Ranta vergi tek taraflı olmaz
Başbakan, ekonomide dönüşüm programının ikinci bölümünü oluşturan 8 maddeyi açıkladı. Bu 8 madde içinde en fazla dikkat çeken, imar rantlarının değerlendirilmesidir. Başbakan bu konuyu “İmar planı değişiklikleri ve kamu yatırımları sonucu oluşacak gayrimenkul değer artışlarından kamunun pay almasını sağlayacak bir mekanizma geliştirilecek” şeklinde açıkladı.
İmar rantlarının vergilendirilmesi Türkiye’de öteden beri tartışılan bir konudur.
Rant kavramı, teoride ve uygulamada farklı anlamlarda kullanılıyor. İktisatta, bir faktör geliri olarak, arzı sabit olan toprak ve diğer doğal kaynakların getirisine rant deniliyor. Oysa ki günlük dilimizde rant ve rantiyeci gibi kavramlar spekülatif kazanç olarak, olumsuz anlamda kullanılmaktadır.
Özellikle büyük şehirlerde gayrimenkul fiyatlarında astronomik sıçramalar yaşanmaktadır. Bunun sebebi, imar planı yapılması, devletin altyapı yapması ve nüfus artışıdır.
Bugünkü şartlarda gayrimenkul fiyatlarının artmasının diğer ve belki daha önemli nedeni, doların, altının boş kalmasıdır. 1970 petrol krizine kadar dolar altına bağlı idi. Bir ons altın 35 dolar idi. Yani ABD Merkez Bankası’na bir ons altın götüren 35 dolar, 35 dolar götüren ise bir ons altın alabiliyordu. Bu standart 1944 yılında, Bretton Woods Anlaşması ile dünya ülkeleri arasında kabul edilmişti. Petrol krizinde ABD Merkez Bankası, tek taraflı olarak bu anlaşmaya uymayacağını ilan etti. Bir ons altın fiyatı 1974 yılında 400 dolara kadar çıktı.
Bugün doları destekleyen hiçbir standart yoktur. Dünya para sistemi, ABD ekonomisine ve ABD hükümetinin insafına kalmıştır. Dolarda bir deprem olursa diye korkudan herkes gayrimenkule yatırım yapıyor.
Sonuçta, devletin yaptığı altyapı hizmetleri hepimizin vergisi ile yapılıyor. Başka bir ifade ile maliyetini toplum karşılıyor. Bu nedenle bir arsanın değeri 100 kat artıyorsa, devletin bu artıştan pay alarak, aynı şekilde faydası tüm topluma giden hizmet üretmesi gerekir. Yani şehir rantlarının maliyetine toplum katlanıyorsa, faydasından da aynı toplumun pay alması gerekir.
İşin bu tarafı güzel de, bunun tersi olursa, yani kamu tasarrufu nedeniyle rant değil değer azalması olursa devlet ne yapacak?
Belediyeler ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, sık sık imar planında değişiklik yapıyor. Söz gelimi Fethiye Göcek’te son yapılan bir değişiklik ile yüzde 25 imar izni olan ve turizm alanı olarak ilan edilen bazı arsalar, turizmden çıkarılıyor ve imar izinleri de iptal ediliyor. Bu defa metrekaresi 150 dolar olan arsanın metrekare fiyatı 50 dolara düşüyor. Diyelim ki değeri 10 milyon lira olan arsanın fiyatı 3 milyon liraya geriliyor. Bu şartlarda devlet madem ki rantlardan vergi alıyor, tersine kendi tasarrufundan ve müktesep hakkı çiğnemesi nedeniyle, ortaya çıkan zararı da arsa sahibine ödemesi gerekmez mi? Hep kendine yontan bir devlet, halkın değil otokrasinin devletidir.
Öte yandan, bazı belediyeler özellikle rant yaratıyorlar. Rant yaratmayı yolsuzluk yapmanın bir aracı olarak kullanıyorlar. Maalesef belediyelerin elinde rant yaratma araçları var. Örneğin, şehir planlarında da bazı arsalar yeşil alan olarak ilan ediliyor. Arsa sahibi yeşil alan diye bu arsayı yok pahasına satıyor. Belediye başkanlarının yakınları veya mensubu oldukları siyasi parti yandaşları tarafından alınıyor. Bu arsa sonradan imara açılıyor. Spekülatif fiyat artışları ortaya çıkıyor. Bu rantı üç beş kişi bölüşüyor. Bu gibi olayları her zaman medyadan takip ediyoruz.
İmar Kanunu’nun meşhur 18. maddesine göre de belediyeler imar uygulaması nedeniyle kıymetli arsaları, değersiz arsalarla takas edebiliyor.
Hazineye ait araziler, toplumun ortak malıdır. Birisi bu araziyi işgal ediyor. Gecekondu yapıyor... Bunların çoğunu arsa ve arazi mafyası yapıyor veya kullanıyor. Yani herkesin hakkını gasp ediyor. Devlet, tapu tahsisi yaparak toplumun hakkını bir kişiye transfer ediyor.
Bu tür spekülatif değer artışlarının vergilendirilmesi, hakkaniyet açısından da uygun olacaktır. Ancak, devletin sebep olduğu imar zararlarını da ödemesi gerekir. Ayrıca vergilendirme için gayrimenkulün reel artışını esas alması gerekir. Başka bir ifade ile enflasyonun etkisi bertaraf edilmelidir. Aksi halde enflasyon vergisi alınmış olur.