Sezen'den sızan
Sistemli ve ölçülü bir tenkit anlayışımız yok. Hayatımıza sorgulayıcı bakmamızı önlüyor. Anlamamızı ve doğru yol yürümemizi engelliyor. Bu ciddiyet ve hassasiyet kaybına yol açan tavrımızdan dolayı meseleler mesele olmaktan çıkma yolunda. Gösterişçilikle idare eder ve edilir hale geliyoruz. Ahlaksızlık ahlakın yerine geçiyor. Kavramlar anlamlarından boşalıyor ve tam tersini söylemeye başlıyor.
Kavga Günleri''nde yazmıştım, öğrenciliğimiz sırasında solcularımız barış derlerse biz savaşı anlardık. Çünkü hakikaten kargaşa ve anarşi çıkarmanın perde sloganıydı. Bazıları için belki hâlâ öyle. Yirmi yıl kadar önce Dost Kitabevi''nin önünde Barış için imza toplayanlar önümü kesti. "Bu neyin barışı?" dedim. "Barış işte!" dediler. "İyi de ne barışı, hangi savaşa karşı barış?" dedim. Yine aynı şeyi söylediler. "O halde beni bağışlayın!" dedim ve uzaklaştım.
Din dedikleri ideoloji
Aynı tavır İslamcılarımız için de geçerli. Onların din dedikleri, din üzerinden kurguladıkları "kendi ideolojileri". İdeolojileşen din, din olmaktan çıkar. O düşünceyi kurgulayanların elinde bir silaha dönüşür. İstedikleri gibi oynarlar. Bizim cemaatlere, onların güdümündeki siyasete ve Diyanet teşkilatımıza bakan bunu görür. Birbirine benzemez ve birbirini beğenmez din çeşitlemeleri içinde yaşıyoruz. Davranışlarını idare eden din duygusu değil, birilerinin menfaatidir. Bırakın dışarıda kalanları, çokları için diğer cemaatler de kendilerinden olmadıkları için dinden değillerdir. "Böyle bir dini kabul eder misiniz?" demeyeceğim, böyle bir anlayıştan, dinden istenen iyilikler beklenebilir mi? Çetinden çetin sorgulayacağımız ve soracağımız hususlardandır.
Bir vakitlerin sol kavramları gibi İslamcı oluşumların kullandığı kavramlar da aynı kaderi yaşıyor. Nass dedikleri dinin getirdikleri olmaktan çıkıyor, kendi getirdikleri oluyor. Hadi daha yumuşatalım, kendi anladıklarına ve istediklerine Nass demeye, bizi baskılamaya ve susturmaya çalışıyorlar. Bilen ve konuşanlardan, "Dur bakalım Efendi, senin nass dediğin öyle değil!" diyenlerin sesi kısılıyor, böylece yanlışlık ve sahtelik anlaşılmıyor, tartışılmıyor. Onun dediği uydurmalar böylece din gibi anlaşılıyor. Bakıyor ki insanları inandırmış veya susturmuş, kullanma talimatındaki dozu artırıyor: "Nass var, sana bana ne oluyor?" demeye başlıyor.
Olanı görmeliyiz: Doğruyu arayamıyorsunuz, soru soramıyorsunuz. Ağzınızı açsanız damgayı yapıştıran bir ideolojik körlüğün Tanrılık taslamasıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Burada hakikat nasıl barınsın? Hakikatin barınmadığı yerde iyilikten eser kalır mı? Sorgulamanın olmadığı yerde düşünce, felsefe, edebiyat, kültür yeşerir mi? Sanat sınırları zorlar. Hatta sırasında sınır tanımaz. Burada, bu hot zot toplumunda sanat nasıl yer bulsun?
O şarkıda ne var?
Sezen Aksu''ya neler dendiğine bakınca bu dediklerim daha net anlaşılır. Sezen''e hayran olanlardan değilim. Müziğinin Türkçe''ye verdiği zarara benden başka dikkat çeken olduğunu da duymadım(İki Gözüm Türkçe, 223. sayfa ve devamı). Son meselede elbette onun yanındayım. Biliyorum ki bu kadın sanatın çilesinde bir ömür geçirmiştir. Önemli bir sanatçıdır. İşini iyi yapan ve iz bırakanlardandır. Fatih Altaylı doğru söylüyor: Kendisini linç etmeye kalkanların tamamından daha çok hizmeti, eseri, etkisi vardır.
Şunu da hatırlatmak isterim, dün iktidarı ve Açılım''ları desteklerken kendisini hiç anlamayacaklar tarafından alkışlanıyordu. "Anlamayacak" diyorum, çünkü şarkılarını dinleseler de düşüncesine, sanatına ve hayatına yakın değillerdir. Anlamaz ve anlamak istemezler. Buna rağmen, Sezen başları üzerindeydi.
Bugün eski bir şarkısındaki bir söz yüzünden dün beraber oldukları üzerine yürüyor. Sebep yine dinden geçinme ihtiyacıyla ekrana büyüteçle görüntü taşımak. Bu ihtiyaç düşündürmez. Sezen mezen dinlemez harcar, harcatır. O şarkının sözlerinde kıyamet koparmaya çalıştıkları bölüm şöyle:
Binmişiz bir alâmete
Gidiyoruz kıyamete
Selam söyleyin o cahil
Havva ile Âdem''e
Burada ne var?
Hazret-i Âdem, cahillik edip o elmayı yediği için cennetten kovulmadı mı? Bırakın cahil''i, Kur''an''da o ağaca yaklaşırlarsa "zalim" olacakları söylenmiyor mu? Ne olduysa siz böyle anlamamış olabilirsiniz. O zaman "cahil" burada uygun düşmemiştir, diyebilirsiniz. Daha sert sözlerle de karşı çıkabilirsiniz. "Bu yanlıştır" der, niçin öyle diyemeyeceğini söylersiniz. Fakat kardeşim, memleketi ayağa kaldırmak, kadıncağızı tehdit etmek, baskın havasında "evinin önündeyiz" demek yakışır mı?
İlk tehdit eden kişi meğer yedi yıldır bu işleri yapıyormuş. Sırtını bir bakanımıza dayadığını söyleyen ve -olacak iş değil- polis telsizi kullanan bir kişiymiş. Adama bakınca Âdem babamızın ve Havva anamızın, "Öte dursun!" diyeceği bir tip. Burada ne din var, ne hayat, ne sanat. Şunu bilelim: Adım adım gelinmiş bir sonucu görüyoruz: Siz yıllardır bunlara zemin hazırlayanları eleştirmezseniz, meydanı bu kullanışlı tipler alır, vekâlet ve vesayet savaşıyla hayatımızı zehirlerler.
Sezen''in yaptığı, doldurmayla, düz mantıkla yanlış bulunsa bile bunlar yanında hiçbir şeydir.