardır terörle yaşayan Türkiye için bu konu hiçbir zaman dâhili bir mesele olmamıştır. Ama biz hep öyle zannetmişizdir. ‘80 öncesindeki sağ-sol terörü ne kadar iç bir mesele ise bu günkü PKK da o nispette dâhilidir. Dolayısıyla bu günkü terör, küresel bir dünya devleti kurma hayalinde olan güçlerin, kürenin merkezi olan ön Asya’yı ele geçirme operasyonunun bir parçasıdır.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti, bu bölgede bağımsız bir devlet olarak kalmak istiyorsa, teröre doğrudan ya da dolaylı destek veren içerdeki ve dışarıdaki oluşumlara karşı net tavrını belirlemek zorundadır. Bu bağlamda, bataklıkta sivrisinek avlamak yerine, öncelikle bataklığı kurutmaktan başka çare de yoktur. Bu çerçevede terörle gizli aşikâr, teşrik-i mesai içindeki bütün devletlerle ve onlara ait özel sektör kuruluşlara olan ekonomik münasebetler sınırlandırılmalıdır.
Hal böyle iken bu ülke, ilgili ülkelere ait sermayeye, bankalarının yarısını, telefon şirketlerinin tamamına yakınını, çimento fabrikalarının, demir-çelik işletmelerinin, rafinerilerin, madenlerin, kıyıların, stratejik tarım alanlarının ve arazilerin büyük birçoğunu satmış durumda ve satmaya da devam etmektedir.
Öte yandan, Sermaye Piyasası Kurulu, Rekabet Kurumu, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu, Enerji Piyasası Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Merkez Bankası vb. üst kurullar bağımsızlaştırılarak (!) önemli ekonomik alanlarda hükümetlerin inisiyatif kullanması önlenmiştir.
Ayrıca, 230 milyar dolara ulaşan dış borç, 100 milyar dolara dayanan sıcak para ve 36 milyar dolar olan cari açık ortada iken, ekonominin istikrarlı olduğunu iddia edenler, şimdi neden operasyon için ABD’nin ağzına bakıyorlar? Çünkü onlarda biliyor ki durum söylendiği gibi değil: her an ciddi bir kriz patlak verebilir. Ve bu, öncekilerin hiç birine de benzemeyecektir. Onun için medyaya, topluma ve yargıya baskı yapılmaktadır.
Evet, savaş; içinde gayri ciddilik barındırmayan dünyadaki tek olgudur. Onun için güçlü olman gerekir, güç de ancak iktisadi varlıklara sahip olmak ve onları yönetmekle eş değerdir. Lâkin yukarıda kısaca belirtmeye çalıştığımız üzere, ülkemizin mevcut hali bu itibarla hiç de iç açıcı değil. Hatta Osmanlı Devleti’nin dağılmadan önceki vaziyetiyle bire bir örtüşmektedir.
Bunlarla birlikte, Türkiye sanki Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine benzer bir oldu bittiyle karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor Çünkü ABD, kendisi terör konusunda ciddi bir adım atmadığı takdirde, Türkiye’nin Kuzey Irak’a gireceğini bildiği halde, en ufak bir girişimde bulunmayarak, Türkiye’yi bölgesel bir savaşın içine itmektedir adeta. Lakin böyle bir savaşla Türkiye’nin beklentilerini karşılaması mümkün değildir. Çünkü teröristler her ne kadar dağda yaşasalar da başlarına yağacak bombaları bekleyecek kadar saf olmasa gerek.
Netice olarak, iktisadi varlıklarını elinden çıkaran ve milli ekonomi politikalarını oluşturmaktan uzak olan bir devletin, başkalarının izin verdiği bir zamanda ve şartlarda yapacağı operasyon, bu ülkeyi selamete değil, sonu kestirilemeyecek ağır maceralara sürükleyecektir.