Rekabetçi kur neden çözüm olmadı?
Geçmiş krizlerde devalüasyon yapılarak rekabetçi kur sağlanır ve sorun çözülürdü. Bu gün ise dalgalı kur politikası nedeni ile devalüasyonu piyasa yapıyor. Hatta daha yüksek kur artışları olduğu halde rekabetçi kur çalışmıyor.
2007 Aralık ayında bir dolar 1,1590 TL idi. 2020 haziran ayında bir dolar 6,8500 TL oldu. Bu arada enflasyon (TÜFE) endeksi 100'den 319,57'ye çıktı. Başka bir ifade ile fiyatlar üç kat arttı.
Aşağıdaki tabloda, Dolar endeksi, TL enflasyon endeksi hesaplanarak 2007 Aralık ayında 200 dolar olan bir ceketin ihracatından 2007 ve 2020 yıllarında ele geçen TL hesaplanmıştır. Kur artışı nedeni ile ele geçen TL'de reel olarak yüzde 52,8 artış var.
Ne var ki Türkiye, rekabetçi kur avantajını kullanamıyor. 2019 yılında ihracat yüzde 2 arttı. Ticaret bakanı rekora imza attık dedi. Yüksek kurun ithalata etkisi daha fazla oldu. İthalat yüzde 9 oranında düştü. Ancak üretim de düştü. Bu defa fert başına GSYH büyüme eksi oldu. Üretimin düşmesinin nedeni ithal girdi oranının yüksek olmasıdır.
Rekabetçi kur için dünyada kur savaşları oluyor. En iyi örneği, Çin-ABD ve ABD-AB arasında yaşanıyor.
Türkiye'nin her krizden devalüasyon ile kurtulduğunu söylemiştim. Bu defa neden olmadı? Bazılarını açıklamaya çalışacağım.
1. Dalgalı kur politikası, üretimi ve ihracat malı üretiminde ithal girdi payını artırdı. Kur artışı ithalatı da pahalı yapıyor ve ithalatın finansmanını artırıyor. Üretimin düşmesine neden oluyor.
Yine bu kur politikası kırılganlığı ve paralel olarak dolarizasyonu artırdı. Dolarizasyonun artması para ve faiz politikasını çalıştırmıyor. Yapılması gereken kur politikasını değiştirip Türkiye'nin piyasa yapısına ve şartlarına uygun yeni bir sisteme geçmektir.
2. Ekonomide güven bunalımı oluştu. TÜİK verilerine göre, 2017 yılından beri reel sektör güveni düştü. Raiting kuruluşları Türkiye'yi yatırım yapılamaz spekülatif olarak ilan etti. Dünya adalet projesi ve Avrupa Birliği Türkiye'nin hukukun üstünlüğünde geri düştüğünü açıklıyorlar. Bu nedenle yabancı sermaye gelmiyor tersine çıkıyor. Yatırım da yapılmıyor.
Yapılması gereken, hukuk alanında insan hakları ve demokrasi alanında ciddi reformlar yapmaktır. Parlamenter sisteme dönüş güven tazelemesi olabilir.
3. Türkiye bankaları yabancıya açmakta cömert davrandı. Son on yıldan beri gelen yabancı yatırım sermayesinin yüzde 34'ü finans ve sigorta sektörü için gelmiş. Bankacılık kesiminin yüzde 50 kadarı yabancıya verildi. Bankacılık bir imtiyazdır. Ancak bankalar da en yüksek kar elde etmek isterler. Bunun için Türkiye'nin çıkarlarını değil kendi karlarını maksimize etmek isterler. Bu nedenle yaptıkları kur spekülasyonu swap işlemleri piyasayı bozucu etki yapabiliyor. Yabancıların sektördeki payını yüzde 10 seviyesine düşürmeliyiz.
Aynı şekilde yabancılara petrol-doğalgaz ve altın madeni arama imtiyazları da verdik. Bunları milli çıkarlarımız doğrultusunda kontrol etmek zordur.
Özetle; Hem bankacılıkta, petrol ve doğalgazda yabancılara ölçüsüz imtiyaz veriyoruz. Hem de sonra yabancı saldırısı diye dert yanıyoruz.
Sonuç olarak; ekonomik istikrar için kurların etkisiz olmasının dış politika nedenleri var. Bunlar biliniyor. Geride çözüm için adım atmak kalıyor.