Saddam, Esat ya sonra?
“Hayırdır İsmail dün Esat, bugün Saddam” diyebilirsiniz.
Ülkücüler kendini zor ifade eden insanlardır, dostları yoktur, hep dezenformasyona tabi tutulurlar. Elimden geldiğince hissiyatımı anlatırken yanlış anlaşılmaların da önüne geçmek istiyorum.
PKK’nın karşı olduğu, savaştığı, hatta savaş önceliğini Türkiye’den dahi ayrılarak ön plana aldığı Esat yönetimine neden karşı olduğumuzu sorguluyorum.
Seneler evveldi. Ben BBP İstanbul İl Başkanıydım. Kıbrıs’ta, Denktaş’ın kaybettiği seçimde, gözlemci olarak bir heyetle Kıbrıs’ta iken, ikindi vakti telefonum çaldı, arayan rahmetli Muhsin Başkan’dı... Kıbrıs’ta seçimin havasını sordu. Ben de “Moralim bozuk, galiba hain yapı seçimi alıyor” dedim. O da bana “Benim de moralim bozuk, hiç aklıma gelmezdi ama Saddam’ın yakalanmasına üzüldüm” dedi....
Ben de şaşırmıştım, Saddam’ın bir kuyuda yakalandığını ilk Muhsin Başkan’dan öğrenmiştim. Muhsin Başkan, benim Saddam takıntılı bir adam olduğumu bilirdi, “İnanır mısınız, şimdi ben de üzüldüm” demiştim. Üzüldüğüm Saddam mıydı yoksa o kuyuda Müslümanların düştüğü duruma mı üzüldüm, bilmiyorum. Belki de kafir karşısında, söz konusu Saddam bile olsa bir Müslümanın yenilgisini kabullenemeyişimdi üzüntümün sebebi.
Tıpkı 11 Eylülde ABD’de sözde El Kaide’nin yaptığı eyleme çok üzülemediğim duygu gibi, çelişkiler dolu hissiyatımızı tarif edemediğimiz gibi.
Hep İslam dünyasının canının yandığı dünya siyasetinde, zengin, gelişmiş ülkeleri vicdanımda sorumlu tuttuğum için miydi bu karmakarışık iç dünyam?
Velhasıl karşıtlıklarımızın, düşmanlıklarımızın, desteklediklerimizin kim olduğunu anlamak için, biraz da “bu işlerden kimler karlı çıkıyor” diye yaptığım sorgulamalar nihayetinde düşüncelerime bir rota çiziyor.
Evet, ben bu yüzden planlanan büyük Kürdistan’ın temellerinin atılması için, tıpkı Saddam’ın gittiği gibi, Esat’ın da gitmesinin, senaryonun bir parçası olduğunu görüyorum ve bu filmin figüranı olmayı reddediyorum. Bu endişe, tıpkı Saddam sevgisiyle izah edilemeyeceği gibi, Esat sevgisi olarak yorumlanmamalı, çünkü değil, tamamen ülkemin geleceği için duyduğum endişelerdir....
“Ülkemde Kürdistan kurulacaksa oluk oluk kan aksın” diyenler gibi çocuklarımı kurban verecek kadar ne cömert ne de cesurum artık. Çünkü biliyorum ki cephede bu tür beyanatları verenler değil geçmişte olduğu gibi birebir bizlerin canı yanacak... Bu beyanatları verenler önce çocuklarını kurban verip veremeyeceklerini nefislerine sorsunlar.
Gördük, iri iri beyanat verenler, car car her gün TV’lerden inmeyenler, Ergenekon’dan iki gün tutuklu kalınca ortadan kayboldular, sesleri solukları çıkmıyor. Adam olsalardı şimdi konuşurlardı.
Bekara karı boşamak kolaydır, ama biz bu imtihanlardan çokça geçtik, rahat konuşabilirim. Cezaevi idarelerine isyandan hücrede yatmak, sürgün olmak gibi sayısız ceza sicilimizde duruyor.
Durumun vahametini Başbakan neden anlamıyor, birileri neden anlatmıyor? Sonuçları çok acı olacak bir akıbete doğru gidiyoruz...