Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri (1)
Abdullah Gül’ün, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı olduğu dönemde başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever, 12 yıllık bu birlikteliği kitap haline getirdi. “Abdullah Gül ile 12 Yıl-Yaşadım, Gördüm, Yazdım” isimli kitapta doğal olarak Kıbrıs sorunu da yer almaktadır. Kitabın Kıbrıs Labirent’i bölümünde AKP’nin iktidara gelmesiyle, Türkiye’nin Kıbrıs siyasetindeki değişim, AB Zirve’leri, Annan Planı süreci ve sonrası anlatılmakta. Üzülerek belirtmeliyim ki Sever, o günlerde yaşananları anlatırken gerçekleri yansıtmaktan çok, birçok AKP tandanslı yazar ve şakşakçı yalakanın yaptığı gibi KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı rahmetli Denktaş’ı hedef almakta ve Kıbrıs sorununun çözümlenememesinin ve hatta neredeyse Türkiye’nin AB’ye üye yapılmamasının faturasını Denktaş’a çıkarmakta.
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, 2002 Kasım ayı başında ABD’de çok ağır bir kalp ameliyatı geçirmiştir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, rahmetli Denktaş daha henüz hastanede yoğun bakımda canı ile cebelleşirken Annan Planı’nı sunmuş ve hemen imzalanmasını talep etmiştir. Denktaş, Planı inceleyecek ve imzalayacak durumda değildir. Sever o günleri anlatırken, AKP’nin Kıbrıs’ta ‘çözüm odaklı siyasetten ve AB ile ilişkileri geliştirmekten’ yana olduğunu halbuki Denktaş ve onu destekleyenlerin (Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, askerler, CHP, MHP ve Dışişleri bürokratlarının) ‘çözümsüzlük çözümdür’ politikası güttüğünü, bu nedenle Türk tarafının çözüm istemeyen taraf olarak Türkiye’nin AB yolunu tıkadığını belirtmektedir.
Denktaş’a insafsız iftira
Denktaş’ın Kıbrıs sorununun çözümü için yakın tarihimizde ortaya koyduğu olumlu çaba ve inisiyatif, masaya koyduğu öneriler, BM Genel Sekreterlerinin çözüm odaklı tekliflere karşı takındığı olumlu yaklaşımları ortadadır. Bunları yok sayan ve adeta düşmanca bir tutumla Denktaş’ı çözümsüzlüğün baş sebebi olarak gösteren yaklaşımlar insafsızlıktır, tarihi gerçekleri görmezlikten gelmektir, iftiradır ve sorumsuzluktur. AKP iktidara gelir gelmez, 10-12 Aralık’ta Kopenhag’daki AB Zirve’sinden Türkiye’nin AB ile tam üyelik için müzakerelere başlaması için tarih alma hedefindeydi. AB, daha önceden belirlendiği üzere Türkiye’nin ‘Kopenhag Kriterleri’ olarak da bilinen ve ‘demokratikleşme, temel özgürlükler, insan hakları konusundaki açılımlar ile ekonomik gelişim performansına’ göre Türkiye’ye tarih verecekti. Son dakikada Türkiye’nin AB’den tarih alması Kıbrıs sorunu ile ilişkilendirilmiş ve Annan Planı’nın hemen imzalanması talep edilmekteydi. Kıbrıs Rumları’nın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye alınacakları, 1999 Helsinki Zirve’sinde zaten belirlenmişti. Kopenhag’da amaç, Kıbrıs Türklerini bu Rum Cumhuriyeti’ne yamalamak ve bölünmüş Kıbrıs yerine Birleşik Kıbrıs’ı AB’ye almaktı. Sever, AB ve BM’nin son dakikada devreye soktukları sinsi planı fark eden ve temkinli davranan Denktaş’ı suçlamaktadır. Denktaş’ı Kopenhag’a gitmekten kaçındığı için suçlayan Sever, büyük bir fırsatın kaçtığını ve Denktaş’ın sunulan belgeyi imzalamış olması halinde denklemin değişeceğinden bahsetmektedir. Kıbrıs Türkleri ve Rumların her ikisinden de referandumda olumlu sonuç çıkması halinde Kıbrıs’ın AB’ye üye olacağını söylemektedir. Sever, yukarıda belirttiğim Rum tarafının AB’ye üyeliğinin Helsinki’de karara bağlandığı gerçeğini es geçerek, tarihi gerçekleri gizlemektedir. Denktaş’ın hatasından dolayı AB yolunun Rumlara açıldığı doğru değildir. Kıbrıs Türklerinin hangi koşullarda AB’ye katılacağına ise zerre kadar değinmemektedir.
İhanete imza atmadı
Kıbrıs Türklerini, Rum’un kölesi yapacak, devletimiz KKTC’yi ortadan kaldıracak ve bölgedeki Türk-Yunan dengesini tamamen bozacak olan anlaşmaya imza atmadığı için Denktaş’ı suçlamak Sever’in haddi olamaz. Sever, Annan’ın sunduğu planda çözümün ‘iki devletten oluşan federasyona’ dayanacağını yazmaktadır. ‘Devlet’ten’ kastedilenin ‘eyalet olduğu’ ve bu ‘oluşturucu devletçiklerin’ güçlerinin kısıtlı olduğunu esas gücün merkezi ve Rum çoğunluklu hükümetin kontrolünde olacağına Sever hiç değinmemektedir. Sever, Denktaş, Kopenhag’a gitmekten kaçındı diyerek iftiranın daniskasını atmaktadır. Denktaş’ın sağlığı Kopenhag’a gitmesine engeldi. Geçirdiği ağır ameliyat sonrası karnında su toplanmakta ve bu da tehlikeli bir durum arz etmekteydi. Kendi yerine, tam yetkili olarak, Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nu göndermiş ve herhangi bir şekilde Kıbrıs Türk tarafının davete icabet etmedi diye Türkiye’nin suçlanmasını engellemeye gayret etmişti. Tekrarlamakta fayda görmekteyim: Kopenhag’da Kıbrıs Türkleri için kaçan bir fırsat veya tren yoktu, tersine Kıbrıs Türkünün yok oluşunun önünü açacak komplo, tuzak engellenmişti. AB’nin tam üyelik hususunda Türkiye’ye uyguladığı çifte standartlar ve olumsuz tavır ortadayken, üyeliğin zafiyete uğramasından Denktaş’ı suçlamak insafsızlıktır. (Devamı yarın)