PKK'nın akademisyenlerine de bir el atın!
Başbakan Binali Yıldırım'ın "14 bin öğretmeni tayin edeceğiz" açıklamasına önceki gün düzeltme geldi. Başbakan sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyerek, tespit edilen öğretmenlerin ihraç edileceğini açıkladı. Muhtemelen sosyal medyada yoğunlaşan tepkiler sonrasında böyle bir geri adım geldi. Çok da yerinde oldu. Ancak eksik kalan o kadar çok mesele var ki...
PKK ile etkin mücadele yapılması için yıllardır yöntem hatası yapıldığından bahsediliyor. Aslında bunu "hata" olarak da nitelendirmemek lazım.
Türkiye'deki İslamcı kanadın, PKK terörüne tepkisi oldum olası yumuşak kalmıştır. Bunun sebebi; kurucu kadrolara, Cumhuriyet ideolojisine duyulan öfke...
Neredeyse hiçbir konuda mutabık kalamayan İslamcı yazarların üzerinde birleştikleri tek konu; kurucu değerlere tepki, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı... Bu düşüncenin devamında "Cumhuriyet, dini baskıladığı gibi Kürtleri de baskıladı. Sonrasında PKK'yı ortaya çıkaran sebeplerin temelinde kurucu irade var" gibi sözler ortaya dökülüyor.
Hâl böyle olunca, devletçi ve milliyetçi bakış açısıyla İslamcı bakış açısında büyük farklılıklar ortaya çıkıyor. İslamcı geleneğin, siyasi iktidarı 2002'den beri elinde tuttuğunu ve bu dönemde yapılan terörle mücadele farklılıklarını doğru okumak lazım.
"Kürt sorunu, açılım, çözüm, milli birlik ve kardeşlik" derken PKK'nın girmediği kurum, yerleşmediği devlet kadrosu kalmadı. PKK hiç olmadığı kadar sivil görünümlü yapılar altında faaliyetlerini sürdürüyor. Bu yapılara tepki gösterenler ise İslamcı ve Kürtçüler tarafından her defasında "Irkçı, Kemalist zihniyet, faşizan anlayış" gibi kavramlarla ötekileştiriliyor. Ancak bu kavramlarla sınıflandırdıkları kesimler her seferinde haklı çıktılar.
Bugün gelinen noktada PKK'nın sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği açıktır.
"PKK'nın 14 bin öğretmeni var" sözü buzdağının görünen kısmıdır. PKK'ya yakınlığıyla bilinen, örgüt tarafından önce üniversiteye, ardından devlet kadrolarına yerleştirilen isimlerin sayısı on binlerle ifade edilmektedir. OHAL kapsamında geçici ihraç gibi bir yöntem sadece günü kurtarır. PKK'lıların sayısı daha net rakamlarla tespit edilmeli ve bir daha eğitim kadrolarına dönmemek üzere ihraç edilmeleri gerekmektedir. Bununla da yetinmeyip güvenlik soruşturmaları kapsamlı ve derin bir şekilde gerçekleştirilmelidir.
Günde 10 şehit verdiğimiz bir dönemde bunlara destek veren yapılara yapılacak her operasyon, Mehmetçik için hayati öneme sahiptir.
PKK'nın ilköğretim ve ortaöğretimdeki "öğretmen" kadroları, sendikalarla da desteklenmektedir. Örneğin, Eğitim-Sen'in, son iki yılda Öcalan ile ilgili yaptığı basın açıklaması, düzenlediği imza kampanyalarına bakmak yeterli olacaktır. Daha geçtiğimiz yıl, Öcalan'ın sağlık durumu ve serbest kalması adı altında onlarca kampanya düzenlediler. Bu sendikaları ayakta tutan ise, yasa dışı yollardan kadrolara doluşan, vatandaşlardan alınan vergilerle maaşları ödenen PKK'lı öğretmenler!
Üniversitelerdeki yapılanma
Örgütün, akademideki yapılanması ise son derece etkili ve açık bir şekilde devam ediyor. Geçen sene PKK'yı destekleyip, Öcalan'ın sağlık durumundan endişe duyan 1.100 akademisyenin %98'i görevlerine devam etmektedir.
Akademideki PKK yapılanması, sadece 1.100 akademisyenle sınırlı değildir. Kendilerini gizleyen, ancak en ufak bir PKK propagandasında odalarından fırlayan binlerce sözde akademisyen aramızdadır.
Yeni ders yılında geleceğimizi yetiştirecekler!
Benim kardeşimin, benim evladımın, benim akranımın eğitim hayatı, terörist başının sağlık durumundan endişe eden akademisyenlere teslim ediliyorsa, o ülkede demokrasiden, hukuk devletinden, terörle mücadeleden bahsedemezsiniz.