Sıkıyönetim neden gereklidir?
Nusaybin'de PKK, yolları 2 metre yüksekliğinde 1.5 metre genişliğinde beton bariyerlerle kapatmış. El yapımı patlayıcılarla tuzaklama yapmış. Bu durum terörle mücadelede bize daha çok maliyet getiriyor.
Ancak asıl sorun devletin bu kadarına nasıl izin verdiği ve nasıl bir ihmalin olduğu konusudur. Zira CNNTürk'te dün sabah açıklandığı kadarıyla, Eylül ve Aralık aylarında polis, Nusaybin'e müdahale etmek istemiş ve fakat vali izin vermemiş.
Saygı Öztürk de Mardin Valisi ile Nusaybin'de operasyon yürüten komutanların aralarında bir anlaşmazlık olduğunu yazdı. Valinin askerin nereye ateş edeceğine bile karıştığını öne sürdü.
Aslında terörle topyekûn mücadelenin en önemli ayağı oyunu kuralına göre oynamaktır. Bunun nirengi noktası da sıkıyönetim ilan etmektir.
Terörün boyutu ve şiddeti sıkıyönetim gerektirecek bir yapıya girdi.
Anayasamızın 119. maddesinin ikinci fıkrası, ''Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması sebepleriyle'' olağanüstü hal ilân edilebileceğini söylüyor. Maalesef bugün için terör elbette daha büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor ve olağanüstü hal yetmiyor. Etkin mücadelenin tek yolu sıkıyönetim ilan etmektir.
Anayasanın 122. maddesi, sıkıyönetim ilanı içinse aşağıdaki gerekçeleri saymıştır.
* Şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi,
* Ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması.
Sıkıyönetim kararını TBMM veriyor. Meclis bir sıkıyönetim kararı verirse topluma daha fazla güven gelir. Toplumun kararlılığı artar ve teröristin morali bozulur. Toplumsal provokasyonlar ortadan kalkar.
Aslında sıkıyönetim toplumda bazı kesimler tarafından kasten yanlış yorumlanıyor. Gerçekte ise sıkıyönetim bir Anayasa kurumudur. Meclis kararıyla olur. Şüphesiz ki ülke yönetimi Hükümettedir.
Öte yandan bugüne kadar asker, siyasetçiler tarafından siyasete alet edildi. Askeri vesayeti ortadan kaldırıyoruz diye sözde Ergenekon Davası ve benzer bir sürü dava yaratıldı.
TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. Maddesi değiştirildi. "Silahlı kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır" ifadesi kaldırıldı.
Bu madde "Silahlı kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır" şeklinde değiştirildi
Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak her vatandaşın görevidir. Askerden bu görevi alırsanız, işte böyle Nusaybin örneğinde olduğu gibi garip durumlar ortaya çıkar.
Ne var ki Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak darbenin bir gerekçesi gibi lanse edildi. Yalnızca AKP değil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da "AKP 12 Eylül'le hesaplaşacaksa, darbe gerekçesi 35. maddeyi kaldırsın" dedi.
Siyasetçiler kısa vadeli, popülist ve bilinçsizce davranarak terörle mücadelede askerin önüne bir set çektiler. Eğer sıkıyönetim ilan edilirse, bu set kısmen de olsa kaldırılmış olur.