Renkli camlar...
Uzun yıllar evvel “politika şeytanla anlaşma imzalamaktır” sözünü okuduğumda mübâlaalı bulmuştum açıkçası, Cemil Meriç’in inşirah bulmayan ruhu, bitip tükenmek bilmeyen uslûp coşkusu ve yine hudutsuz tecessüsünün biraz kantarı kaçmış retoriklerindeki med cezirlere vermiştim. İtiraf etmeliyim ki, bir yandan da oturaklı bir ikaz veya sunturlu bir yön levhası olarak da hazzetmiştim cümleden, belki bir gün lâzım olur diye kazınmış hâfızama demek ki...
Ardımızda bıraktığımız yıllar, bu cümleyi hafızamın derinliklerinden mebzûl miktarda çıkaracağım hâdiselerle dolu...
İlkesizliğin, samimiyetsizliğin, hakikaten inanmamışlığın/inanamamışlığın, hakikat uğrunda vazgeçemeyişlerin bir metaforu şeytan. İdeâllerimizin gençlik eyyâmımızda olgun ve diri, yıllar geçtikçe yorgun ve tâkatsiz ve tatsız bir hâl almasının, çürümesinin, nemli bir kâğıt tomarı gibi kokuşmasının metaforu.
Politikanın kaygan zemininde yürümenin ne kadar yüksek bir kâbiliyetler skalası gerektiren bir iş olduğunu anladığımızda, siyâsîideâllerimizin de ne kadar fantastik olduğunu da anlamıştık aslında aynı zamanda. Bunun, zihnimizde bıraktığı acı tatlar hâlen zaman zaman damağımızda hissettiriyor kendini, ikrah ediyoruz her seferinde.
Daha henüz, mahallenin boş arsalarında üç kornerin bir penaltıya tekâbül ettiği ve altıda kalelerin değiştiği, on iki de de maçın bittiği çetin futbol maçlarının oynandığı ve neredeyse çocukluk günlerine tesâdüf eden yıllarda kuşandıkları ideallerinin artık nicedir duvara tosladığını bizzat gören bir neslin hayal kırıklıklarının bile son demleri yaşanıyor...
Dünyayı yerinden oynatabileceklerine inanmış, ülkeyi ancak kendilerinin kurtarabileceklerine güvenmiş ve üzerinden 12 Eylül geçmiş bir neslin ayne’lyakîn vardığı yer; siyâsetin içinde tutunamamak, vâr olamamak, kendini ifâde edememek, ideallerinin izini sürememek, reel politik denen o aşüfte ile aşık atamamak...
Reel politik denen aşüfte ile aşık atabilenlerin zemini artık aktif siyâset.
Şartlar ne olursa olsun, seçim arifelerinde ilkesiz randevular bulvarı artık aktif siyâset...
Ortada ne hatır, ne hak, ne hukuk, ne liyâkat, ne vefa, ne nezâket, ne letâfet, ne usûl, ne erkân, ne âdâb ve ne de muâşeret bırakmayanların kırk sâniyelik hatırı olmayan kahveler sokağı aktif siyâset...
Denize düşenlerin karşılarına çıkan bir küçük çırpıya sarılabildiği bir vâr olma mücâdelesi aktif siyâset...
1980’den bugüne siyâsetin içinde hârâb olan bir neslin iflâsı artık aktif siyâset...
Bu nesillerin siyâset yoluyla ait oldukları câmiaya hiç bir şey verme imkânları kalmamıştır.
Sermâyelerini tüketmişler, yüzlerce kırgınlığın, yüzlerce hayal kırıklığının, yüzlerce istifhâmın konusu olmuşlardır. Züccâciye dükkânında kırk yıl dolaşmışlar ordusudur bu nesiller ve ortalık cam kırıklarıyla doludur. Güzelim kristaller, çeşm-i bülbüller, lâledanlar paramparçadır ve yerlerdedirler...
Altın verip, gönüllü olarak rengârenk camlar alan, aldıkları bu renkli camlara altından çok daha fazla kıymet veren ve seven Kızılderililerin, renkli camların renk ve ışık geçiren oyunlarıyla mutlu olmalarındaki o çocukça sâfiyetlerini, beyaz adamın hesaplı, planlı, şüphelerden oluşmuş, vehimli, güvensiz, sevgisiz ve ahlâksız yüzünü tanıdıklarında gözlerindeki mutluluğun ve neşenin gözyaşı olarak düştüğü yerin adı artık aktif siyâset... Artık devir altına hücûm devri...
Bizde altın yok, renkli camların da yüzüne bakan yok...
Işığa tuttuğunuzda size rengârenk, rehgâhenk, levnî renk cümbüşü sunan renkli camlarla hâlâ heyecanlanacak, çocukça sevinebilecek, onları yan yana dizmekten hoşlanacak, seslerinden mutlu olacak olanlar var mı acaba hâlâ?
Vakit daralıyor artık, mevsim vedâ mevsimine dönüyor. Umutlarla birlikte sararan son yapraklar bunlar, umutlarla birlikte birer birer düşüyorlar dallarından, umutlarla birlikte son kez yatıyorlar yere sapsarı...
Elimizde bir miktar daha renkli cam kalmıştı karşılığı olmayan, renkli, ışık geçiren camlarla mutlu olması için ve mutlu olmasını bilen son sâhibine verildi... Artık renkli camlar, onları dağıtacak hâzık ve cömert, merhametli ve müşfik, vicdanlı ve musâmahakâr, adâletli ve insaflı, hakkâniyetli ve mahviyetkâr, mütevâzı ve kudretli, diğergâm ve hesapsız ve soylu ellerde... O ellerin yükselttiği erişilemeyecek yerden irtifâ kaybederek düşüyorum bâzen.. O kalbiyle ve yüksek ruhuyla yine yükseltiyor...
Umulur ki uzanacağım teneşir o erişilemeyecek yükseklikte kurulmuştur benim için ve teneşir ile musallâ arasındaki en kısa yolda düşmeden o yükseklikte taşınırım...