Primat ve ekibi için
Eski camlar bardak oldu
Radikal gazetesinin dünkü manşeti: Obama coşkusu!
“Ne var, daha dün yazdınız, Obama bütün medyanın umudu değil mi?” diye sorabilirsiniz.
Ama Radikal ne?
Sosyal demokrat gazete.
İsmet Berkan kim; Cumhuriyet ekolüne de dahil olmuş sosyalistsever gazeteci. Ertuğrul Mavioğlu kim; “Bizim çocuklar”ın darbesinden sonra 8 yıl cezaevinde yatmış militan solcu. Murat Yetkin; taa Bülent Ecevit’in Arayış Dergisi’nden... Cengiz Çandar; Filistin kamplarında gerilla eğitimi almış, sıkı bir komünist! Oral Çalışlar; aktif 68’li, “12 Mart’tan 12 Eylül’e Mamak zindanlarından geçmiş” bedel ödemiş bir solcu!
Komünizm ne? Sınıfsız toplum yaratma amacı! Sosyalizm; iktidar ve üretim araçlarının halk tarafından kontrol edildiği, toplum fikrine dayanan bir düşünce sistemi...
Obama kim? ABD Başkanı!
ABD ne?
Emperyalizm!
Emperyalizm ne; Bir devletin/ulusun başka devlet/uluslar üzerinde çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışması, yayılmacılık, sömürgecilik, diktatörlük... Yani demokrasinin baş düşmanı...
Oturup konuşmaya kalksan, her konuyu “darağacında üç fidan” diye başlayıp, İbrahim Kaypakkaya’nın teorisyenliğinden dem vurup, Mahir Çayan’ın Kızıltepe’den nasıl kurtulamadığına hayıflanıp, ‘Mahir-Hüseyin-Ulaş, Kurtuluşa kadar savaş’a bağlarlar..
Peki bu isimler kim?
Türkiye’de sol deyince ilk akla gelenler! Şimdi neredeler? Kabirlerinde... Yahu bırakın da huzur içinde yatsınlar! 1968’de Çandarlar, Çalışlarlala Samsun’dan Ankara’ya “Tam Bağımsızlık İçin” yürüyen Deniz Gezmiş’in kemiklerini sızlatacağınıza... “Değiştik” deyin! “Liberal-kapitalizmin yılmaz savunuculuğuna soyunduk. AB ve ABD emperyalizmine inanıyoruz, inanmasak da, bizim yatağımız rahat, çorbamız ve tabii şarabımız sıcak, cebimiz dolgun olsun yeter” deyin... Emin olun bu halinize bile tezahürat yapanlar çıkacaktır: Ne - ne - ne - o-o-o! Neo - neo liberal!
Kullanıldı, kullanılmadı, şuydu, buydu bir yana.. Her halde, bir dava uğruna ölmüş, öldürülmüş onca gencin hatırasına ihanet etmekten daha huzur vericidir dönmek, döndüğünü ilan edebilmek!
++++++
Beyaz adam istedi ve yaptı:
IrkçI demokrasi(!)
1936 Olimpiyatları’nda Jesse Ovens 100 metreyi 10.2 saniyede koşarak birinci oldu... Ovens zenciydi... Sarışın Alman ırkının üstünlüğüne dayalı faşist ideoloji çökmüştü... Hitler’in tribünleri terk ettiği rivayet olunur... Ovens’in ülkesi Amerika’da ırkçılık o yıllarda belki Almanya’dan da beterdi...
Kölelikle ırkçılığı birbirinden ayırmakta yarar var... Tarihin bir döneminde insanın eşya gibi alınması, satılması, kullanılması doğal sayılıyordu... Amerika’da kölelik 1865’te kaldırıldı... Suudi Arabistan’da 1963’te...
Obama’nın cumhurbaşkanlığı Washington’da Lincoln’ün heykeli altında kutlandı; ama, tüm dünyada öve öve bitirilemeyen Amerika’da ırkçılık, zencilerin üzerinde hiçbir coğrafyada eşine rastlanmayacak bir baskıcı rejim düzenini yakın yıllara dek sürdürüyordu...
Irkçı demokrasi olur muydu?
Beyazların Batı’sı öngörüyorsa olurdu...
Obama’nın bugün Amerika’ya cumhurbaşkanı seçilişini herkes alkışlıyor; demokrasinin başarısı ve göstergesi sayıyor... Ama, Amerika’da köleliğin kaldırılmasından bu yana geçen yaklaşık 1.5 yüzyıldan beri ırkçılığın bugüne dek sürebilmesi utanç gerekçesi değil mi?..
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
++++++
Şifre, yargılananlar mı
Yargılanamayanlar mı
Hrant Dink cinayetinden sonra Türkiye’de milliyetçiliğin mahkûm edilmeye çalışılması, Atatürk’e dil uzatma ve Cumhuriyet değerlerini tahrip ortamının doğması tesadüf mü?
Güya demokrat ve hukukçular aylardır akla gelen gelmeyen her olayı Ergenekon kapsamına sokmaya çalışıyor. Ama sıra Hrant Dink cinayetine gelince bu bağlantı bir türlü kurulamıyor.
Oysa iki yıldır Hrant Dink’in alçakça katledilmesindeki ihmaller zincirini konuşuyoruz. Bu ihmalleri yapanlar kimler? Başta Trabzon ve İstanbul Emniyeti olmak üzere, bir kısım jandarma ve devletin önemli istihbarat
kurumları.
İşe bakın ki on binlerce kişiyi dinleyerek, buradan aldıkları bilgilerle Ergenekon soruşturmasını başlatan aynı ekip Hrant Dink cinayetinde akıl almaz bir ihmaller örgüsü içinde kaybolup gidiyor.
Peki gerçekten böyle mi? Hrant Dink’in katledilmesinde ihmal mi var, yoksa kasıt mı?
Ergenekon’a sanık bulmak adına gece gündüz çalışan, sevgililer arasındaki aşk konuşmalarını bile “şifreli olabilir” diye inceleyip sonra da basına sızdıran, hiçbir ihmale meydan bırakmadan insanları suçlamayı sanat haline getiren polis istihbaratı Hrant Dink’te neden “ihmal” hatası yapsın?
Bu nedenle Hrant Dink cinayetinin bir “yeni derin devlet” yapılanmasının marifeti olması ihtimali bana hiç uzak
gelmiyor.
Tabii burada akla hemen şu soru geliyor: “Bunun ne faydası var. Tam tersine, çıkacak bir kaos iktidara yara aldırmaz mı?”
Bakın ne faydası var:
Dink’in cenazesine ve “Hepimiz Ermeniyiz” sloganına AKP ve yandaşı liberaller hararetle sahip çıktı.
Yakalanan katil zanlısının kendisini milliyetçi sanan bir gariban olması sayesinde milliyetçi fikirler mahkûm edilmeye ve lanetlenmeye çalışıldı.
Antimilliyetçi görüşler avaz avaz dile getirildi. Azınlıkların zamanında Türkiye’den ayrılmaları bahane edilerek Cumhuriyet ilke ve devrimlerine karşı yoğun propagandalar yapıldı.
Bundan yararlanılarak Atatürk’e dil uzatanlar kendilerince özgür bir ortam buldular.
İşin içine jandarma istihbaratı da karıştırılarak Silahlı Kuvvetler’in yıpratılmasında bir çentik daha atıldı.
Az şey midir bunlar?
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Yargısız infazlar
Star ve Zaman gazeteleri PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın Emekli Albay Abdülkerim Kırca’yı “7 kişiyi kurşuna dizmekle” suçlayan sözlerini manşete taşımıştı. Yargısız infaz başarıya ulaştı! Jandarma Albay Abdülkerim Kırca hakkındaki bu suçlamalara dayanamadı, beylik tabancasıyla intihar etti.
Kimi itirafçıların PKK tarafından özel olarak görevlendirildiği ve itirafçılıkta PKK adına çalıştıkları doğru mudur? Ya TSK’ya karşı İslamcı basınla sıkı işbirliği yaptıkları? Karar sizin...
Bir başka dram da Eruygur - Tolon cephesinde yaşanıyor. Emekli Orgeneral Şener Eruygur, hapishanede düşüp başından yaralandıktan sonra hâlâ eşini dahi tanıyamadığı
söyleniyor.
Öte yandan, tutukluluğu 6 ayı geçen ancak hâlâ suçunu bilmeyen, hakkında iddianame hazırlanmayan Hurşit Tolon’un bu sürede
22 kilo kaybettiği
bildiriliyor.
Adli Tıp Kurumu Tolon’un hastalığının takibi ve tedavisi için hastane koşullarında bulunması gerektiğini bildirdi. Silivri Devlet Hastanesi Tolon’u Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne sevk etti... Ne var ki hükümet katından gelen baskılarla bu sevk durduruldu. Emekli Orgeneral’in hastalığının ağırlaşmasında siyaseten ne gibi bir yarar görülüyor? Tolon’un durumu, Başbakanca da kınanan yargısız infazın bir başka örneğidir...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Ergenekon soruşturması kapsamında bulunan silahlar arasında suikastlarda kullanılan “kalem tabanca”lar hiçbir cinayette kullanılmamıştı! Ta ki evvelki güne kadar, taraftar medyanın silahşörleri kalem tabancalarıyla Güneydoğu gazimizi adeta katlettiler!
* Engin Balım
++++++
Nazlı hiç sektirmiyor
Operasyon kapsamında şöyle bir yol takip ediliyor: 1) Alınmasına şaşırılan isimler 2) Susurluk türü olaylara karışmış şaibeli isimler 3) Silahlar bombalar 4) Nazlı
Ilıcak!!!
Operasyon başlıyor, tv’ler canlı yayına geçiyor, muhabirler ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Ve mutlaka telefonda bir isim oluyor; Nazlı Ilıcak. Bu hiç sekmedi. 11. dalgaya ilişkin söylediği şu: “Bir örgütün mutlaka beyin takımı da vardır. Operasyon buna yöneliktir.” Beyin yıkama böylece başlamış oluyor. Kamuoyunu etkileyecek psikolojik savaş figürlerine böyle dönemlerde çok ihtiyaç oluyor. Nazlı Ilıcak yıllardır bu görevini başarıyla yerine getiriyor...
* Odatv.com
++++++
‘Ülkücü Mümtaz’er’ bunu senden de bekliyoruz...
“İnsan onuru” insanda doğuştan mevcuttur. “Meslek onuru” ise gayret sonucu edinilir. Onu korumak öncelikle sahibinin görevidir. Onuruna değer verenler için namlunun ucunda olmak, kameraların önünde olmaktan daha ehven. Ben Albay Kırca’nın intiharını, Kore’de düşmanla birlikte kendi topçusunun atışı ile intiharı seçen üsteğmene benzetiyorum. Albay Kırca ölümüyle bizlere önemli bir şey anlattı. Hem insan onurunun hem de askerlik onurunun ne kadar değerli olduğunu.
* Mümtaz’er Tüköne / Zaman
++++++
MİNİ YORUM
Sessiz ve derin operasyon
Taraf, TRT ve AA’nın, Ermeni iddialarıyla ilişkili olarak artık ’asılsız’, ’sözde’gibi ifadeleri kullanmamasını ’sessiz devrim’olarak nitelendirdi. Ders kitaplarındaki ’düşman’kavramının silinmesinden sonraki diğer olumlu adımmış bu. Sonraki nesiller, düşman olduğumuz insanlarla can sıkıntısından veya bize atfedilene uygun olarak barbarlığımızdan savaştığımızı düşünecek. Sözde veya asılsız ifadesini, iddiaları kabul etmediğimiz için kullanıyorduk. Artık ’1915 olayları’genellemesiyle, dönem, itirazımızın bulunmadığı bir tarih dilimi olarak kayda geçecek... Taraf haklı, “sessiz” ve derin bir operasyon bu!