Sanal Türkiye
Erdoğan'ın, New York macerası, aynen geçen yazımda yazdığım gibi geçti. Bakmayın yandaş medyaya. Onlar, gerçek değil, sanal bir dünyada yaşıyorlar. New York'ta olanları yazmadıkları için gerçeği bilmiyorsunuz.
New York'ta, kendi yandaşlarının düşünce üreten kurumlarında konuşacak dedik, kalktı, İbrahim Kalın'ın SETA adlı (kendin pişir kendin ye mantığında) kurumunda konuştu. Tüm gidiş amacı FETÖ demiştik. Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında, FETÖ'yü anlattı. Boş sıralara konuşacak demiştik. Obama ve öteki Batılı ülkeler için sıraları dolduranlar, Erdoğan konuşurken salonu terk etti. Meraklısı varsa, internetten Birleşmiş Milletler sitesine girip, Genel Kurul konuşmaları bölümünde, Erdoğan'ı seçip, salonun doluluk oranı konusunda kendileri karar versin.
***
İkili görüşmelerde, öylesine yürek yakan bir gelişme izlemedik. Obama ile ayaküstü hal hatır sorma, İngiltere Başbakanı Theresa May'le görüşme, Pakistan Başbakanı Namaz Şerif'i kabul, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile bir araya gelme ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile BM Genel Merkezi'nde ikili bir görüşme. Ben yazıya otururken beklenen görüşmeler, Japonya Başbakanı Şinto Abe, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Naif bin Abdülaziz Al-Suud'du.
Oysa Birleşmiş Milletler Genel Kurul çalışmaları için New York'ta 140'tan fazla ülkenin lideri bulunuyor. Rahmetli Özal'ı hatırlıyorum. Her yarım saatte, bir yabancı ülke lideri ile görüşürdü. Ancak anladığım kadarı ile bu ziyaretin iki amacı var. Saklamadılar, biri FETÖ. İkincisi, ülkenin içine girdiği ekonomik sıkıntı. Dünya Coca Cola'yı yasaklarken en iyi Pazar haline gelen Türkiye'nin çocuğu ve yönetim kurulu başkanı Muhtar Kent aracılığıyla, Amerikan yatırımcı şirketlerine huruç hareketi yapma gibi duruyor. Ancak toplantıya katılan şirketlere bakınca (3M, Cargill, Cisco, Citibank, Coca-Cola, Dow Chemical, General Electric, IFC, Johnson & Johnson, Master Card, Metlife, Nike, Pepsi) bunların daha yeni Türkiye'den kaçtıklarını fark ediyoruz. O zaman devlet, bu şirketlere yeni bir teminat veya gelin diye yeni vaatlerde mi bulunuyor da çağırıyor sorusu geliyor aklımıza?
Yazının başında yandaşlar ve yanları, sanal bir dünyada yaşıyor, gerçek dünyadan haberleri yok demiştim. Mesela bana, Almanya'dan hakaret dolu mektup gönderen yandaşlar, ne acı ki başlarına gelenlerin hâlâ farkında değil. Yakın bir tarihte, Avrupa'da Türk isimli erkeklerin iş kaybına tanık olabiliriz. Bugünlerde Almanya'da Türk isimli kadınlara, iş vermeme konusunda bir eğilim olduğunu da duyuyoruz. Yandaşlarına ve kendi memleketlisine en büyük kötülüğü ettiler hâlâ farkında değiller.
***
Birçok Avrupa ülkesi Türklere, artık öğrenci de dâhil vize vermeme eğiliminde. Bir başka eğilim, turist vizelerinin Türklere verilmemesi yolunda. Yalnızca bir grup iş adamı, Avrupa ülkelerine gidebilecek. Bir zamanlar Almanya ve Avrupa vizeleri için oluşturulan kuyrukları hatırlarım. Gene o günlere döndük. Dünya, bizim, IŞİD ile savaşıyor gibi savaşmadığımızın farkında. Dünya, Suriye konusunda bir karar alıyor, bize sormuyor. Sormaya bile gerek duymuyor. ABD Başkanı Obama, mülteciler için Almanya, Kanada ve öteki Avrupa ülkelerine teşekkür ediyor, milyonlarca Suriyeliye barınak veren Türkiye iki dudağının arasında yok. Oysa Suriye, bizim komşumuz. Dünya bizim Suriye konusundaki tavrımızın farkında. Son G20 zirvesinde, Obama'nın bizimkilerin önüne bazı belgeler koyduğu söyleniyor. Bir de FETÖ şikâyetleri, Batı dünyasında beklenen etkiyi yapmıyor. Kapalı bir toplum olduğumuz ve sanal bir dünyada yaşadığımız için, neyin doğru, neyin eğri olduğunu da bilemiyoruz. Oysa kendi ellerimizle, kendi geleceğimizi yıkıyor, sonra oturup başkalarını suçluyoruz.