Sadık Fikret, Cazim sana hasret...
Birden yâdıma düşüyor o dost, facebookta kısacık fakat anlam yüklü o şiirini paylaşıyorum: "Sacayağın üç ayağı var/Biri olmasa eğiler/Üçü bir yerde iş görür amma/Her biri özünü (kendini) birinci biler" FİKRET SADIG/AZERBAYCAN (Benim değerli dostum).
Azerbaycanlı Rafiq Şahbazov'dan yorum geliyor hemen: "Vefat etti..."
Şoke oluyorum, Fikret Sadık vefat etmiş bir ay önce, ben duymamışım...
1990 yılıydı, Şemsi Belli tarafından yayımlanmakta olan Şiir Defteri Dergisi'ni Türk Dünyası'na da açmak istiyoruz, işin Azerbaycan kısmı da bana düşüyor. Kiril Alfabesi biliyorum, bu bize iletişim kolaylığı sağlayacak. Şair ve yazarların adreslerine dergileri postalamaya başlıyoruz. Birkaç ay sonra Azerbaycan Yazıcılar Birliği'nin "Şiir Üzre Meslehetçisi (görevlisi)" Fikret Sadık'tan Kiril Alfabesi ile yazılmış bir mektup geliyor, derginin Nisan 1991'inci sayısında yayımlıyoruz. Bazı yerlerini sunayım:
"Dergi, aydın, sade, yığcam ve zeriftir... Sahife sahife, mısra mısra ohudum, doymadım, elimden yere goymadım. (...) Menim adım büyük Türk Şairi Tofig Fikret'ten gelir. Nazım Hikmet'i görmüşem. Orhan Veli'ni uzagtan uzağa tanıyıram, ohumuşam, sevmişem. Mene göre Türk şe'ri dünya şe'ri üzüğünün gaşıdır. Bu gaş ne gıymetli daşdan yontulmuş ve cilalanmışdır."
Dergi tanışıklığı, kitap teatilerini getirdi, Fikret Sadık'a 1990 yılında yayımlanan "Ateşkes Çağrısı" adlı kitabımı yolladım. Okumuş. Upuzun bir mektup da ona yazdı. O kitabın ikinci baskısına da koyduğum bir bölümü şöyle idi o mektubun: "Ateşkes Çağrısı kitabındaki şe'rlerin dili o geder aydın ve temizdir ki, halk şe'ri düştü yâdıma. Sonra gördüm ki, siz doğrudan da halk şe'rini bilirsiniz... Yüreğim dağ'a döndü. Halk şe'ri torpahtır. Biz hamımız ondan bitmişik, gol budag atmışıg, ağaç olmuşug. Beşikten mezara dek halk şe'rine möhtac olmuşug..."
Fikret Sadık, "Dünya Öz İşindedir" adlı kitabını da imzalayıp yolladı bana. O kitap, şu dizelerle başlıyordu: "Ümid menden üz dönderse/Penceremi döğse gorhu/Bir elimden gopuz tutar/Bir elimden Dede Gorhud"
Ama o kitaptaki en güzel şiir "Elifbanı Bilmeyen Nenemim Elyazması" adlı uzun bir şiirdi. Fikret Sadık, Bakû İçeri Şeher Halı Müzesindeki eşsiz Azerbaycan halılarını anlatıyordu. Tadımlık iki beyit sunayım:
"Halça (halı) kadim harita, hikmetle dolu şe'r/Burda zerrece nokta bir kitaplık söz deyir (diyor)"
"Elifbanı bilmeyen nenemin el yazması/Bir gülüne hekk olup (nakşedilip) hem özü, hem dünyası"
Bu şiiri dostum Prof. Dr. Ali Yavuz Akpınar'a yollamış, onun İzmir'de çıkarmakta olduğu Kardaş Edebiyatlar Dergisinde yayımlanmasını sağlamıştım, çok da beğenilmişti.
Sonra biz Şemsi Belli Ağabeyi ile birlikte Azerbaycan'a davet edildik, Fikret Sadık karşıladı orada bizi. Bir haftalık unutulmaz bir seyahatti. Birçok şairle tanış olduk. Döndüğümde gezi notlarımı hem Şiir Defteri'nde hem de Ortadoğu Gazetesinde yayımladım.
Sonra soğudu ilişkiler... Bundan birkaç yıl önce Berfin Bahar Dergisinde yine Fikret Sadık'ı yazdım "Azerbaycan'da bir şiir çınarı" başlığıyla. Dergiden ona da yolladım ve bir süre sonra telefon ettim almış mı diye. Almış ve yazıyı çok beğenmiş: "Çok semimi, hoş bir yazı... Seni öpürem Cazim" dedi.
Bu son görüşmemizdi...
Bu yazım bu dosta son görevim olsun: "Sadık Fikret, Cazim sana hasret!"