Polis ‘demokrasisi’nde herkes zan altında
Cuma günkü yazımı, Başbakan’ın, Yasin Doğan müstear ismiyle Yeni Şafak gazetesinde yazan danışmanının yazısından bir alıntı ile bitirmiş ve kendine demokrat diyen herkesi bu konuyu tartışmaya davet etmiştim. Alıntı şöyleydi; “Özellikle vesayetçi ve darbeci anlayışlarla mücadelede polis teşkilatı önemli görevler yerine getirdi, demokrasi ve milli iradenin korunması açısından tarihi bir misyon yüklendi”. (24 Mart 2011)
Meğer, bu yazının çıktığı gün, polis teşkilatı ’tarihi misyonu’nu, dev adımlarla sürdürmekte imiş. Ben yazımı yazdıktan sonra öğrendim. O esnada, Radikal gazetesinde Ahmet Şık’ın kitap taslağı, gazeteci arkadaşı Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarından silinmekteymiş. Hepimize geçmiş olsun demek isterim!
***
’Bu kadarı fazla!’, ’davaya gölge düşürüyor’demenin hiç faydası yok. Fazlası, azı yok, sorun çok daha derinlerde. İktidarın ve bugüne kadar ’demokrasi mücadelesi’adına onu destekleyenlerin ’demokrasi’anlayışında! İktidarın ’demokrasi’anlayışı ortada; bu anlayış ’milli iradeyi ben temsil ediyorum, bana karşı çıkan, mutlaka bir fitnenin parçasıdır’diye özetlenebilir. Dünyaya, siyasete bu gözle bakarsanız, size karşı çıkan herkesi, her itirazı büyük bir planın, komplonun parçası olarak görmeniz doğal olur. Bu durumda, her eleştiri, her itiraz ’ZAN’altındadır. Otoriter zihniyet tam da budur!
Öte taraftan, demokrasi mücadelesi adına, ’kurunun yanında yaş da yanar’, ’yargının kararını bekleyelim, belki bu arkadaşlar istemeden de olsa suça bulaşmıştır’diyebilen bir düşünce biçiminin demokrasi ile uzaktan yakından alakası olamaz. Muhayyel ’iyi’adına, ’gelecek güzel günler’adına, özgürlükten ’şimdilik vazgeçmek’, özgürlük taleplerine ’kuşku’ile bakmak, otoriter zihniyet tam da budur!
***
Nitekim, muhayyel demokrasi mücadelesi adına, özgürlüklerin askıya alınmasına, birtakım ’üslup hataları’na göz yumanlar ne derse desin, iktidar çevresi, kendi demokrasi anlayışını açıkça ortaya koyuyor. Bu anlayışı ciddiye alıp, tartışmaktan kaçınanlar da, bu ülkede kendine demokrat diyen ’aydınlar’. Yok öyle değilse, tartışalım bakalım, ne demektir, polis teşkilatının ’tarihi misyon’yüklenmesi? Bunun askerin tarihi, siyasi misyon yüklenmesinden ne farkı vardır? Hani ’vesayetçi düzen’ve en önemlisi ’vesayetçi zihniyet’sona erecekti?
Ne demektir, ’polis’in milli irade ve demokrasiyi koruması’? Demokrasiyi, milli iradeyi temsil edip, koruyacak kurumlar arasında polis hangi sıradadır? Kolluk kuvveti, güvenliği sağlar, tarihi misyon yüklenmez, milli iradenin tecellisini iktidardan ibaret sayıp, onu kollama görevi üstlenmez. Bunun adına ’polis devleti’denilir. Bütün otoriter düzenler, asker ve polis sultası kurar. Asker sultasından çıkmanın yolu polis sultası kurmak olamaz. Aklımızı başımıza devşirelim!
Ne demektir, bir kitabın ’suç unsuru’içermesi, ’terör örgütü dokümanı’olması? Terör diye nitelenecek eylemler kitap yoluyla mı organize edilir? Ne demektir, ’teröre övgü’suçu? Bu devirde böyle suç mu olur? Ne demektir, ’darbeye zemin hazırlama’gerekçesi? Bu zamana kadar darbeler, kamuoyu oluşturularak, zemin hazırlayarak mı yapıldı?
İkide bir gündeme getirilen ’28 Şubat’ta medyanın rolü’bahanesi kadar saçma bir gerekçe olamaz. 28 Şubat, büyük medya çevreleri, kamuoyunu ikna etti de, müdahale bu nedenle, bu meşruiyetle mi oldu? Hayır! Büyük medya çevresi de, okuyucularının büyük bir bölümü de, müdahaleyi yapanların kafasındaydı, alkış tuttular. Mesele budur! Bu zihniyet, o dönemin tüm baskı araçları çalıştırılmasına karşı, 2002 seçimlerinde büyük bir yenilgiye uğramıştır. Demokratik zafer böyle bir şeydir! Bin bir dereden su getirseniz de, toplumsal dirençle karşılaşırsanız, gücünüz, baskı araçlarınız açığa çıkar. AKP, haklı bir davada, toplumsal güce dayanarak, baskıların üstesinden geldi, iktidar oldu.
***
Bu ülkede, darbeci, müdahaleci, vesayetçi zihniyete karşı demokratik mücadele çok daha zor koşullar altında başarıldı, tarih siciline kazındı. Hangi general darbe hayal ederse etsin, hangi gazeteci veya okurunun hayallerini darbe süslerse süslesin, bu toplum böyle bir girişime prim vermez. Her şeye rağmen darbe teşebbüsü içine girenleri tespit edip, yargılamak başka, ’darbe korkusu’salıp, ’darbeye zemin’bahanesi icat edip, demokrasiyi askıya almak başka şeylerdir. Halihazırda olan budur.
Polisi milli iradenin bekçisi sayan birinin, iktidarın liberal aydınlara artık ihtiyacı kalmadığını gururla söyleyen bir diğerinin, gazeteci arkadaşlarını zan altında bırakmayı âdet edinmiş bir başkasının ve bu zihniyette daha birçoklarının gelecek Meclis’in milletvekilli adayı olduğu bir ülkede, bir de tüm bunları, kem küm ederek geçiştirmeye çalışarak gidilecek yol bellidir. Hepimize geçmiş olsun!
Nuray Mert / Milliyet
+++
Dışişleri Bakanlığımız övünüyor: Libya’da tutuklu bulunan 4 yabancı gazeteciyi serbest bıraktırdık.
İçeride de eski İçişleri Bakanı övünüyordu: Türkiye’deki basın özgürlüğü ABD’den bile ileride.
Bu yüzden de Libya’dakiler dışarıya, Türkiye’dekiler içeriye...
Yallah ileri demokrasiye...
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Hakaretle gelen hakaretle gider
Bir nevi haydan gelen huya gider gibi düşünün... Şişli 3. Asliye Mahkemesi’nin tazminat kararı, hakaret ve iftiraya uğradığını düşünen bütün Türkler için emsal teşkil ederse yandı gülüm Orhan Pamuk’un cebi ve cepkeni! Vatandaşı olduğu devlete ve o devleti var eden, var kılan millete hakaret ederek kazandığı ödüllerinden, “çok satan” kitaplarından kazandıklarını “hakaret ettiği” kişilere dağıtarak, hakaretle gelenin hakaretle gideceğinin ibret vesikası olacak bu vaka....
+++
Vurana vururlar
Açılım saçmalığı ilk nerede açıldı?
Polis Akademisi’nde.
Kime tokat attılar?
Polise.
*
Sebahat’ta mı kabahat?
*
Ha onlar bölücü diyorsan...
O zaman niye, CHP milletvekilini Tekel işçilerine destek veriyor diye sille tokat dövüp, gözüne gaz sıkıp, havuza attı polis? Bölücü mü CHP? Bizzat polis değil miydi, CHP Genel Başkanı’na taş atılsın diye korumasız güzergâha sokan? Şimdi niye, milletvekili eline taş aldı diye ağlıyorsun? Milletvekiline atılınca güzel de, milletvekili atınca mı çirkin?
*
Milletvekilinin polise tokat atması ayıpsa... Hacdan dönen iki AKP milletvekilinin sınır kapısında bekletildiler diye polise tokat attıkları iddia edilmedi mi?
*
Tokat mesela...
Plakası 60.
“Tokat atmış” yani.
*
N’oldu o Tokat’ta?
*
Devriye aracına pusu kuruldu, tarandı, yedi askerimiz şehit oldu. Ne dedi yalaka basın? “PKK yapmış olamaz, derin güçlerin işi” dedi. “Yeri çok düşündürücü, orası MHP’nin kalesi” diyerek, ülkücülerin hükümete provokasyon yaptığı ima edildi. Hatta, Bülent Arınç çıktı, “Aylardır terör yoktu, çatışmasızlık vardı, yeri ve zamanlaması çok ilginç” diyerek, “derin” imalarda bulundu. Netice? PKK baktı ki, işi başkasına yıkacaklar, resmi açıklama yaptı, açık açık üstlendi. Sadece vurması yetmiyordu artık çünkü... “Şahitlik” yapması gerekiyordu!
*
60 Tokat’ı PKK tokadına yakıştıramayan hükümetimiz kaçıncı hükümetmiz?
60!
*
E takır takır yedi şehidi bile PKK’ya yakıştırmıyorsan, şimdi niye çıkıp milletvekili tokadını PKK’ya bağlamaya çalışıyorsun ki? Sen değil misin, bu işlerle PKK’nın filan alakası yok diyen?
*
Yıllardır kafanda çuvalla gezmekten rahatsız olmuyorsun da, alt tarafı bi fiskeden mi rencide oldun?
*
Şeref madalyalı gazi subaylar, itirafçı iftirasıyla kafasına sıkarken... Terörle mücadelenin efsane albayları, generalleri terörist diye içeri tıkılırken... Gencecik teğmenin telefonuna bizzat polis tarafından suç delili yüklenirken... Sen değil misin “askerlikten yırttın” diye sevinen?
*
Çok polis arkadaşım var. Atatürkçülüğüne, yurtseverliğine, yüreğine, insancıllığına kefil olduğum, öz ağabeyim gibi sevdiklerim var. Ama... Bir Osman Kaçmaz çıktı, genelleme yapılamayacağını, bütün hâkimlerin emir kulu olmadığını kanıtladı. Bir İlhan Cihaner çıktı, bütün savcıların aynı kefeye konmayacağını gösterdi. Bir polis şefi çıkıp da “benim onurlu mesleğimi siyasetçilerin maşa olarak kullanmasına izin vermeyeceğim” demeyecek mi?
*
Bak ne diyor başbakan...
“Arapların atasözü var.
Men dakka dukka...
Dak edene, dak ederler.
Vurana, vururlar.
Olay bu” diyor.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Türkiye, Libya saldırısına
“insani yardım amacıyla” katılıyormuş.
Bizim bildiğimiz insani yardım uçaklardan ihtiyaç malzemeleri falan atarak yapılır, füze atarak değil...
Haldun Ertem
+++
AKP niçin kazanmalı?..
İşte son anket önümde duruyor...
AKP yüzde 50’ye yakın oy alıyor...
Az...
70 alır...
80 alır...
*
Çünkü 2002’den 2007’ye; benzinin litresi 1.20 liradan 2.50 liraya, ekmeğin kilogramı 80 kuruştan 120 kuruşa, dana eti 9 liradan 15 liraya, simit 30 kuruştan 70 kuruşa çıktığında...
İşsiz sayısı 2 milyondan 3 milyona, yoksul sayısı 6 milyondan 7 milyona vardığında...
AKP’nin oyları fırladı...
Yüzde 34’ten, yüzde 46’ya...
*
2007-2010 döneminde; benzinin litresi 2.5 liradan 3.75 liraya... Ekmeğin kilosu 120 kuruştan 180 kuruşa... Dana eti 15 liradan 23 liraya... Simit 60 kuruştan 80 kuruşa oturunca...
İşsiz 4 milyon, yoksul sayısı 8 milyon olunca...
AKP referandumda çıktı:
Yüzde 58...
*
Şimdi seçime üç ay var...
Benzinin litresi 4 liranın üstüne çıktı...
Ekmeğin kilosu 2 lira 10 kuruşu
gördü...
Dana eti 30 liraya ulaştı...
Simit 1 liraya...
İşsiz sayısı; 5 milyon...
Yoksul sayısı; 12 milyon...
O zaman vurun hesaba:
AKP’nin kazanması lazım...
Yüzde 60 olur, 70 olur, 80 olur...
*
Ne kadar koy, o kadar oy...
Demek ki müstahak...
*
AKP en çok oyu yoksul bölgelerden alıyor zaten...
Zengin Ege, Marmara, Akdeniz kıyılarında oy oranı düşük... Doğu’ya doğru fakirlik arttıkça, yoksulluk bindirdikçe, sefalet çöktükçe...
AKP oyları fırlıyor...
Böyle bir toplum çünkü...
*
Sonra da kimileri bana “Niye onlara göbeğini kaşıyan adam diyorsun?” diye kızıyorlar...
Derim...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
Devlet adamı rolü
Bülent Arınç, kitapların daha basılmadan toplatılması konusunda “Endişeliyim” demiş. Hukukçu Cemil Çiçek de aynı tonda konuşmuş.
İktidar üyelerinin bu derin hassasiyeti ilgisiz bir olayı anımsattı bize...
12 Mart darbesi öncesi.. Polis Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni basmış. Öğrenciler merdivenlerden aşağı yuvarlanırken iki yana dizilmiş polisler hep birlikte copları kafalarına indirip kaldırıyor. Polis şefi aşağıdan zaman zaman bağırıyor:
- Vurmayıııınnnnnn...
Vurmayınnnnn...
Polisler de copları öğrencilerin kafasına gözüne indirirken tempo tutuyor:
“Vurmayınnn, vurmayınnn”...
Böyle durumlarda imam bildiğini okur...
Baştakiler de lafla hukuka saygılı devet adamı rolünü oynayarak kendilerini kurtarırlar.
Savunmalarına bakın; bu bizim işimiz değil yargının işi... Peki yargı kimin işi? Arkasında iktidar desteği olmasa hukuku kimse bu kadar pervasızca çiğneyebilir mi?
Melih Aşık / Milliyet
+++
Sadece 48 saat, görüntülüsünden yazılısına medyayı dikkatle tarayın. ’Günümüz hainleri’ni yakalayacaksınız. Bazıları çarpık kafalarının esiri. Ezici çoğunluk ’Vatanını satacak kadar çıkarcı’. Haydi sıkıysa birisi bunların listesini yayınlasın. Mümkün mü? Hiç sanmıyoruz. Daha kokusu çıktığı an Erdoğan Usta’nın beğendiğimiz yakıştırması ters yüz olup başınıza kalır:
’Girdim cezaevine, çıkmak ne mümkün!’
Burhan Ayeri / Akşam