Silivri ve Metris farkı
İleri demokrasiye terfi ettiğimiz günden bu yana başımıza gelmedik kalmadı. Gün geçmiyor ki hukuktan insan haklarına, siyasetten ekonomiye kadar çifte standart ile karşılaşmayalım. Yaptığı soruşturmalar ve yazdığı iddianamelerle tartışılmakla kalmayıp, hukuka olan güveni zedeliyor, iyi ki Zekeriya Öz’den kurtulduk diye sevinenler hayal kırıklığı yaşıyor. Hakkında yüzlerce suç duyurusunun yanında açılmış davalar bulunan Zekeriya Öz, Başbakanın tahsis ettiği zırhlı koruma aracına binmeye devam ediyor. Yeni görev yeri İstanbul Çağlayan’daki Adliye Sarayı. Bu defa İdari İşlerden sorumlu. HSYK soruşturma izni vermediği için açılan davalar tozlu raflarda bekliyor. Yerine atanan Fikret Seçen ise işe Fenerbahçe-Şike soruşturmasıyla başladı. Zekeriya Öz’e sesini çıkaramayanlar futbol fanatikliği ile bu soruşturma için veryansın ediyor. Ama yine iyi kokular gelmiyor. Aziz Yıldırım’ın avukatı savcı ve hakimleri zan altında bırakacak açıklamaları ile yargıyı topa tuttu. Yıldırım’ın şikeden ziyade NATO müteahhitliği yani helikopter ihalesi için tutuklandığına dair çok ciddi iddialar var. Memleketin çivisi çıkmakla kalmayıp, zemini kaydığı için söylentilerin hiç de boş olmadığı kanaati yaygınlaşıyor. Devam etmekte olan bir dava ile ilgili yorum yapmak yasalara aykırı. Biz ne kadar uyarmaya çalışsak da malum medya servis edilenleri yayınlayarak sadece yargıyı etkilemeye çalışmak suçunu işliyor değil, toplumu yanlış bilgilendirme görevini de yerine getiriyor. Bu arada iş sulandıkça sulandı. Küme düşme endişeleri falan kalktı. Aziz Yıldırım ve diğer tutuklular için bir haftadır yazılıp çizilenlerin toplamı dört yıldır tutuklu bulunan Ümraniye davası için yapılmadı. Masumiyet karinesi futbol için ne kadar geçerliyse Ümraniye ve Balyoz davaları için de geçerlidir.
Türkiye’de çifte standardın yaşandığını herkes kabul ediyor. Habur ve Silivri hukuku gibi ayrı hukukları da kabullenir olduk. Lakin Adalet Bakanlığı’nın tutuklu ve hükümlülere yönelik koyduğu kuralların alenen çiğnenmesi bu denli su yüzüne çıkmamıştı. Malumunuz yıllardır Silivri’de devam etmekte olan davaları yakından takip eden birkaç gazeteciden biriyim. Cezaevinde yatmakta olanları ziyaret edebilmeye gayret edip insani vazifemi yerine getirmeye çalışıyorum. Fakat çoğu zaman bürokrasi hazretlerinin kalın duvarlarına çarpıyorum. Söz gelişi, Silivri’de ziyaret günleri bloklara göre değişti. Şehir dışından gelseniz bile savcılığa müracaat ettiğinizde “Bugün görüş yok” cevabı ile karşılaşırsınız. Yahut inat edip beklediğinizde “Bugün ziyaretçi sayısı çok fazla. Avukat görüşleri de olduğu için mümkün değil” denilir. Askeri Cezaevi olan Hasdal çok daha katıdır. Haftada iki gün 20 dakika için geceden dilekçe yazmalısınız. Yığılmaları önlemek için randevu sistemi getirmişler. Salı-Perşembe ziyaretçi sayısı fazla ise bir sonraki haftaya randevu verilebilir. Ayda bir olan bir saatlik açık görüş için ise kırk dereden su getirilir. Fakat bir dönemin işkenceleri ile anılan Metris’in maşallahı var. Birinci dereceden yakınlık şartı zaten aranmıyor. Aziz Yıldırım’ı insani vazifeler için ziyarete gelenlerin hepsi kabul ediliyor. Fenerbahçe yöneticilerinin yanında centilmenliği ile bilinen Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ve Gaziantepspor Başkanı da ziyarete gitti. Rıdvan Dilmen ve eşi de tutuklularla görüşürken bir tek Tanju Çolak için izin çıkmamış. Bir Galatasaray taraftarı olarak Sayın Yıldırım’ın şahsında masum olduğuna inandığım futbol adamlarına geçmiş olsun dileklerimi iletirken, Silivri ve Hasdal’ı gündeme getirmeyenleri de kınıyorum.