Şehitler de ölür vatan da bölünür
İçim öfke dolu. O kadar kabarmış durumdaki öfkem, anlatamam. Öfkem, vatandaşlarını tavuk boğazlar gibi öldüren katilleri cezalandırmak için başkalarının inayetine ve onayına sığınan hükümete, başındakiler ve destekleyicilerine. Öfkem onları bir torba yiyecek ve Ağustos ayında kömür almak için seçerek bugünü hazırlayan, ülkesini ve çoluk çocuğunu satanlara.
Öfkem, Talabani’den rüşvet alan ve İsrail’in Herzliya kentinde Sami Ofer tarafından yaptırılan Interdisciplinary Center Herzliya diye bilinen kolejde, 25 Temmuz 2007 Çarşamba günü saat 17.45’te “Türkiye Seçimleri’nden Sonra Orta Doğu” konulu panelin konuşmacıları Soli Özel ve Cengiz Çandar’a. Nedeni O toplantı tutanaklarına göre; “PKK 35.000 insanı öldürdü, bu katillere savaşçı demek ne kadar doğru” sorusunu “Efendim, öldürülenlerin 35.000’i bulduğu yok, bunların zaten 25.000’i piikeykey faytır (PKK Fighter)” diyen Çandar ve “PKK’lılara nasıl savaşçı derler, nasıl itiraz etmezsiniz” diyenlere “Her savaşın iki tarafı vardır, bu savaşın da tarafları Türk askeri ve PKK’lılar” diyen Soli Özel’e.
Öfkem, televizyonlarda şehit haberlerinin altına hüzünlü müzik döşeyerek, dramatik ve acıklı bir sesle devrik cümlelerle, bu haberlerden rating kazanmaya çalışan televizyonlara ve televizyonculara. İnanmadıklarını bugüne kadar bağıra bağıra ilan eden, bir gram bile umursamadıkları bu vatan evlatlarının cenazelerini rant yapmak için kullanan meslektaşlarıma. PKK’ya terör örgütü demeyen, Talabani’ye mikrofon ve ekran veren Kanal D’nin Mehmet Ali Birand’ına. Şehit ailelerine bağış adı altında, kendi reklâmlarını yapan, toplanan paraların faizlerinin ne olduğunu veya olacağını açıklayamayan şirket kurum ve kuruluşlara öfkeliyim.
Kusura bakmayın ama; Türkiye artık inandırıcılığını ve kendisine saldırılırsa karşılık verir yolundaki korkutuculuğunu kaybetmiş bir ülke. Bu kayıplar artık hemen hemen her alana yayılıyor. Türkiye’nin, tek askerini bile kaybetmeden bu işin hâlâ altından kalkabilecek bazı alternatifleri var. Herkesin aklını biraz zorlayınca, bulabileceği bu karşılıklar şöyle olabilir;
n Sınır kapılarını kapatırsınız ve Kürt bölgesine yalnızca aşağıdan Bağdat üzerinden mallar gelsin.
n Kürt bölgesine siz elektrik vermeyin, uçuş için geçiş hakkı tanımayın karanlıkta kalsınlar.
n Petrol boru hattını kapatın, petrollerini aşağıya Basra üzerinden yollamak zorunda kalsınlar. (Ürdün üzerinden giden öteki boru hattı, Sünni Arapların tepkisi nedeniyle çalışmaz.)
n Barzani ve Talabani’nin her terör saldırısı ardından, ekonomik çıkar noktalarının vurulması. Bu füze veya hava saldırıları ile vurma, terör sorumluları teslim edilene kadar devam edebilir.
n Barzani’nin bir özel timle aynı İsraillilerin usulü kaçırılıp, ancak istenen teröristlerin verilmesi halinde iade edilmesi.
Gördüğünüz gibi tüm bu olayları yapmak için tek bir askeri tehlikeye atmanıza gerek yok. Ama İsrail’in kendi düşmanlarına yaptığı gibi yürek ister.
Bu arada ortada başka bir tehlike özellikle Soroscu ve AB’ci kiralık kalemler ve gazeteciler tarafından pompalanıyor. Onları dinlerken ne kadar Türk askerini düşünüyorlar diye gözleriniz yaşarabilir. Oyun şu, “Türkiye illa bir askeri operasyon yapmak zorunda değildir, aksine, Kürtlerle (Talabani ve Barzani ile) diyalog maskesi altında masaya oturması ve teröristlere genel bir af çıkarması isteniyor. ABD başkenti tarafından ve Batılı AB’li dostlarımız tarafından kotarılan bu plana göre Türkiye masaya, ıraklı Kürt aşiret liderleri, Bağdat hükümeti, Birleşmiş Milletler ve ABD ile masaya oturtularak PKK için aynı Güney Afrika’da olduğu gibi bir genel af çıkarılması.
Evet, sevgili okurum, biz böyle gamsız bir şekilde ülkemize sahip çıkmadığımız sürece, Vatan da bölünür, Şehitler de ölür ve unutulur.