'Simetrik tarafgir' üslupla yorumladılar

Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un darbe iddialarını cevaplamak üzere düzenlediği basın toplantısı medyadaki kutuplaşmayı belirleyen sınırların ne denli keskin olduğunu yeniden gösterdi

Fitne-fesat, işler kesat
Demokrasiye savaş
AB standartlarında bir asker-sivil otorite ilişkisi istemenin askeriye nezdindeki karşılığı ‘fitne, fesat’...
Türkiye’de eğer bir ‘asimetrik psikolojik savaş’ söz konusu ise bunun ‘demokrasiye’ karşı yapıldığı çok açık...
* Mehmet Altan / Star


Savunma konuşması
Kurumunuzun bünyesinde gerçekten ‘demokrasi ve hukuk devletine bağlılık’ın ’gereği’ni yaparsanız, düzenli aralıklarla ’savunma’ konuşmaları yapmak zorunda kalmazsınız.
* Cengiz Çandar / Radikal


Kağıt parçası
Unutmamak gerekir ki, arkasındaki silahlı güç olmadıkça tüm muhtıralar da bir kağıt parçasından ibarettir.
Onları belge yapan, tanktır, tüfektir.
* Ergun Babahan / Star


Çok kıvranır
Benim anladığım kadarıyla, bizim yayımladığımız belgeyle ordu içinde bir cunta ortaya çıktı. Genelkurmay bu gerçeği örtmeye çalışıyor. Başbuğ’a dostane önerim, orduyu gerçekten “demokrasi ve hukuka” saygılı hale getirmesi. Aksi halde daha çok kıvranır.
* Ahmet Altan / Taraf

Silahsız savaş
Türkiye Cumhuriyeti’ni değiştirmek için:
- Cumhuriyetin kuruluş ideolojisine
- Bu ideolojinini yaratıcısı ve sembolü Kemal Atatürk’e
- Bu ideolojinin koruyusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırıyorlar...
Türkiye’nin AB’ye sokulması sürecinde bu saldırı daha da şiddetlendi. Bunlar; hazırlattıkları Türkiye raporlarında sürekli olarak ‘Türk ordusunun toplum içindeki saygınlığı kırılmalı; ordunun etkisi azaltılmalıdır!’ diye taleplerde bulundular. Bunların bugün Türkiye’de gazeteleri, televizyonları kontrol ettiğini herkes biliyor.
Hatta bunlar; ABD ve İsrail’in de desteği ile Taraf isimli bir gazete kurdular ve buraya; TSK’yı yıpratacak sahte belgeler sızdırarak saldırılarını artırdılar.
Şunu da belirtelim ki internet’in kalbi ABD’dir ve bu hattı kullanan her kişinin, her birimin içine dışarıdan sızmak mümkündür...
Hükümet; bu sahte belgelerle korkutulmakta; ordu ile çatışması kışkırtılmaktadır... Başbakan Erdoğan’ın artık daha makul biçimde düşünme zamanı gelmiştir.
* Rıza Zelyurt / Güneş


“Ajan basın, bunu da yazın”
“Doğruları konuşmak için en az iki kişi gerekir; biri doğru söyleyen, biri doğru anlayan” demiş Victor Hugo... “Çünkü yalanları dinlemek de, yalan söylemenin bir çeşididir aslında!” Güzel laf di mi? Ama size kötü bir haberim var. Victor’un böyle bir lafı yok! Uydurdum. Adım gibi eminim ki, uydurduğumu itiraf etmeseydim, çoğunuz inanırdınız... Çünkü, adamın biri imzasıyla, fotoğrafıyla köşe yazıyorsa koca gazetede, çıkıp ahkám kesiyorsa televizyonda; “gazeteci” sanıyorsunuz, “doğru” kabul ediyorsunuz.
Genelkurmay Başkanı’nın, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı medya üzerinden asimetrik psikolojik harekát yürütülüyor” dediği, işte bu. Akıllarında ihanet. Vicdanlarında nefret taşıyorlar. Ceplerinde sarı basın kartı... “Demokratım, özgürlükçüyüm, aydınım” ayaklarıyla, gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Süsleyerek... Haysiyet cellatlığı yapıyorlar. Bu sinsi tuzağı, ne Genelkurmay bozabilir, ne MİT, ne de herhangi bir siyasi iktidar... Siz bozabilirsiniz... İnanmayın kardeşim... “Kim bu dangoz?” diye sorun. “Belge” dedikleri, káğıt parçası çıktı... Bunları da, káğıt mendil gibi buruşturun. Atın hayatınızdan. Netice itibariyle... Ne demiş Albert Camus? “Ajan basın, bunu da yazın!”
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


Kollektif kampanya
İyi anımsıyoruz... İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in bir basın toplantısı yapıp da “Hazırlık soruşturması gizlidir. O nedenle belgelerin verilmesi de yayımlanması da yasalara aykırıdır” dediği gün öğleden sonra o soruşturmayı yürütenler bazı gazetecileri çağırıp ellerine gizli belgeleri tutuşturdular. Ertesi gün de gazetelerde Başsavcı’nın sözleriyle onu tekzip eden bilgiler yan yana yayımlandı.
Kısaca demek istiyoruz ki, olay çok basit değil. Bu kadar ısrarlı, bu kadar kolektif bir kampanyanın bir veya birkaç adet “beyni” mutlaka olmak gerekir.
* Oktay Ekşi / Hürriyet


Tehlikeyi anlattı
Devletin bekası, devletin varlığını sürdürmesi, kalıcı olması, yaşaması anlamına geliyor.
Genelkurmay Başkanı “kâğıt parçası” olarak nitelediği belgeyi hazırlayanların devletin bekasını tehdit ettiklerini söylerken, herhalde bu konuda bazı bilgi ve kanaatleri olduğunu da belirtmek istiyor. Peki komutanın altını çizdiği “devletin bekasını” kim tehdit ediyor?
Silahlı Kuvvetler’in bu konuda bir kanaate vardığını hissedebiliyoruz. Bundan sonrası artık AKP iktidarının işidir. Eğer bugüne kadar olduğu gibi medyadaki kalemşorlarıyla olayı çıkmaza itmeye çalışmaz da komployu yapanları ortaya çıkarmak için çaba harcarsa Türkiye demokrasi sınavını başarıyla geçer.
* Can Ataklı / Vatan


PARMAK HESABI
SORU SORAMADI
Başbuğ’a Fikret Bila, Murat Yetkin, Murat Çelik, Sabahattin Önkibar gibi gazeteciler soru yönelttiler.
Ey Şamil Tayyar siz de o toplantıda değil miydiniz?.
Bu kadar ahkam kestiniz, yorum yaptınız da orada parmağınızı kaldırıp soru bile soramadınız?
Niye acaba?
* Ayhan Bozkurt / Otatv.com


Hukuk dersi
Başbuğ, dün bu ülkenin birtakım sivillerine “Hukuk dersi” verdi.. Bu ülkenin sahte demokratları, üçkâğıtçı liberalleri, Atatürk ve asker düşmanları, “Demokrasi kahramanı” havalarında, bir ilkokul bilgisayar odasında, o ilkokulun öğrencileri tarafından hazırlanabilecek bir fotokopiyi ciddiye alarak kıyameti kopardılar.. Org. Başbuğ İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’ndan resmen bir talepte bulunduklarını açıkladı.. “Bu kâğıt parçası kimler tarafından ne maksatla hazırlanmıştır?.” Sanırım bu ülkenin savcıları, bu sorunun yanıtını kısa zamanda verecek güç ve donanıma sahiptirler..
* Hıncal Uluç / Sabah


Amerika’da eğitilmenin faydası
Zehir hafiye çözdü
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi polislerinden Taraf yazarı Emr(ullah)e Uslu, okyanus ötesinde kendisine emek verenlerin yüzünü kara çıkarmadı ve günlerdir Emniyet, Genelkurmay ve Özel Yetkili Savcılığın içinden çıkamadığı “belge” kaosunu çözdü. Belgenin nerede hazırlandığını veya sahte olup olmadığını bulmaya çalışanlara uyarısı “Printer ve fotokopi makinelerinin incelemesi.”
“Modern kriminoloji bilimi” hakkında sayısız taktik vermiş Emrullah Komser... Umarız hem Emniyet Genel Müdürlüğ, hem de Genelkurmay Başkanlığı bundan sonraki “Hizmet içi Eğitim” çalışmalarında Uslu’nun derin bilgi ve tecrübelerinden faydalanacaklardır. Eğer her toprağına ayak basan, havasından, suyundan nasiplenen ‘zehir hafiye’ olabiliyorsa belki her iki kurum da ABD’ye daha fazla eleman gönderir bundan sonra; “eğitilsinler” diye.
Kim bilir...


++++++

Bak bakalım Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor mu?
Darbeleri gerçekleştirenler üçe ayrılır:
-Yaptıran...
-Yapan...
-Bakan...
Darbeleri “yaptıranlar”, aslında başbakanlarından seçmenine kadar sivillerdir. Siviller Türkiye’yi yönetemediğinde... Devlet ortadan kalktığında... Anne “akşam dönmez” diye çocuklarını artık okula gönderemediğinde... Göbeğini kaşıyan baba şöyle der: “Bu asker ne yapıyor?..”
Ve küçük küçük çıkarlar-avantalar üzerine kurulu ulusal iradenin yeteneksiz-ufuksuz-basiretsiz ve gaflet içindeki Başbakan’ı, telefon açıp adamına sorar: “Bak bakalım, Genelkurmay’ın ışıkları yanıyor mu?..”
Adam gibi işleyen demokrasilerde muhtıraları aydınlar verirler... Darbeyi ise sandıkta seçmen yapar...
Ve ikinci unsur; darbeyi yapan...
Türkiye’de darbeyi askerler yaparlar...
Bu bir tür “yap, işlet, devret” modelidir... Darbeyi yapar, işletir, sivillere devrederler...
Bu da hep böyle olur... Üç; bakan... Halkımız bakar... Bakar; ne oldu?.. Askerler bakmasınlar diye onları evlerine kapatırlar... Ama onlar perde aralığından yine de bakarlar. Ki 27 Mayıs’ta herkes eve kapatıldığında, bahçeden bahçeye atlayarak evine gitmeye çalışan meslek büyüğümüz, çekik gözlü ağabeyimiz Zeki Sözeri’yi perde aralığından gören kadın şöyle bağırmıştı:
“Japonlarrrr...”
Bu memlekette darbeleri yapan da, yaptıran da, bakan da aslında Japonlar değildir... Çağdaş topluma ulaşamamanın... Gelişmiş-bilinçli toplum olamamanın... Demokrasi kültüründen ve ahlakından yoksunluğun ağır faturasıdır darbeler...
Üç tarafı vardır; yapan, yaptıran, bakan...
* Bekir Coşkun / Hürriyet

++++++

CIA’yı yargılayabiliyor musunuz?
Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül’de darbeler yapıldı, darbeciler yargılanmadı. Şimdi ortada darbe yok, darbeciler yargılanıyor! Ergenekon davasında yargılanan Şener Eruygur, Hurşit Tolon gibi emekli generallerin adı çoktan “Darbeci General”e çıktı...
Kenan Paşa: “Referandum yapalım halk yargılanmamı istiyor mu, soralım” diyor. Bir okurumuz şaka yollu mesaj çekmiş: Darbe yaparken halka mı sordu?
Adına Kontrgerilla, Gladio ne derseniz deyin.. Bu yapılanmayı çözebiliyor musunuz?
CIA’dan Mossad’a yabancı istihbarat örgütlerinin oyunlarını ortaya çıkarabiliyor musunuz?
İşte mesele budur... Ergenekon süreci o karanlıkları çözmek iddiasında değildir. O derin karanlığı çözecek güçte bir iktidar şimdilik kesinlikle ortada görünmüyor.
* Melih Aşık / Milliyet


++++++


Aloha Mr. manda!
Arkansaslı Clinton bile “Hawaii Krallığına yasadışı olarak son verdiği ve Hawaii halkının kendi geleceklerini tayin haklarını gasp ettiği için” Hawaii’nin yerli halkından özür dilemişti. Honolulu Obama kongre üyelerini “eğlendirmek” için Beyaz Saray’a “Hawaii”yi getirdi. ABD’nin sömürge olmak yada ilhaktan başka hak tanımadığı “vatanı”nın esaretini değil, dansı, müziği ve yemeklerini andı. Mandacılığı bu derece sindirmiş olduğunu görünce, mütarekecilerin yeni ABD Başkanını nasıl bir kalemde “içselleştirebildiğini” daha iyi anladık.


++++++

MİNİ YORUM
Herkesle anlayacağı dilden...

Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısı içeriğinden çok üslubu ile gündeme oturdu. Dünün gazetelerinde Başbuğ’a üslup dersi verenlerin, kendilerini ispat için kullandıkları küçümseyici, alaycı, hatta niyet sorgulamaya kalksan hakarete varan ifadelerine bakınca, belki de toplantının iskeletini belirleyen “herkesle anlayacağı dilden konuşmak” ilkesi olmuştur diye düşünmeden edemedim...

Yazarın Diğer Yazıları