Sen olsan ne silkelerdin be Süleyman

Sekiz yıl önce bir haziran sabahıydı. Telefonum çaldı, arayan rahmetli dedemdi.

Duygusal bir ses tonuyla, “Demirel ölmüş. Çok üzüldüm” dedi. Ancak dedemin ses tonundan üzüntünün yanında huzur da yansıyordu…

Siyasetin eskilerindendi dedem. Kastamonu il genelinde eski AP ve DYP camiasının sevilen ve saygın bir ismiydi.

Partisinin muktedir olduğu dönemlerde, Cide ilçesine bağlı köyüne yolunu açtırmak, dere ıslahı yaptırmak dâhil çok hizmetler almış ve birçok kişinin de ekmek sahibi olmasına, hatta yaptırdığı bir tayinle sevenlerin kavuşmasına bile vesile olmuştu.

Sağlam bir Atatürkçüydü. Demirel’in sarsılmaz yol arkadaşı ve kıymetlisiydi. Tabii daha sonra Çiller yönetiminin tasfiye ettiklerinden olacaktı…

Peki dedemin Demirel’in öldüğü haberini bana söylerken sesindeki huzur neyin nesiydi?

Bunu hiç sormadım ona.

Ancak eminim ki, siyasetinin temel kolonlarından biri olan kalkınma mücadelesinde Demirel’in yanında yer almış olmasının huzuruydu o.

Çünkü dedem, Anadolu’yu yüzyıllar boyunca ihmal ettiği için Osmanlı’ya çok kızar ve “Ne yaptıysa bu ülkeye cumhuriyet yaptı” derdi.

Büyük oranda da haklıydı…

Onun için de Demirel’e, “Türkiye’nin çimentosu” diyordu…

Bu seneye kadar her yıl Demirel’in ölüm yıldönümünde dedemi özellikle arar, “Türkiye’nin çimentosunu” birlikte anardık…

Şimdi şaşıracaksınız ama yıllarca merkez sağda bulunmuş dedem CHP için de, “Halk Partisi zor zamanların partisidir” demişti.

Bunu, kendi büyüklerinden duyduklarının yanında gördüklerinin de eseri olarak söylemişti…

Şimdi en zor döneminde AKP’nin seçim kazandığını ve bunda da CHP’nin yığınla hatalarını görse ne derdi acaba?

Peki sekizinci ölüm yıldönümünü geride bıraktığımız Demirel bu sonucu görseydi ne derdi?

Size “Silkele Süleyman düşecekler” şeklinde halkın üretip siyasi tarihimize geçen bir seçim sloganının komik hikâyesini ve Demirel’in yıllar sonraki yorumunu aktarayım da, bunu siz düşünün…

DYP’nin muhalefet, ANAP’ın iktidar olduğu yıllar.

Demirel Gaziantep’te miting yapmaktadır. Mitingin yapıldığı istasyon meydanı hınca hınç doludur. Demirel dönemin iktidarına vurdukça vurmaktadır.

Miting meydanındaki kalabalık bir anda, “Silkele Süleyman düşecekler” diye bağırmaya başlar…

Demirel, “Silkeliyorum ama sadece benim silkelemem yetmez. Siz de silkeleyin” diye cevap verir. Halk coşar, meydandaki ağaçları silkelemeye başlar.

Ağaçlar da Demirel’i görmek isteyen insanlarla dolu iyi mi? Başlarlar tabii ağaçlardan patır patır dökülmeye…

Demirel müdahale eder, “Durun! Ben ‘Ağaçları silkeleyin’ demedim, ‘İktidarı silkeleyin’ dedim.” der…

Aradan yıllar geçer… Cumhurbaşkanlığı bitmiş, Türk siyasetinin “bir bileni” olarak Güniz Sokak’ta köşesine çekilmiştir Demirel.

Kendisini ziyaret eden bir grup eski DYP’li, "Efendim, geçin başımıza da ülkeyi şu AKP istibdadından kurtarın!" derler.

Demirel cebinden nüfus kâğıdını çıkarır ve “Şunu on yıl aşağı çekin” dedikten sonra, "Bakın! Sararan armut dalında durmaz! Bunlar ise sapına kadar sarardı! Silkeleyin, silkelemeye devam edin, göreceksiniz ki düşecekler!" tespitini yapar.

Ve dediği olur. Bu tespitinin ardından girilen ilk seçim olan 7 Haziran 2015’te AKP tek başına iktidardan düşer…

Demirel bir ara polemiğe girdiği Erdoğan için de, “Ben meydanlara inersem, O zat kaçacak delik arar” demişti.

Şimdi düşünün, 21 yıldır işbaşında olan, ülkeyi tarumar etmiş ve neredeyse her gün muhalefete büyük malzemeler veren bir iktidar karşısında; o zeki, nüktedan ve ince bir hiciv ustalığını barındıran siyasi karakteri ile Demirel’in muhalefet lideri ya da Cumhurbaşkanı adayı olarak seçime girdiğini düşünün…

Emin olun, yıllar süren ANAP iktidarı karşısında, üstelik bu kadar malzeme olmamasına rağmen yaptığı silkeleyip düşürmenin bir yenisini daha eklerdi siyasi kariyerine…

Diyeceğim o ki; Erdoğan yenilmez değildi ve halen de değil!

Mesele silkeleyebilmekteydi ve silkelemekte. Ve ağacı doğru yerinden silkeleyebilmekte…

Demirel’in nasıl yaptığına bakılsın, orada cevabı var. Bu konuyu bir başka yazıda bu köşeye taşıyıp, aktarmaya çalışacağım.

Gelin şimdi, tebessüm ettiren bir Demirel anısı ile bu yazıyı bitirip, ülkemizin ve demokrasisinin “nerdeeeen nereye” geldiğine bakalım…

Türk siyasi tarihine geçen, hafızalara kazınan efsane karikatürlerin sahibi Bedri Koraman hastalanır, birkaç gün çizemez.

Karikatürlerinde en çok gönderme yaptığı isimlerden biri olan Demirel o sırada başbakandır ve durum dikkatini çeker.

Demirel telefon eder ve “Bedri hayırdır, küs müyüz?” der.

Şu hoş görüye bakın! Espri zekâ işidir, onu özümsemek, eleştiriyi hoş görmek ise özgüven meselesidir.

Ya şimdiki tablo?

Evet!

Çoban Sülü Anadolu Kalkınmasının Atatürk’ten sonraki mimarıydı. Milyonların çatlamış toprakla mavi gökyüzü arasına sıkışan kaderini değiştiren isimdi.

Evet!

Kendisini, İslamköy’den Çankaya’ya taşıyan cumhuriyetin kıymetini biliyordu ve cumhuriyetle hiç kavga etmedi.

Onun için ki, “Atatürk’ü unutursak her şeyimizi kaybederiz” demişti.

Evet ama bütün bunların yanında bence en büyük özelliği engin siyasi hoş görüsüydü.

O hoş görü bugün iktidar cephesinde olmadığı gibi, muhalefetten de uzaklaşıyor sanki…

Ne diyelim; eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı demişler ya.

Yağıyor azizim. Sağanak sağanak hem de.

Demirel’e özlemle…

Yazarın Diğer Yazıları