Savaş lordları
Bir salon dolusu insan nasıl topluca hipnotize ediliyorsa, kitleler de benzer şekilde uyutulabilir. Doğrusu kitleleri sürü gibi gören uluslar üstü güçler ve yerel temsilcileri de bu işlerde epeyce mesafe kazandı. Savaş lordlarının en sevdiği kesimler, makul, dengeli, insani düşünmekten uzak fanatiklerdir. Hedef ülkede halkın saygı duyduğu, kutsal saydığı hedeflere örtülü saldırılar düzenleyerek toplumun akıl sağlığını bozar. Öfkelerinin esiri olmuş kitleler artık nereye istenirse oraya rahatça yönlendirilirler. Kullanılmak istemiyorsanız yalnız bir noktaya odaklanıp kalmamalı ve öfkenizi kontrol etmelisiniz!
Bu tezgaha düşmeyen toplum neredeyse yoktur. 11 Eylül saldırısından sonra liberal Amerikan toplumunun tutulduğu histeri nöbeti, Myanmar’da Budistlerin insanlık dışı katliamları, Avrupa’nın ortasında Sırpların Srebrenitsa’daki soykırımı vs. onlarca misal, cinnetin dini ve ırkının olmadığını ispatlar. Büyük ülkeler içte ve dışta barış mesajları verir. Fakat bir de çatışmalardan beslenen savaş lordları vardır. Bunların kimi paralarına para katar, kimi yeraltı kaynaklarını boşaltır kimi de sapık ideolojilerine zemin hazırlar.
Savaş lordlarının işini kolaylaştıran faktörler vardır. Etnik azınlıklar ve yoksullar rahatça tahrik edilirler. Örneğin İslam dünyasında fitne çıkarılacak ve sonuçta bir memleket işgal edilecekse üzerine çalışılacak kesim yüzde 15 civarında nüfus popülasyonu olan Şiiler’dir. Eğer Şiiliğin etkisinden uzak yörelerde operasyon yapılacaksa o zaman fakir yörelerden seçilmiş El Kaide ve IŞİD türü radikal örgütlere ihtiyaç duyar. Çünkü emperyalistlerin de kendi vatandaşına denizaşırı bir ülkeyi niçin işgal ettiğine dair ikna edici bir açıklaması olması gerekir.
Suudi Arabistan, Yemen’deki Şii Husilere yönelik askeri harekat düzenledi. “Kararlı fırtına” isimli operasyona 100 savaş uçağı ve 150 bin asker katıldı. Bunu Mısır ve Türkiye de destekledi. Elbette ilk destek mesajı ABD’den geldi. Tek itiraz ise İran’dan. Oysa Yemen’deki yönetime isyan eden Husiler kategorik olarak Şii sayılsa da normalde inanç bakımından Sünnilere daha yakındır. Aslında sorun basit bir kabile kavgası olmasına rağmen İran Husilerin yanında yer alınca otomatikman dünya kamuoyu bu işgali alkışladı!
Yoksa yeryüzünün en büyük silah ithalatçısı Suudilere bu kadar silah nasıl satılabilecek! 2014’te silah ithalatını önceki yıla göre yüzde 54 artırarak 6.5 milyar dolara çıkaran Suudi Arabistan’ın önümüzdeki birkaç yıl içinde ABD’den 60 milyar dolarlık jet, helikopter, füze türü sofistike silah sistemleri satın alması bekleniyor.
Silah lobilerinin ABD Kongresine ve batılı kamuoyuna Suudilere sattığı silah için bahaneyi İran oluşturmuş oluyor. El Kaide ve IŞİD örgütleri İslam coğrafyasında bu yüzden kolayca yayılıyor! Her ikisi de geleneksel tebliğci akımların aksine gayri Müslim ülkeler yerine zaten halkı Müslüman olan memleketlere yayılma hesabı güdüyor. Basit bir anlatımla, Türkiye’nin temsil ettiği İslam’ın yönü Avrupa’ya doğruyken, İran İslam’ın çok rahat anlatılabileceği Hindistan ve Asya yerine Müslüman ülkelere yöneliyor. Afganistan, Irak, Suriye ve son olarak Yemen’deki çatışmalarda varlığını hissettiriyor. Nükleer teknoloji ve füze imalatıyla adını gündemde tutan İran ne hazindir ki kendi ham petrolünü dahi doğru dürüst rafine edemiyor ve Shell firmasından hizmet satın alıyor! İran, 2 milyar dolar borcu ödemeyen Shell ve BP’yi tekrar ülkesine davet etmek zorunda kaldı!
Dünyadaki ve bölgemizdeki savaş lordlarının çarklarının dönmesi için öfke pompasının çalışması gerekiyor. Maalesef içerde topluma nefret kusan siyasetçi o kadar çok ki, ayrıca dışardan ithal etmeleri gerekmiyor. Tüm dünyaya model sunma potansiyelini taşıyan Anadolu insanı maalesef birkaç gün ötesini göremeyen kifayetsiz muhterisler yüzünden kısır tartışmalarla kendi kendisini tüketiyor!