Selvi fena çuvalladı
AKP'ye ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan'a çok yakın olan gazeteci kardeşim Abdülkadir Selvi öyle bir yazı ile Hakan Atila'ya sahip çıktı ki Türkiye'yi de ateşe attı.
Selvi diyor ki;
"Başarılı bir bankacı, namuslu bir Türk vatandaşıydı. Masum olduğu halde ABD'de hapis yatma pahasına devletini satmadı."
Selvi'ye de AKP iktidarına da soruyorum?
- Hangi sır vardı ki Hakan Atila o sırrı Amerikalılara vermeyerek devletini satmadı?
Selvi diyor ki;
"Hakan Atilla, Reza Zarrab davasında itirafçı olsa bir gün bile hapiste yatmayabilirdi. Zarrab davasında Halkbank Genel Müdür Yardımcısı sıfatıyla kürsüye "kıymetli tanık" olarak çıkar, Türkiye'yi suçlar, bunun karşılığında yüz binlerce dolar alır, ABD'de lüks içinde yaşardı.
Selvi'ye de AKP iktidarına da soruyorum?
- Demek ki ortada bir suç var ki Atilla bunu açıklasa hem para hem Amerika'da lüks yaşam sağlayabilirdi.
Hakan Atila ve Türkiye ambargoyu delmek için hangi suçu işlediler?
Selvi özetle diyor ki;
"FETÖ'cü komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz, Türkiye aleyhine tanıklık yapıp 50 bin dolar para, maaş ve ABD'de oturma iznini koparmıştı.
Hakan Atilla'nın ondan eksik ne tarafı vardı?
Çünkü Hakan Atilla namuslu bir adamdı. Önüne serilen imkânlara, kendisine yapılan işbirliği tekliflerine rağmen hapis yatmayı göze aldı, ülkesini satmadı."
Selvi'ye soruyorum?
- Hakan Atila'ya FETÖ'cü dediğinin farkında mısın?
Sevgili Selvi bu kez fena çuvalladın…
Değerli okurlarım,
AKP iktidarı, Amerikan'ın koyduğu İran ambargosunu delmek için "Reza Zarrab aracılığı formülü" uyguladı…
Dönemin etkili ekonomiden sorumlu bakanı Zafer Çağlayan yönetti.
Bu yol Amerika'nın tepkisini çekip uyarı yapması sonucunda Türkiye'nin Zarrab üzerinden ilaç ve gıda ihracatı yaptığı formülü devreye alınıyordu.
AKP hükümeti bakan Çağlayan'ı, o da Halkbank'ı bu para trafiğinin bankacılık ayağı olarak görevlendirdi.
Halkbank'ta da genel müdür yardımcısı Hakan Atilla bu önemli para trafiğini yönetti.
Değerli okurlarım,
7 Aralık 2017 tarihinde, "4,5 milyar doları kimler paylaştı" başlıklı yazımda özetle "Reza Zarrab Davası Amerika'da sürerken Türkiye'de çok önemli iki soru yanıt bekliyor" dedim:
Birincisi İran'a 2012 yılında yapılan 11 milyar dolarlık hayali ihracatın yüzde18'i olan 1 milyar 980 milyon dolar tutarındaki KDV iadesini kimler aldı?
İkincisi İran'a gönderilmeyen 2 milyar 500 milyon doları kimler aldı?
Toplamda ise 4 milyar 480 milyon doları kimler paylaştı?
19 aydır bu soruma tek bir yanıt gelmedi.
Abdülkadir Selvi inşallah bu 4,5 milyar doların hesabını da sorar…
Değerli okurlarım,
Aslında her şey "Türk ekonomisine katkı" amacı ile yapılıyordu ama uyanık Reza Zarrab da "hayali ihracat" ve diğer kayıt dışı yollarla milyar dolarlar kazanıyordu.
Hatta "hayırsever" kimliği ile AKP yanlısı vakıflara da siyasilere de hediyeler ile bağışlar yapıyordu.
Reza Zarrab gerçeği uzun ve başrolündeki isimler de o dönemim AKP iktidarının sorumluları da dağıttığı paralar da belli.
Ancak Türkiye'de hiçbir dava açılmadı, açılamadı.
17 Aralık bırakın dava konusu olmayı AKP'liler için 25 Aralıkla birlikte FETÖ davalarında akıl almaz şekilde, "aklanma miladı" sayıldı…
"Yolsuzluklarla mücadele" sloganı ile 2002'de kurulan ve tek başına iktidar olan AKP'nin 17 Aralık'ta adları ve eylemleri yayınlanan 4 bakanı TBMM genel kurulunda Erdoğan tarafından "affedilerek" AKP oyları ile yüce divandan kurtarıldı…
Reza Zarrab mı?
İtirafçı Zarrab ise Amerikalılar tarafından "itiraflarına dayanılarak" affedildi.
Hakan Atila'ya gelince AKP hükümetinin emirlerine yerine getiren ve bunları "sır" diye tutan bürokrat olarak Amerikan yargısı tarafından mahkum edilmesinin karşılığını elbette çok önemli makamlara atanarak alacaktır.
Atila'nın AKP iktidarı aleyhine konuşmaması o kadar sevinç yarattı ki sanırım devletin özel uçağı ile getirildi. Damat bakan çiçek vererek sarılıp kucaklayarak karşıladı.
Atila ya Amerika'da gerçekleri açıklasaydı?
Ne olacağını sizler de benim kadar biliyorsunuz.
Japon Atasözü der ki;
"Pirincin içindeki siyah taştan değil beyaz taştan korkun…"